Aydınlanma kavramının tarihsel süreç içindeki gelişimini modernleşme projesi ile bağlantılı ele aldığımız ve ilerici-gerici kavramlarının kullanım kapsamını ortaya koyduğumuz ilk yazının ardından bu yazıda refleksif bir pozisyona girerek ilk yazıda içini doldurmayı denediğimiz kavramları karşı bir görüş üzerinden değerlendireceğiz. İlk yazıya (Türkiye’yi Aydınlatmak-1: ‘Aydınlanma’yı Aydınlatmak-1) buradan ulaşabilirsiniz.
Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı
tıkamak, kendimizi hataya mâhkum etmek değil midir? 5
Cemil Meriç
Cemil Meriç gibi büyük bir entelektüelin fikirlerine olan en azından saygımızı sunmak adına tasvir edilen hataya mâhkum olmayalım. Her ne kadar Cemil Meriç yukarıda bina etmeye çalıştığımız kavramların temelini oluştururken kullandığımız çimentoya ithal dese ya da hazır elbise benzetmesi yapsa da geldiğimiz noktada yaşanılan çıkmazlar ithal edilmiş, giyilen hazır elbise yanlış dikilmiş olduğundan sorunun tespiti ve denenmesi gerekli anahtarlar da ‘ithal’ terminoloji ile açıklanmak durumundadır. En basitinden küreselleşme; dünyanın küçülmesi ve etkileşim hızının nano birimlerle ifade edilebilir olması gibi her anımızı doğrudan etkileyen bir süreci, bu süreci ortaya çıkaran durumları açıklamak için, daha önemlisi bu sürecin dayattığı ve varlığımızı, bağımsızlığımızı, özgürleşim sürecimizi, canımızı tehdit eden düşmanı tasvir edebilmek için Batı’nın terminolojisine muhtacız. Bu terminolojinin yalnızca ürünleri olan kelimelerinin karşılıklarını dilimize dolamak, kavramların tarihsel gelişim süreçlerini göz ardı etmek tam anlamıyla hazır elbise giymek ve ne giydiğinin farkında olmamak anlamına gelecektir. O yüzden Batı’da ortaya çıkan ve bizde maalesef tarihsel gelişimi olmayan kavramların, Batı ile ya da Batı’ya rağmen namusuyla yaşamak hedefinde olan bizler tarafından mutlaka anlaşılması ve kritiğinin yapılması gerekir. Burada asıl üzerinde durulması gereken Batı aydınlanması ile Batı emperyalizminin ayırt edilmesinin lüzumudur.
Bu noktada hedefimizi bir kez de Ahmet Aydoğan’ın kelimeleri ile ortaya koyalım:
[quote]Eğer bu topraklar üzerinde kalacaksak ve sendeleyerek, sağa sola yalpalayarak da olsa ayakta kalmayı sürdüreceksek, iki üç yüzyıldır sürekli toslayıp durduğumuz Batı dünyası ile aynı tabiatı, aynı mizacı, aynı ruhu paylaşacak noktaya gelinceye kadar, tabii eğer böyle bir şey mümkünse, onun düşünce dünyasının, öyle sathi olarak değil bütün derinliğiyle tetkik edilmesi enine boyuna sondalanıp didik didik edilmesi gerekir. 6[/quote]
Aydınlanmanın kaynağı kadim düşmanımızın (emperyalizm) doğduğu yer diye aydınlanmadan geri durmak ile anti-emperyalizm, entelektüel duruş aynı şey değildir. Kaldı ki Meriç’in karşı çıktığı ‘gericilik’ kavramının kullanılma durumu en azından bu yazı dizisi için geçerli olmayacaktır. Onun karşı çıktığı “Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanmak”7 eylemine gerici denmesidir; fakat burada kadim değerlerin savunulması bu ithama maruz kalmayacaktır. Aydınlanma demeye çalıştığımız Kant’ın ifade ettiği gibi “insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu ergin olamayış durumundan, yani kendi aklını bir başkasının kılavuzluğu olmadan kullanamayışı durumundan, kurtulmasıdır.”8 Bu sebeple yalnızca kadim olduğu için bir şeylere karşı çıkarsak ya da yalnızca Avrupa’nın ortaya koyduğu değerleri kılavuzluk etmeye kalkarsak bir paradoksun içinde salınım yapmış oluruz. Bu salınım bir şey sırf yeni diye benimsemek ya da aynı gerekçeyle reddetmek eylemlerinin de tasavvurudur. Ne yazık ki, en azından güncel durumda, bizde yukarıda ifade etmeye çalıştığımız şekilde bir değer ‘akıl’a verilmemektedir. Belki de bu yüzden aydınlanmanın daha yeni sayılabilecek kaynakları Batı’ya kaymıştır ve biz kadim değerlerimizi savunmak adına akla, aklın ilerleyişine sahip çıkarak bu ürünlerle tanışmak ve anlamak durumunda kalmışızdır. Bu tespit işte bu yüzden tarihi çizgisel olarak ele almak anlamına gelmez. Bu noktada başvurulabilecek güçlü bir diyalektik bizi saplandığımız bataklıktan, kaldığımız araftan kurtarabilir ancak. Cemil Meriç’in tarifinin de bununla örtüştüğünü düşünüyorum:
[quote]Aydının görevi, karanlıkları aydınlatmak. Yazık ki o da kavganın içinde. Sokaklarda kardeşleri, çocukları boğazlanırken, soğukkanlılığını nasıl koruyabilir? Evet, ama görev görevdir. Önce kafalardaki keşmeşekeşi dağıtmaya, metafizik birer orospu olup çıkan kaypak, hain mefhumlara ışık tutmaya çalışalım.9[/quote]
Kaynakça:
5 Cemil Meriç, Jurnal, 24.7.1964
6 Ahmet Aydoğan, Okumak İnsana Ne Kazandırır, 2007
7 Cemil Meriç, Bu Ülke, ‘Gerici Kim?’, s. 82, İletişim Yayınları
8 Immanuel Kant, Aydınlanma Nedir?, s.1
9 Cemil Meriç, Bir Facianın Hikayesi, Umran Yayınları, Ankara, 1981, s.2