Süreyya Ağaoğlu… Hayatı boyunca birçok ilki gerçekleştirmiş abide bir şahsiyet. Zorlu şartlar altında Türk kadınına yol gösteren ve onlara hukukçu olma yolunu açan Süreyya Hanım kendi tabiriyle “inançları uğruna çok sahada mücadele etmiş bir Türk kadını”dır. Bu mücadelesi sonucunda da gerçekleştirilmesi zor birçok şeyi başardığı ise su götürmez bir gerçek.

Süreyya Ağaoğlu 1903 yılında bugünkü Azerbaycan sınırları içerisinde dünyaya gelir. Babası Ahmet Bey gençlik döneminde Paris’te kalmış, hocası Ernest Renan’ın ülkesine dönmemesi telkinlerine karşı, ülkesinin ona ihtiyacı olduğunu düşünerek geri dönen bir entelektüeldir. II. Meşrutiyet’in ilanı ile beraber İttihatçılara katılmak üzere babasının İstanbul’a gelme kararı almasıyla küçük Süreyya’nın yolu da buraya düşer.

Çocukluk yılları İstanbul’da entelektüel ve milliyetçi bir çevrede geçmiştir. Babasının içinde bulunduğu ortamlardan dolayı evleri sürekli dönemin ünlü isimlerinin uğrak yeri olmuş, kendisi de aktüel siyasi ve fikri akımlardan haberdar kalmıştır.

Babamın hür, demokratik fikirleri bizim genç dimağlarımıza o denli işlemişti ki lisede arkadaşlarımla aklımın erdiğince cumhuriyet rejimini tartışıyor ve daha o zamanlar avukat olmaya karar vermiş bulunuyordum. Tabi, Osmanlı saltanatının hüküm sürdüğü o yıllarda arkadaşlarım bu fikirlerime gülüyor ve “Padişahım çok yaşa” diye bağırıyorlardı.

Çocukken ilerde ne olacağı sorusuna “Avukat olacağım.” cevabını veren Süreyya Hanım bu ısrarını sonuna kadar sürdürmüş, çevresindekilerin kadınlara daha uygun bir meslek seçmesi telkinlerine karşı bunu başaracağına inanmıştır. Liseyi bitirir bitirmez hukuk fakültesini kadınlara açtırmak ve hukuk eğitimi almak için 1921 sonbaharında Darülfünun’a gider. Fakülte dekanı Selahattin Bey’in kapısını tıklatır, kendini kısaca tanıttıktan sonra “Hukuk tahsili yapmak istiyorum, beni hukuka kaydeder misiniz?” der. Selahattin Bey bu istek karşısında şaşkınlığını gizleyemez ve ufak bir kahkaha patlatır. Ancak Ağaoğlu’nun aldığı cevap umut vericidir. O dönem kadın ve erkekler beraber okuyamadıkları için öğleden önce erkekler öğleden sonra kadınlar eğitim görüyordu. Tek bir kişi için de bütün hocalar öğleden sonralarını ayıramazlardı. Bu sebeple üç arkadaş daha bulması halinde kendilerine fakülte açılacağı söylenir. Bunu duyan Ağaoğlu tabiri caizse deliye döner. Diğer fakültelere yazılmış 3 arkadaşını bu kararından caydırır ve hukuk okumaları için onları ikna eder. Böylece hukuk fakültesinin kapıları kadınlara da açılmış olur.

Milli mücadele yılları ve cumhuriyetin ilk zamanlarında geçen üniversite hayatının ardından 1925 yılında mezun olur ve Milli Mücadeleye katıldığı için Ankara’da olan ailesinin yanına gider. Babası Ahmet Ağaoğlu Atatürk’ün yakınlarından olduğu için onu yakından tanıma fırsatı bulmuş, beraber çokca zaman geçirmişlerdir.

Gazi ve Latife Hanım, Keçiören’deki evimize sık sık gelirdi. O devirlerde Gazi sıcak aile çevrelerinde vakit geçirmeyi sever, yetişen gençleri bir baba övgüsüyle takip ederdi. Bizler o senelerde Ankara’nın sayılı okumuş, yüksek tahsil yapmış ve batılı anlamda hayat mücadelesine atılmış genç kızlarıydık. Bize karşı sevgi ve övgülerini saklamazdı. Yaramazlıklarımıza gülerdi. Bir gün Tezer ile dört el piyano çalışırken çok güzel çalan kardeşimin düzeltme ve uyarılarına dayanamayarak Tezer’in elini tırmaladım. O gece Latife Hanım ile birlikte bize gelen Gazi, Tezer’e “Eline ne oldu?” diye sordu. O da: ‘Kedi tırmaladı efendim.’ cevabını verince Gazi: ‘Aman o ne tehlikeli kedi, atın onu evden.’ dedi. Tezer bana bakarak: ‘Çok seviyoruz efendim, atamayız.’ deyince işi anlayan Gazi kahkahalarla güldü.

Süreyya Ağaoğlu Ankara’ya geldikten sonra Arkadaşı Melahat Hanımla beraber Adalet Bakanlığı’nda staja başlar. Ancak öğle yemekleri bu iki kadın için problem olmuştur. Evleri çok uzaktır ve o dönem Ankara’da İstanbul Lokantası isimli, genelde milletvekillerinin yemek yediği mekandan başka bir yer yoktur. Hiç kadın müşterisi olmayan bu mekana bir gün Süreyya ve Melahat hanım gider ve bir köşesinde oturup yemeklerini yerler. Ancak bu duruma herkes şaşırır. İki genç kızın yalnız başlarına lokantada yemek yemesi o dönem için tuhaf karşılanan bir olaydır. Bir anda tüm Ankara bürokrasisi bu iki kızı konuşmaya başlar. Ertesi gün bakanlıkta çalışırken Süreyya Hanıma bir haber gelir ve Paşa ile yemek yiyeceği söylenir. Kendisi ilk başta bu duruma anlam veremez. Üstü açık bir otomobille bakanlığın önüne gelen Atatürk: “Latife bugün seni öğle yemeğine bekliyor.” der. Genç Süreyya şaşkındır. Herkesin bakışları arasında seyreden otomobil İstanbul Lokantası önünde durur. Paşa Bozyük vekili Salih Beyi dışarı çağırtır ancak Atatürk’ü gören tüm vekiller dışarı çıkar. Konuşma bittikten sonra ise yüksek sesle şunu söyler: “Ben bugün Süreyya’yı bize götürüyorum, yarın lokantada yiyecek.” Ertesi gün bu hadiseyi duyan birkaç hanım da öğle yemeğine İstanbul Lokantası’na gelir. Bundan sonra artık kadınlar rahatça dışarda yemek yiyebilmiştir.

1928 yılında avukatlık ruhsatını alan Ağaoğlu Türkiye’nin ilk kadın avukatı sıfatıyla Ankara’da bir avukatın yanında çalışmaya başlar ve kısa zamanda adliye koridorlarının ilgi çeken isimlerinden biri olur.

1929’da Devlet Şurası’nda (bugünkü Danıştay) raportör olarak görev alır. Şura binasında üye olmayanların ana giriş merdivenleri yerine yandaki servis merdivenlerini kullanacağına ilişkin genelgeyi öğrendiği gün eşitliğe aykırı bu kuralı protesto etmek için  ön merdivenleri kullanarak yukarı çıkar. Bu davranışından dolayı açığa alınır, ancak bir süre sonra göreve iade edilir.

1931 yılında kendi isteği ile buradaki görevinden ayrılır ve avukatlık mesleğine devam etmek üzere ailesiyle beraber İstanbul’a gelir. Birçok yabancı şirketin hukuk müşaviri olan Avukat Billiotti’nin yanında çalışmaya başlar. Ağaoğlu’na göre hakim adil olmalı, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi gibi adaleti dağıtmalıdır. Bu yüzden tarafsız olamama korkusu onu hakim olmaktan alıkoymuş, avukatlığa yönlendirmiştir.

Avukatlık mesleğine devam eden Ağaoğlu’nun 1945 yılındaki Londra seyahati hayatında yeni bir sayfa açmasına sebep olur. Buradaki ziyaretleri ve incelemeleri sonucu Londra’daki iş hayatından ve sosyal hayattan bir hayli etkilenir ve burada bir ofis açmaya karar verir. Gerekli izinleri aldıktan sonra Türk hukuk müşaviri sıfatıyla Londra’da çalışmaya başlar. Yılının 6 ayını geçirdiği Londra hayatı hoş olsa da Türkiye’deki işlerinin aksaması sebebiyle 1950 yılında tamamen Türkiye’ye döner.

1946 yılında Amerika’da yapılacak olan Kadınlar Birliği Kongresi’ne katılmak üzere Amerika’ya giden Ağaoğlu resmi işlerin uzaması sebebiyle kongreyi kaçırır ancak Amerika seyahati ona yeni kapıların açılmasını sağlar. Buradaki temasları sonucu İstanbul Barosu’nun Uluslararası Barolar Birliği’ne üye olmasını sağlamış, uzun yıllar bu birliğin tek kadın yönetim kurulu üyesi olarak çalışmıştır. 1952 yılında Kadın Hukukçular Birliği’ne de üye olan Ağaoğlu bu topluluğun bir süre başkanlığını yapar, 1960’ta da birliğin BM Cenevre Teşkilatı temsilcisi olur.

İngiltere ve Amerika’da başıboş ve suç işlemeye meyilli çocuklarla ilgilenen derneklerde incelemelerde bulunan Ağaoğlu Türkiye’de de benzer bir dernek kurma fikrindedir. Bu sebeple 1949 yılında birkaç arkadaşıyla beraber Çocuk Dostları Derneği’ni kurar. Kötü yola düşmüş çocukları topluma kazandırmaya yönelik çabaları Süreyya Hanıma göre hayatı boyunca sergilediği en tatminkar davranışıdır.

27 Mayıs darbesinin ardından Yassıada’da yargılanan kardeşi Samet Ağaoğlu’nun avukatlığını yapan Süreyya Hanım, devam eden süreçte Yeni Türkiye Partisi ile kısa süreli bir siyaset deneyimi de yaşamıştır.

Hayatı boyunca birçok uluslararası etkinlikte ülkemizi temsil eden Ağaoğlu’nun ölümü de yine böyle bir organizasyonda olacaktır. 29 Aralık 1989’da katıldığı “Kadın Hakları ve Çağdaşlaşma” konulu bir panelden ayrılırken düşen Süreyya Hanım beyin kanaması sonucu yaşamını yitirir.

 

 

Kaynakça:

Ağaoğlu, Süreyya. “Bir Ömür Böyle Geçti – Sessiz Gemiyi Beklerken” Ankara, 1984.

Alper, S., Yıldırım, G., “Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Ankara Barosu’nun İlk Kadın Avukatı: Süreyya Ağaoğlu”, Hukuk Gündemi, Atatürk Özel Sayısı, 2013.

Saylan, Türkan. “Süreyya Ağaoğlu’nun ardından.” 1990.

Öne çıkan görsel için kaynakça: www.turksolu.com.tr

Fotoğraf kaynakçası: Alper, S., Yıldırım, G., “Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Ankara Barosu’nun İlk Kadın Avukatı: Süreyya Ağaoğlu”, Hukuk Gündemi, Atatürk Özel Sayısı, 2013.

Leave a Reply