2012-2013 sezonu ile birlikte UEFA, Financal Fair Play uygulamasını hayata geçirmiş ve şartlara uymayan takımlara “Avrupa kupalarına katılım lisansı vermeme” yaptırımını getirmiştir. Ayrıca bu kriterlere uymayan kulüplere para cezası ve kadro kısıtlaması gibi çeşitli yaptırımlar da uygulanmaktadır. Amacı “yönetimi” geçici ancak “ismi” kalıcı olan kulüplerin yanlış yönetilme kurbanı olmasını engellemek olan FFP kurallarının en önemli kriteri takım bütçelerinde denklik sağlanmasıdır. Ayrıca kulüplere yöneticiler de kulüplere eskisi gibi cebinden bir ödeme yapamayacak. Kısacası UEFA diyor ki “Ey futbol kulüpleri, ben oyunun adil oynanması için finansal olarak doğru davranan takımların mücadele ettiği temiz bir lig istiyorum.”

Türk takımlarına geldiğimizde Beşiktaş bu FFP kriterlerinden ilk nasibini alan kulüplerden biri olmuştu. Beşiktaş ekonomik gerekçelerle bir yıl Avrupa kupalarından men edildi(2014). Beşiktaş’ın UEFA’yla yaptığı anlaşmaya göre 3 sezon boyunca satın alınan futbolculara ödenen bonservis bedeli toplamı sattığı oyunculardan elde ettiği bonservis bedelleri toplamını geçemedi. Ayrıca kadro genişliği normalde 25 futbolcu olan Avrupa kupalarında Beşiktaş 4 ü alt yapıdan olmak üzere en fazla 22 futbolcu yazdırabildi bu anlaşmaya göre. Galatasaray ise bir yıl Avrupa kupalarından men edildikten sonra anlaşmaya göre futbolculara ayırdığı maaş bütçesi 65 milyon avroyu geçmemek zorundaydı. Fenerbahçe’nin durumu ise Beşiktaş’a benziyordu ve o da sattığı oyuncu bonservisleriyle oyuncu alabildi ve 23 kişilik bir kadro listesiyle Avrupa’da mücadele edebildi. 3 büyüklerin UEFA ile anlaşması bu sezon sonunda noktalanıyor. UEFA ve kulüpler anlaşmaları bittiğinde tekrar masaya oturacak ve yeni bir yol haritası çizilecek.

Peki, Türk futbolu şu ana kadar FFP’den nasıl etkilendi?

FFP kısıtlamalarına diğer kulüplerden daha önce dahil olan Beşiktaş’a baktığımızda bu soruya somut bir örnek olduğu için daha rahat cevap verebileceğimizi düşünüyorum. Beşiktaş anlaşma yaptığı dönemde ve anlaşmanın ilk iki yılında tabir-i caizse “hasta” bir takım görünümündeydi ve Fenerbahçe ve Galatasaray’la mücadele edebilecek ne kadro kalitesi ne bütçesi ne de modern bir stadı vardı. Türk takımlarında görmeye alışık olmadığımız doğru yönetim politikalarıyla bu zorlu süreçten yeni stadı, 2 şampiyonluğu (belki de 3) ile çıktı ve hatta UEFA tarafından UEFA Avrupa kupa favorileri arasında gösterildi (2017 yılı çeyrek final eşleşmeleri sırasında). Ancak her ne kadar Beşiktaş başarılar kazanmış olsa da finansal açıdan hala kötü durumda. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın da bu anlaşma sürecini iyi değerlendirdikleri söylenemez. Bu nedenledir ki UEFA’dan gelen gayri resmi haberlere göre kulüplerimizin durumu hiç iç açıcı değil. Korkarım ki sezon sonunda takımlarımızın bir kısmı Avrupa Kupalarından men cezası alabilirler. Bunun başlıca nedeni:

Kulüplerimizin kendisine getirilen zorunluluklardan bir açık bulup kurtulmayı düşünmesi (Türk mantalitesiyle). Örneğin Galatasaray’a getirilen zorunluluk, 65 milyon avroluk maaş bütçe sınırı, bu sefer de bonservise çok para harcanmasına neden oldu. Beşiktaş’a sattığın kadar alabilirsin dendi, kiralama yoluna gitti. Bunlar kısa vadede çözüm olabiliyor ancak bütün takım bu açıklardan faydalanılarak kurulursa bir açığı kapatayım derken başka bir yerden patlak veriyor problemler. Tamam, biz Türkler ani durumlara karşı pratik zekâmız sayesinde çözüm buluyoruz ama bu bizi nereye kadar götürür. Onun için de FFP kriterlerine uymak, en önemlisi her zaman hayal ettiğimiz Avrupa’nın en iyi kulüpleri arasına girebilmek için alt yapıya yatırım yapmak şart.

Devamı: Altyapı, Altyapı Diyoruz Ama!

Leave a Reply