Evet bir güne daha ülkemizin doğusundaki emekçilerin, madencilerin ölüm haberiyle uyandık. “Ne olur daha kötüsünü görmeyelim” dedikçe aksini bize ispatlayan canım ülkem beni bir güne daha “yok artık” diyerek uyandırdı. Bu acı haberin bir anda silindiğini gördüm ve belki de, kıyas yapmak etik olmasa da, daha beteriyle karşı karşıya buldum kendimi.

TBMM’ne sunulan cinsel istismar yasa tasarısı..

Yasa tasarısını birçok hukuk sitesinden inceleme fırsatı buldum ve bizzat metnin kendisini de, o ortada dolaşan silik fotoğrafından da olsa okuma şansım oldu. Metne ilk bakıldığı zaman, metnin dilinde ciddiye alınması gereken hatalara rastladım ancak bu hataları metnin içeriğin, gölgelememesi için burada incelemeye lüzum görmüyorum.

Cinsel istismar, Türk Ceza Kanunu’nun Altıncı Bölümünde düzenlenmiş bir suçtur. Bu suç, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenmiş suçlardan biri olup , ülkemizin güncel koşullarında, ve her zaman ciddi bir suç olmuştur.

Henüz Ceza Hukuku Genel Hükümler bilgileri taze olan bir hukuk öğrencisi olarak tasarıda bahsi geçen konunun ne olduğuna dair, hukukçu olmayan arkadaşlara da hitap edecek ifadeler kullanmak istiyorum. Suç, Türk Ceza Kanunu tarafından suç olarak sayılan fiillerdir. Yani cinsel istismar bir suçtur ve her suçun bir cezası vardır. Cezanın amacı ise caydırıcı olmak, ödetmek ve önlemektir. Bu bilgiler için yazımın bu aşamasında Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ya teşekkürlerimi sunuyorum.

Söz konusu tasarının yasalaşması halinde cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16 Kasım 2016’ya kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda CMK’ndaki koşullara bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmişse cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi görüşülüyor TBMM’nde. Ayrıntı olarak vermek gerekiyor ki, bu madde önceden yürürlükte olan ve kaldırılmış bir maddedir. Basit bir anlatımla “tecavüzcü” evli, mutlu ve çocuklu olacak.

Peki buradan ne gibi sonuçlar çıkarılabilir? Bu fıkra yorumlanırken, öncelikle cinsel istismar suçunun cebir ve tehdit olmadan işlenebilmesi mi yoksa failin bu suçu cebir ve tehdit altında mı işlememiş olması gerektiği arasında bir tercih yapılması gerekmekte. Yaygın görüşe göre bu suçun cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenmesi, yani bu nitelikleri barındırmaması gerekmekte. Bu ise, bu nitelikler olmadan cinsel istismarın nasıl olacağını akla getirmekte? Fakat ne fark eder… Konu bu değil.

Öncelikle sorulması gereken, hangi aklı başında insanın kendi tecavüzcüsüyle evleneceğidir. İkinci sorulması gereken soru ise evliliğin nasıl bir hukuka uygunluk nedeni olduğudur. Diyelim ki gerçekten bu aşamaya kadar doğru bütün gerekçeler; izdivaç, ne zamandan beri yasama ve yargının görevi olmuştur? Binde beş olarak belirtilen bir “tecavüzcüyle evlenme” olayı neden sorunun temeli olarak lanse edilmektedir?

[pullquote_left]Evlilik madem kutsaldır, neden cezalandırma amacıyla kullanılmaktadır?[/pullquote_left]Ülkemizde, yaygın kanaatin aksine, çocuk gelinler ve tecavüz vakaları bir bölgeye ya da gruba münhasır sorunlar değildir ve her geçen gün daha büyük bir kitlenin sorunu haline gelmektedir. Bu sorunun çözümü tabii olarak yargı yoluyla çözülemez çünkü asıl gereken, bu sorundaki artışın arkasında yatan sosyolojik deformasyonun ortadan kaldırılmasıdır. Ancak bu gerekçenin ardına sığınarak cezanın caydırıcı ve ödetici işlevini hiçe saymak kesinlikle kabul edilemez. Ne yani, tecavüzcünün tecavüz ettiği mağdurla evlenmesi, “suç işleme dürtüsü karşısındaki karşıt güç” müdür? Evlilik madem kutsaldır, neden cezalandırma amacıyla kullanılmaktadır? Mağdurun ailesiyle anlaşan küçüğün velilerinin kararı sonucu kızın ömür boyu “hapis hayatı” çekmesi hangi vicdana sığmaktadır?

Cinsel istismar suçuyla isnat edilen failin mağdurla evlenmesi sonucu cezanın infazının ertelenmesi bu sorunun yalnızca bir boyutudur. Diğer bir boyutu ise tecavüzcünün “düğünü”nde damat halayı oynayan azmettiricileri ve suçun işlenişine yardım eden destekçileri ile ilgilidir. İsmi geçen kişilerin de bu “mesut” evlilik sonucu doğan infazın ertelenmesinden yararlanacağı, yani basitçe, ortalıkta dolaşacağı öngörülüyor bu tasarıyla birlikte.

Her geçen gün kadın cinayetlerinin inanılmaz boyutlara ulaştığı ülkemizde bu soruna getirilen çözüm ve arkasında yatan gerekçe nereden bakarsanız bakın içler acısı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın gerekçe olarak anlattığı “tecavüzcüsüyle evlenen ve çocuğu olan, düğünlerine Sivas’taki savcının da katıldığı mağdurun eşinin cezaevinde olması” hikayesiyle yıllardır gelenek haline gelmiş bir kanunlaştırma pratiği geliyor insanın aklına. Mesele “torba yasa” kültürünün yaygınlaştığı yasama faaliyetlerinde toplum nezdinde ya da toplumun bir kesimi tarafından olumsuz görülebilecek maddelerin saklanması için olumlu maddelerin öne çıkarılmasıdır. Burada Sayın Bakan’ın verdiği münferit bir örnek üzerinden bütün hataların üstünün kapatılması ve bu şekilde bir gerekçelendirme yapılması ise yalnızca bu alışkanlığın bir devamı.

Gazete Bilkent’te ilk yazımın böyle bir konuda çıkması tabiki çok istediğim bir durum değildi ancak çok sevgili Nevzat Hocam’ın uykularının kaçmasının düşüncesi bile benim uykumu kaçırırdı herhalde. Bu yazıyı, aldığım derse ve o derse harcadığım emeğe adıyorum.

Leave a Reply

2 comments

  1. SelahattinHapise

    Yazında tecavüzün meşrulaştırıldığından bahsetmişsin ama kanun metnini anlamadığın ortada. Kanun maddesinin daha ilk cümlesinde “cebir, şiddet, hile veya iradeyi etkileyen herhangi bir neden olmaksızın yapılan cinsel istismar suçlarından bahsediliyor. Bir hukukçu olarak bunu nasıl anlamazsın çok garip. Herhalde derslerini pek dinlememişsin. Peki cebir şiddet hile veya iradeyi etkileyen bir sebep olmaksızın cinsel istismar suçu nasıl olur dersen TCK 103. maddede cinsel istismar suçunun nasıl işlenebilidğine bakmanı öneririm. 103. maddede:

    a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

    b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır demekte.

    Öyleyse burda dikkate alınacak olan 15 yaşını tamamlamamış kişilerle girilen cinsel ilişkilere yönelik bir düzenleme var tecavuzden bahsetmiyoruz. 15 yaşından küçük 2 kişinin cinsel ilişkiye girdiğini düşün olmayan bir durum mu?

  2. Mehmet Yılmaz

    Bu yazının yazılış amacını anlamadığın açıkça ortada. Öncelikle yazının yazılma amacı, 15 yaşından küçük veya büyük çocuklarla yahut reşitlerle bu kişilerin rızası dışında cinsel ilişkiye giren mahlukların herhangi bir şekilde yine bu çocukla yahut reşitle evlenmesi durumunda ceza almamasını, bunun yanında ülkemizin çeşitli yerlerinde 15 yaşından küçük çocuklarla evlenmeyi veya cinsel ilişkiye girmeyi normal bir davranış olarak gören düşünce yapısını eleştirmek. Bununla beraber yazıyı yazan arkadaşımızın kanunu yorumlayamamasına veya dersleri dinlememesine ilişkin sözlerin sadece boş laf, böyle sözler sarf etmeden önce TCK’nın 102 ve özellikle 104 sayılı maddelerine bakmalısın bence, tek bir madde hükmüne göre hareket etmektense hepsini bütün olarak değerlendirmelisin.
    TCK madde 104’e göre: Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi şikayet üzerine, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. -Bu hükümde öngörülen cezaların çok hafif olduğunu düşünmekteyim fakat konumuz bu değil.- Yani söz konusu önerge 15 yaşından büyük çocuklarıda kapsamakta. Zaten bu yazıda eleştirilmek istenen mağdurun yaşı önemsiz olarak bir cinsel suç işleyen kişinin, bu suçun mağduru ile evlenerek ceza almaktan kurtulabilecek konuma getiriliyor olması. Tecavüzün meşrulaştırılmasından bahsedilmesine de tepki göstermişsin, burada gelip tecavüz ve cinsel istismarın çok farklı kavramlar olduğunu tartışacaksan seninle tartışmanın bir anlamı yok zaten, seni olmayan vicdanınla baş başa bırakıyorum.