Türkistan’da, yıllarca istiklal hasretiyle mücadele eden ve ‘Basmacı’ olarak bilinen savaşçılar ve Osmanlı Devleti’nin Harbiye Nazırı, Başkumandan Vekili olmuş Enver Paşa, 1921 yılında “kırk milyon Türk ve Müslüman’ın ve buna bağlı milyonlarca İslam’ın yorgun canhıraş iniltisini” dindirebilmek amacıyla bir araya gelir. Bunun sonucunda Türkistan İstiklal Hareketleri için Çeğen Tepesi’nde son bulacak olan yeni bir sayfa açılır.
Basmacı Terimi
Basmacı kelimesi,1917 yılından sonra başlayan istiklal hareketlerinde bulunan savaşçılar için kullanılan ve baskın yapan, hücum eden anlamlarına gelen bir tabir. “Basmacı”, önceleri çeteciler için kullanılan bir tabirdi. Halka dokunmayan sadece Rus memurlarını ve hazine mallarını soymaya çalışan ve kazandıklarını da fakirlerle paylaşan bu çetecilerin de istiklal hareketlerine katılmasıyla bu hareketler, Basmacı Hareketi olarak adlandırılmıştı. Basmacı tabirinin Sovyetler tarafından istiklal hareketlerini itibarsızlaştırmak için kullanıldığını düşünen Türkistanlılar ise kendilerini korbaşılar olarak adlandırıyorlardı. Enver Paşa ise bu harekete katıldığı zaman savaşçılar için mücahit tabirinin kullanılmasını isteyecekti.
Amaç ve İlk Kıvılcım
Zeki Velidi Togan’ın milli bir istiklal hareketi olarak tanımladığı Basmacı Hareketi’nin amacını, Basmacı komutanlarından Şir Muhammed Beg şöyle özetliyordu: “Türkistan Türkistanlılarındır. Türkistan’dan yabancı boyunduruğunu kovacağız.” Türkistanlılar vatanlarını, dini ve milleti müdafaa etmek için ellerine silah almaya ve teşkilatlanmaya I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’nın istekleri sonrasında başlamıştır. Bu dönemde hayatlarını güç bela sürdüren Türkistanlılardan cepheye takviye için mallarını ve hiç tanımadıkları yerlerde savaşmaları için oğullarını isteyen Rus yönetimine karşı Türkistanlılar, isyan bayrağını açmış ve bu isyanlar sonucunda başarılar elde etseler de büyük kayıplar da vererek dağlara çekilmişlerdir. Bu hareketler sonucunda Basmacı Hareketinin de kıvılcımları atılmış oldu.
Ekim Devrimi Sonrası
Lenin her ulusun kendi kaderini tayin hakkı olduğunu söylemiş, bu söylem Türkistan’da da umutlara sebep olmuştu. Hatta 1917 yılında Aralık ayında Hokand’da bir Kurultay toplandı ve Hokand Muhtariyet Hükümeti’nin kurulması kararlaştırıldı. Hükümetin başına da Mustafa Çokay getirildi. Fakat 1 ay kadar sonra Ruslar bu hükümeti kanlı bir şekilde dağıttı ve Mustafa Çokay ülkeden ayrılmak zorunda kaldı.
Ayrıca 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali ile Türkistan’da teşkilatlanmak ve bağımsız Türk Devletleri’nin kurulması idealini gerçekleştirmek isteyen İttihat ve Terakki, Kafkas Şubesi kurar ve Türkistan’a temsilciler gönderir. Bu temsilciler Türkistan’da askeri teşkilatlanmayı oluşturup bir Harp Okulu kurmaya çalışmıştır.
Basmacı Hareketi
Basmacı Hareketi, 1918 yılında Korbaşı Ergaş’ın liderliğinde Hokand’da başladı ve kısa zamanda Fergana Vadisi gibi başka bölgelere de yayıldı. Manevi önderleri Köroğlu olan ve Basmacılar ile Ruslar ve yandaşları arasında kanlı çarpışmalar yaşanır. 1919 yılında ise Basmacı Hareketi başarılar elde etmeye başlar ve bunun üzerine Bolşevikler, sert politikalarını yumuşatır. Sovyetlerin izlediği bu yeni politika kimi Türkistanlı politikacılar üzerinde etkili olurken Basmacı Hareketi ise istiklal yolunda hizmet etmek için çalışmaya devam eder.
Bu mücadeleler 1921’e kadar sürdü ve hatta 3 Mayıs 1920’de Şir Muhammed Beg geçici bir Türkistan Hükümeti kurar. Hiçbir dış destek almayan bu hükümet varlığını 1922’ye kadar sürdürür. 1922 yılında Sovyetler, İstiklal Hareketlerine karşı genel bir saldırı başlatır ve ele geçirdikleri yerlerde yerel Sovyet Cumhuriyetleri kurdururlar.
Enver Paşa’nın Türkistan’a Gelişi
Enver Paşa, 1 Kasım 1918 tarihinde “…Mütarekenin, Osmanlı Devleti’nden her şeyden evvel bizi isteyeceği muhakkaktır. Yalnız onlar, teşkilatımızı, adamlarımızı, hepsinin üzerinde ideallerimizi alamayacaklardır. İşte biz bununla teselli buluyoruz.” diyerek İttihatçı arkadaşları ile beraber İstanbul’dan ayrılır ve Kırım’a Gözleve Limanı’na gider. Bunun ardından ise Kafkasya yolculuğu başlar. Kafkasya’dan sonra Berlin’e geçen Enver Paşa başarısız denemelerin ardından Moskova’ya ulaşır. 1-5 Eylül tarihlerinde Bakü’deki Şark Milletleri Kurultayı’na katılır. Bakü’de Enver Paşa’yı çoşkulu bir kalabalık karşılasa da Sovyetler ile işbirliği konusundaki çekincelerini dile getirirler. Enver Paşa bu minvaldeki sorulara “Azerbaycan, Azerilere ait olmalı!” şeklinde cevapladı. Enver Paşa’yı kendi amaçları doğrultusunda kullanma amacı olan Bolşevikler, Enver Paşa’yı bu ortamdan uzaklaştırırlar. Ardında da Enver Paşa bildirisini okuduktan ve kurultay bittikten sonra, Paşa’yı “Yaşasın Enver!” sloganları eşliğinde hemen Moskova’ya geri götürürler. Moskova’da Enver Paşa, Doğu’dan gelen misafirlere verilen ziyafetlerde onur konuğu olur ve Sovyetler tarafından özel ilgi görür. Hatta Enver Paşa bu sıralarda Mustafa Kemal Paşa’ya Aziz kardeşim efendim, hitabıyla başlayan mektuplarında Bolşeviklerin Kafkasya’ya istiklal tanıyacağını bildirse de sonraları Bolşevik yönetiminin gerçek niyetini, Müslüman nüfusun olduğu bölgeleri parçalamak istediğini anlayacak ve önce Türkiye’ye geçmeye niyet edecek bunda muvaffak olamayınca 1914’ten beri Türkistan’da komitacılık yapan Hacı Sami Kuşçubaşı’nın önerisi ile Türkistan’a geçme girişimlerine başlayacaktı.
5 Ekim 1921 tarihinde Enver Paşa için Türkistan yolculuğu başlar ve 11 Ekim’de Buhara’ya varır. Türkistanlılar, Buhara’da Enver Paşa’yı “Yaşasın Turan… Yaşasın Din-i Muhammediye!..” ve “Halifenin damadı Enver Paşa bizi kurtarmaya gelmiş, Halifemiz, hakanımız göndermiş onu…” haykırışlarıyla karşıladı. Bu manzara karşısında Bolşevikler şaşkınlık içinde kaldılar.
Enver Paşa, Buhara’da bir plan belirleyebilmek üzere Türkistan’ın önde gelen kişileri ile görüşmelere başladı. Örneğin, o zamanlar Başkurdistan Cumhuriyeti sabık reisi olan Zeki Velidi (Togan) görüştüğü kişilerden biriydi. Togan, Enver Paşa’nın Türkistan’daki durum hakkında bilgili olmadığını iddia ediyor ve Bolşeviklere baskı yapılması, bu yolla tavizler elde edilmesini savunuyor, Paşa ile zıt düşen görüşlerini bile böylece aktarıyordu ona.
Enver Paşa’nın Basmacı Hareketi’ne Katılışı
Enver Paşa’nın nüfuzunu kullanmak isteyen ve onun Türkistan’daki amacını sorgulamaya başlayan Ruslar, Paşa’yı baskı altında tutuyorlardı. Bu sebeple Paşa’nın kendilerine teslim edilmesi taleplerini iletiyorlardı. Fakat Enver Paşa, Türkistan için bir ümit kaynağıydı. Türkistanlılar, Enver Paşa’yı kendileriyle birlikte mücadele ederken görmek istiyordu. Enver Paşa’nın amacı da Semerkand merkezli bir Türkistan Devleti kurmaktı. Böylece Paşa, 8 Kasım 1921’de Buhara’dan, “Türkistan için mücadele lazım. Zaten hak olan ölümden korkarsan, köpek gibi yaşamağı ihtiyar edersin.” diyerek ayrıldı ve Zeki Velidi’yi de “de “Kazanırsak gazi, kazanmazsak şehit olacağız.” diyerek haberdar etti.
Enver Paşa’nın Basmacılara katılması ile İstiklal Hareketleri içinde ümitler arttı. Paşa, hızla teşkilatlanma faaliyetlerine başlasa da önüne engeller dizilir. Gariptir ki bu engel bir Türkistanlıdır: Lakaylı İbrahim. Bu zat ve aşireti Basmacılardan olduklarından dolayı Enver Paşa onlarla da irtibata geçmiş “misafirleri” olmuştu. Fakat bu misafirlik esirvari bir pozisyona düşünce ve Paşa’nın ikna çabaları yeterli olmayınca başta Afgan Kralı Amanullah Han olmak üzere Türkistanlıların çabası üzerine üç ay kadar sonra bu durumdan kurtulmuştu.
Zorunlu misafirlik sonrasında Enver Paşa mücahitlere bir beyanat göndererek cihat çağrısında bulunmuş ve komutayı ele aldığını bildirmişti. Bu çağrı sonrası başlayan mücadelelerde sayıca üstün olan Rus kuvvetlerine karşı kazanılan zaferlerle Harekete katılanların sayısı günden güne artıyor ve Türkistan’ın önde gelenlerinde Enver Paşa’ya olan saygı kuvvetleniyordu. 1922 yılında alınan kararlarla Hareket daha düzenli bir yapıya bürünüyor, yeni tedbirler alınıyor, esirlere yapılacak muameleler ile mali işler düzenleniyor ve Damad-ı Halife-i Müslimin ve Emir-i Leşker-i İslam Seyyit Enver unvanlarını kullanan Enver Paşa’nın tam yetkili bir konuma getirilmesi kararlaştırılıyordu.
Enver Paşa öncülüğündeki Türkistanlılar, 1922 yılında Ruslara önemli ölçüde kayıpla verdirdi. Bunun üzerine Ruslar barış istemek zorunda bile kaldılar. Fakat bu barış talebi “Barış, Sovyetler Türkistan topraklarından çekilene kadar olamaz!” denilerek reddedildi. Bunun üzerine Ruslar, genel bir saldırı başlatarak saldırılarının şiddetini artırdılar. Bu saldırıların ana hedefi, onsuz hareketin ilerleyemeyeceğini düşündükleri Enver Paşa idi. Bu saldırılar sonucunda Basmacı grupları birbirlerinden ayrılmak zorunda kaldı ve bazı liderler yakalandı bazıları ise şehit oldular.
Çeğen Tepesi…
4 Ağustos 1922 tarihinde sabah namazını kılan Enver Paşa, Kurban Bayramı dolayısıyla mücahitleri meydanda toplar, bayramlarını kutlar ve harçlıklarını dağıtır. Bu esnada silah sesleri duyulur ve bir baskın olduğu anlaşılır. Mücahitler, hazırlıksız yakalanmış olsalar da baskına karşılık vermek için Enver Paşa öncülüğünde saldırıya geçerler. Çeğen Tepesi iki mitralyöz ile çapraz ateşe alınmıştır. Enver Paşa, elinde kılıcıyla atı üstünde savaşır ve bir mitralyözü ele geçirmeyi de başarır. Fakat diğer mitralyözden gelen kurşunlar ile yaralanıp atından düşen Enver Paşa orada şehit olur.
Zeki Velide Togan’a, Talat Paşa gibi bir sona varmak istemediğini, Türklüğün istikbali yolunda savaşırken ölmeyi istediğini dile getiren Enver Paşa sonrasında Basmacı Hareketi 1930’lu yıllara kadar sürse de gücünü gitgide kaybetmiş ve 1935 yılında da kesin olarak sona ermiştir.
Yararlanılan Kaynaklar
- Şehit Enver Paşa – Nevzat Kösoğlu
- 1917-1934 Türkistan Milli İstiklal Hareketi Korbaşılar ve Enver Paşa – Ali Bademci
- Enver – Murat Bardakçı
- Hatıralar – Zeki Velidi Togan
- TDV İslam Ansiklopedisi Basmacı Hareketi Maddesi – Abdülkadir Donuk (https://islamansiklopedisi.org.tr/basmaci-hareketi)
- Türkistan Mücadelesi ve Basmacılar – Sultan Gök (http://dergipark.gov.tr/download/article-file/403411)
- Türkistan’da Basmacı Hareketi ve Enver Paşa – Osman Ertürk Özel (https://turkcegunce.wordpress.com/2013/10/07/turkistanda-basmaci-hareketi-ve-enver-pasa/)
- Mustafa Çokay’ın Gözüyle Enver Paşa – Prof. Dr. Abdulvahap Kara (http://www.abdulvahapkara.com/enver-pasa-ve-turkistan/)
Görsel kaynakçası
- https://www.facebook.com/T%C3%BCrkistan-tarihi-197596143632151/
- https://bpakman.wordpress.com/
- Enver – Murat Bardakçı
Halime Çavdar
Merak ediyorum, kendi ülkesine barış getirememiş bir insanın başka diyarlarda yaptıklarını öve öve bitirememek nasıl açıklanır?
Tüm ülkeyi kendi hayalleri için hiçe sayıp savaşa sürükleyen, ki meşru müdafaa değil, kendisine ait olduğunu iddia ettiği yerleri işgal girişimi bu, milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan bu insanın açıkça özgürlük savaşçısı sayılması hangi tarihsel gerçekliğin ürünüdür?
Bu mantık yüz yıl sonra Nusra’yı, ÖSO’yu da özgürlük savaşçısı sayacak mıdır? Benden olan doğrudur, benim devletim ne yapmışsa doğru yapmıştır mantık hatası nasıl düzeltilir?
Fatih Dönmez
Öncelikle Enver Paşa ile İttihat ve Terakki kadrolarının “kendi hayalleri” uğruna devleti savaşa soktukları görüşüne katılamıyorum. Değişik görüşlerin varlığını kabul etmek ve saygı duymakla birlikte, yıllar öncesinden “Osmanlı’yı kendi aramızda nasıl paylaştırırız?” sorusunun cevabını arayan devletlerin içinde Osmanlı Devleti’nin savaşın dışında kalması olasılığının çok düşük olduğunu düşünüyorum. İttihat ve Terakki’nin sonradan İtilaf Devletleri olacak devletlere ittifak teklifleri olduğunu belirtmeliyim. Bu teklifler “Osmanlı’nın tarafsız kalması yeter” denilerek reddedilmişti ve yönetim kısmen buna sıcak bakmıştı. Yine de Osmanlı’nın kapitülasyonları kaldırdığını açıklamasıyla ortaya çıkan durum, Osmanlı’nın neden tarafsız kalmasının istenildiğini açıklar nitelikte olmuştu. Ayrıca, o zamanlar birçok Osmanlı vatandaşı ve askeri için Rumeli en az Ankara kadar vatandı. Bu konuda Sina Akşin’in 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki kitabına bakabilirsiniz.
Barış konusunda ise, Enver Paşa’nın amacı barış mıydı emin değilim ama gerek Osmanlı Türkleri gerek Türkistan Türkleri boyunduruk altında yaşamasın diye çaba sarf ettiğinden eminim. Bu nedenle de gerek benim için gerekse de Türkistanlılar tarafından övgüyü hak eder ki bu övgüyü mücadelesi sırasında da şehadeti sonrasında da görmüştür.
Yorumunuzun bundan sonrasını yazıyla veya tarihle ilişkilendiremediğim için ÖSO ve Nusra’nın birbirinden farklı olduğunu düşündüğümü belirtmekle yetiniyorum. ‘Benden olan’ herkes doğrudur gibi bir iddiam yok, fakat ‘benden olanlara’, ‘benden olmayanlar’dan farklı bakmam da gayet doğaldır diye düşünüyorum. Devlet kavramı herkes için farklı bir anlam kazanabilir. Benim için devlet, aç kalanı doyurmak, çıplak olanı giydirmek ve millete hizmet etmek için vardır. Devlet, maddi ve manevi değerleri iç ve dış düşmanlara karşı koruyabildiği ve koruduğu sürece benim için yüce ve övülmesi gereken bir kavramdır.
İlginiz ve yorumunuz için teşekkürler.