“Abi ya bu yaz Interrail mi yapsak?” muhabbetlerinde adı mutlaka geçer İtalya’nın. Turistik bölgeleriyle, kültürüyle, sanatıyla birçoğumuzun hayallerinin bir parçasıdır İtalya. Ne var ki birçoğunun rüyalarını süsleyen aynı İtalya, şu sıralar bazı siyasetçilerin kabuslarına girmekte. Geçen yıl anayasa referandumu ve başbakan Renzi’nin istifasıyla gündemde olan İtalya, bu yıl ise yaklaşan seçimleriyle konuşulmakta. Mayıs 2018’de yapılması planlanan seçimlerin bazılarını bu kadar endişelendirmesinin sebebi ise sonuçlarının Euro bölgesi için oldukça kritik olması.
(Anayasa referandumu süreci için şu yazı okunabilir: http://gazetebilkent.com/2017/02/07/italya-referandumu-yeni-bir-brexit-mi/ )
Temsilciler Meclisinin seçim yasasını düzenleyen Italicum adlı önerge, 2015 yılında Parlamentodan geçmişti, ancak önerge “tek adam diktatörlüğüne” neden olacağı gerekçesiyle 2017 yılının başında Anayasa Mahkemesine götürülmüştü. Mahkeme ise kararını verdi, önergenin asıl değişikliği öngören kısmının anayasaya uygun olmadığını belirtti. Seçimde oyların 40%’ını alan partinin Temsilciler Meclisindeki koltukların 55%’ini almasını öneren kısmı onaylayan mahkeme, 40%’ın sağlanamaması durumunda seçimlerin ikinci tura kaymasını ve bu aşamada birinci olan partinin koltukların 55%’ini almasını öngören bölümü önergeden kaldırdı. Italicum’un ilk başta önerilmesinin sebebi nispi temsil sisteminden ötürü ülkede sürekli koalisyonların kurulması ve istikrarın sağlanamamasıydı. Bu nedenle Italicum’la birlikte Temsilciler Meclisinin çoğunlukçu bir sistemle oluşturulması istenmişti. Mahkemenin tasarıya yaptığı modifikasyonlarla bir bakıma nispi temsile dönülmüş oldu, nitekim şu anki konjonktürde herhangi bir partinin oyların 40%’ını alması beklenmiyor.
Şu anki problem ise Italicum’la birlikte Senato ve Temsilciler Meclisinin seçim yasalarının birbirlerinden epey farklılaşması. Anayasa iki meclisin seçim yasalarının birebir aynı olmasının bir zorunluluk olmadığını belirtse de, seçim sonucunda Parlamentonun işleyişinin aksamaması için meclislerde homojen çoğunlukların olması gerektiğinin altını çiziyor. Bu nedenle de Cumhurbaşkanı, seçimlerden önce yürürlülüğe girecek olan yeni bir seçim yasasının aciliyetini Senato ve Temsilciler Meclisine iletti, yeni bir seçim yasası olmadan da erken seçime gidilmeyeceğini belirtti. En son tartışılan yasa önerilerinden birisi Alman sistemini örnek almıştı. 5% seçim barajı getiren önerge, koltukların yarısının halkın direkt olarak milletvekili adayına oy vererek, diğer yarısının ise nispi temsille seçilerek oluşmasını içeriyordu. Başbakanlıktan istifa ettikten sonra tekrar Demokratik Parti’nin liderlik koltuğuna oturan Renzi, yasa tasarısının en büyük destekçilerinden oldu. Eski başbakan Berlusconi’nin Forza Italia hareketi ise, çoğunlukçu bir sistemde partilerinin ezileceği düşüncesiyle Renzi’ye destek çıktı. Beş Yıldız Hareketi (M5S) de Renzi’ye arka çıkan isimlerdendi. Anketlerde Demokratik Parti’yle başa baş giden ve 30% civarlarında oy alacağı öngörülen parti, şu anki popülerliğinden faydalanmak istemişti. Küçük partiler ise 5% barajının altında kalabilecekleri endişesiyle yasa tasarısına karşı çıktı. Önergenin reddedilmesiyle tartışmalar yeniden başladı. Kabul edilecek yeni seçim sisteminin ise çoğunlukçu mu yoksa nispi temsili mi esas alacağı an itibariyle meçhul. Şahsi fikrim ise, referandumda halkın gösterdiği iradeyi ve Anayasa Mahkemesinin Italicum’da yaptığı düzenlemeleri göze alarak Parlamentonun nispi temsile dayanan bir yasa çıkaracağı yönünde.
Bu noktada “Elin İtalya’sındaki seçim sistemi niye benim umrumda olsun, beni geçtim AB neden bu konuyla ilgilensin?” diyebilirsiniz pek tabii. Seçim yasasındaki değişiklik, ülkede koalisyon mu yoksa tek parti iktidarı mı olacağı sorunsalından tutun erken seçim ihtimaline kadar birçok olayı etkiliyor. Burada AB’yi tedirgin eden nokta ise M5S’nin iktidar olması. Daha önceki yazımda da belirttiğim üzere, partinin başkanı Grillo seçilmesi takdirinde İtalya’nın Euro bölgesinden çıkması üzerine bir referandum yapacağının sözünü vermişti. “Çıkan çıkana, İtalya da çıksın.” diyenlere verilecek olan cevap ise durumun o kadar basit olmadığı. İtalya dünyanın en büyük 8. ekonomisi. [1] Alfa Romeo, Ferrari, Pirelli; Gucci gibi markalarla bir zamanların parlayan ekonomisinde sorunlar, Euro’ya geçiş yılı olan 1999’dan beri kendini göstermeye başlamıştı, ancak 2008’den beri içinden çıkılamayacak boyutlara ulaşan bir ekonomik kriz halini aldı. 2014’te İtalyan ekonomisi, 2007’deki haline göre 8.3% küçülmüştü. [2] Şu anki işsizlik seviyesi 12% civarlarında. Ülkenin borcunun gayrisafi yurt içi hasılasına oranı ise 133%, bu da İtalya’yı Euro bölgesinde Yunanistan’dan sonraki en çok kamu borcuna sahip ülke yapıyor. Ülkedeki yavaş büyüme hızı ve işssizliğin artması gibi faktörler ise, İtalyan bankalarının verdikleri kredilerin yaklaşık 17%’sinin geri ödenememesine yol açıyor. Bu durum da bankalar için 360 milyar euro kayıp demek. [3] Patlayan banka krizi ise İtalyan bankalarının oldukça değer kaybetmesine neden oldu, yatırımcıların bu nedenle İtalya’ya şüpheyle yaklaşmaları da cabası. 2016’da yürürlülüğe giren Banka Kurtarma ve Çözümleme Planı’yla da, Euro bölgesindeki bankaların kurtarılması iyice zorlaşmıştı, bu durum da İtalyan bankalarının geleceği için büyük bir risk teşkil ediyor. Bankaların kamu desteğindense kreditörlerin belli bir zararı kabul etmeleriyle kurtarılmasını öngören düzenlemenin bir benzeri Kıbrıs’ta uygulanmıştı, an itibariyle de Euro bölgesi için bir test niteliğinde. Bu haldeyken de İtalya’nın Euro bölgesinden çıkması, bölgenin yine bir finansal krize girmesiyle sonuçlanabilir. Kısacası İtalya’nın Euro bölgesinden çıkma ihtimali, yani dolaylı olarak yapılacak olan genel seçim, Euro bölgesinin stabilitesi için büyük öenm arz ediyor.
Özellikle mülteci sorunuyla M5S’nin popülerliği iyice arttı, bu nedenle erken seçim durumunda partinin iktidara gelmesi muhtemel. Ancak an itibariyle ülkenin erken seçime gideceğine dair bir gösterge yok, nitekim hala Parlamentodan seçim yasası geçmiş değil. Seçimler normal tarihinde, yani 2018’de yapılırsa da M5S’nin günümüzdeki popülerliğini koruyacağının bir garantisi yok. Partinin adının bir yolsuzluk iddiasında geçmesiyle ya da üyelerinden birisinin bir skandala karışmasıyla, şu an anketlerde elde edilen 30% tarihe karışabilir. Demokratik Parti yeniden seçilir mi ayrı bir tartışma konusu, her ne kadar M5S ile birlikte anketlerde başı çekse de, istifasından sonra partisine geri dönmesiyle Renzi’ye olan güven azalmış durumda. Bir başka olası senaryo ise merkez sağ partilerinin koalisyonu. Bu yıl yapılan yerel seçimlerde, yıllardır merkez solun elinde olan bazı bölgelerin merkez sağın eline geçmesiyle Berlusconi bir bakıma zaferini kutlamış oldu. Berlusconi’nin partisi Forza Italia şu an anketlerde 14% civarında seyrediyor, ancak merkez sağ partilerin farklılıklarını bir kenara bırakıp birlikte çalışmalarıyla dengeler değişebilir. Euro bölgesi ülkelerinin, bölgenin finansal istikrarının sağlanması isteniyorsa İtalya’da Macron gibi bir figürün çıkmasını ummaları gerekiyor, şu an yapılabilecek en iyi şey ise seçim yasasının çıkmasını beklemek ve AB regülasyonları izin verdiğince İtalya’ya kriz sürecini atlatmada yardımcı olmak.
Kaynakça:
[1] https://www.weforum.org/agenda/2017/03/worlds-biggest-economies-in-2017/
[2] http://www.fidelity.com.au/insights-centre/investment-articles/italys-three-pronged-threat-to-the-eurozone/
[3] http://www.bbc.com/turkce/ekonomi/2016/07/160708_italya_bankalar
Resimler:
https://www.theatlantic.com/international/archive/2011/07/economists-cover-art-tells-us-euro-trouble/352867/
http://www.neonnettle.com/news/1746-italy-set-to-leave-the-eu-causing-worldwide-domino-effect
https://www.cnbc.com/2016/12/23/italy-approves-state-bailout-for-worlds-oldest-bank.html