Öyle ya da böyle, yabancı sınırı konusu, Türk spor medyasının büyük gayretleriyle, hem mevcut Milli Takım başarısızlığının üstünü örtmede hem de zaman akışı içinde patlayan irili ufaklı birçok hadiseyi arka plana atmada başarıyla kullanıldı. Yabancı sınırı, sporun içindeki farklı kişiler tarafından farklı bakış açılarıyla ele alındı ve ortaya yeni tartışma konuları atılmış oldu. Tüm bu tartışmalara uzaktan bakıldığında, katı bir şekilde gruplaşmış iki farklı taraf görülüyor. Bir yanda, “Yabancı sınırı geri gelsin de, Tarık Çamdal’lara milyon eurolar mı ödeyelim”ciler öte yanda ise, “Ülke yabancı futbolcu çöplüğü oldu, Türk futbolcular süre alamıyor”cular. Bugüne kadar, çoğu futbolsever gibi, ilk görüşe yakın oldum. Özellikle Anadolu kulüplerinde oynayan Türk futbolcuların, “Kontratı yapıp İstanbul’a gideyim, orada yata yata kariyerimi bitireyim” şeklindeki kısır planlarına sokulan çomak bir yana, Sivas’ın Robinho’yu, Kayseri’nin Asamoah’ı ya da Adana’nın Anderson’u izleyebilmesinin hem lige hem de futbola olan ilgiyi arttırması, bunun yanında Üç Büyükler dışında kalan kulüplerin de (her ne kadar bu futbol aklından uzak gözükseler de) sürpriz yaratabilecek, heyecan verici kadrolar kurabilmesi ilk bakışta heyecan verici bir durum. Üstüne üstlük, yabancı sınırının kalkışından beri sahada ortaya konulan futbol kalitesinin bir nebze olsa da arttığını ve oyunun giderek zorlaştığını söylemek de mümkün. Bu olayın bir yanı. Ancak, öbür taraftan bakıldığında ise, hem niteliksiz yabancı transferinin de aynı oranda arttığını hem de Türk futbolcuların daha az süre almaya başladığını söylemek mümkün. Terazi her ne kadar yabancı sınırlamasının çok mantıksız olduğunu gösterse de, bu konu, “ya tamamen serbest olsun ya da belirli bir sınır getirilsin” şeklinde ele alınacak basit bir konu değil sanki.
Yabancı sınırı konusunda son zamanlarda en çok konuşulan çıkış ise geçtiğimiz hafta Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’ten geldi. Güneş, yurt dışında katıldığı “Elit Teknik Direktörler” toplantısının ardından uzatılan mikrofona, yabancı sınırını 14’e çıkartan kararın bütün yönleriyle uygulanamadığını, gelinen noktada, yabancı sayısının fazla olduğunu belirtti. Türk spor basını, her zamanki kolaycılığıyla manşetini, “Şenol Güneş yabancı sayısı fazla dedi” şeklinde oluşturunca, Güneş, ülkeye dönüşünde yeni bir basın toplantısı düzenlemek zorunda kaldı. Bu arada hemen belirtmekte fayda var; kamuoyunun bu açıklamalara bu derece yoğunlaşmasında Şenol Güneş’in söyleyeceği şeyleri dolandırarak söylemesinin, özellikle sinirlendiği ve sinirini belli etmeme çabasına girdiğinde, göreceli olarak yeterli açıklıkta konuşmamasının da önemli bir payı var…
İlk olarak, yabancı sınırı konusuna şüpheli yaklaşan kesimin, Şenol Güneş’in Şampiyonlar Ligi 1.tur mücadelesine 11 yabancıyla çıktığını hatırlatması ya da Ankaragücü’nün yerli futbolcu teşvik edilmeli açıklamasından sonra üst üste yabancı futbolcu transferinin eleştirilmesi, oldukça soyut yaklaşımlar. Yabancı sınırını 14’e çıkaran kararın alındığı dönem, “Türkiye Futbol Direktörü” olan Fatih Terim, ardından da Şenol Güneş’in dile getirdiği gibi, “Türk futbolcu transfer edip oynatan kulüplere, Futbol Federasyonu tarafından maddi destek verilmesi” konusu, 2015’te alınan kararın en önemli unsurunu oluşturuyor. Terim de Güneş de yabancı sınırının bu tarz planlamaların ışığında kaldırıldığını, fakat sonrasında bu ekonomik kısmın ne kamuoyu tarafından dile getirildiğini ne de Kulüpler Birliği ve TFF tarafından teşvik edildiğini vurguladı. Yani işin mantık ve sistematik üzerine kurulan kısmı, ülke futbolunda her zaman olduğu gibi görselliği kadar ön plana çıkmadı ve bu uygulama “sayı fazla mı, normal mi?” şeklinde basit bir çerçevede kalarak tartışılır hale geldi. Peki, yabancı sınırlaması kaldırılırken yerli futbolcu oynatan kulüplere dereceli olarak yapılacak ekonomik yardım planı gerçekten işlevsel olur muydu? Sanmıyoruz, çünkü yapılan ağır sözleşmeler ve kurdaki dalgalanmayla beraber, federasyon tarafından yerli futbolcu oynatan kulüplere yapılacak yardımın bu yüksek gideri karşılaması veya mali açıdan kulüplerin yükünü azaltması, hiç olası bir ihtimal gibi gelmiyor.
Yabancı sınırı tartışmalarının patladığı ilk dönemlerde, sınırın kalkmasını savunanların öne sürdüğü en yaygın argüman, Avrupa’daki büyük liglerde uygulanan yabancı sınırı ve yabancı sınırı olmayan ulusal liglerin Milli Takımlar düzeyindeki başarılarıydı. Bu savunmayı öne sürmek, bence oldukça mantıksız. Çünkü 1995 tarihli Bosman Kuralları neticesinde, Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerin takımlarının Avrupa Birliği üyesi olan diğer ülkelerden transfer ettiği futbolcuların yabancı statüsünde sayılmaması, futbol endüstrisi için oldukça önemli bir hamle olmakla beraber, hem ligin marka değeri hem de hukuksal açıdan bizim ülkemize uyarlanamayacak, hayata geçirilemeyecek bir uygulama. Ülke futbolundaki yabancı sınırı kaynaklı sorunların (tabii eğer gerçekten öyle ise) çözümü kesinlikle tek bir kural değişikliğini kapsamamalı. Futbolu geliştirmek adına atılacak her adım birbirine bağlı ve birbirini destekleyen unsurlardan oluşmalı. Bu bağlamda yapılabilecek değişiklik, Meclis’te yıllardır tozlu raflarda bekleyen Kulüpler Yasası ile paralel olmalı. Kulüpleri sistemsiz ve kişi/kurum talepleri içinde şekillenen para harcama alanından çekip, belirli kısıtlamalar içinde en mantıklı seçimi yapıp, en doğrucu sistemi kurmaya zorlayan bir çizgi yakalamak federasyonun ana görevi olmalı. Peki kulüplerin mali durumlarına çeki düzen vermesi beklenen Kulüpler Yasası’ndan sonra yabancı sınırlaması nasıl olmalı? Nitelikli yabancıları çekip sisteme oturtabilme arayışında ilk olarak akla, İngiltere Premier Ligi’nde yabancı transferlere getirilen milli takım kıstası geliyor. Kendi içinde mantıklı gibi gözükse de, kendi Milli Takımlarının geniş futbolcu havuzunda kaybolmuş veya Türkiye’de oyununu daha üst seviyeye taşıyarak mili forma şansı bulan yetenekli futbolcuların varlığını da göz ardı etmek olmaz. Örneğin, son iki sezondur Beşiktaş’ı sırtlayan Talisca ya da bu sezon Kasımpaşa’da lige müthiş başlayan Diagne… Transfer olan futbolcunun ülkesinin FIFA sıralamasındaki yeri ya da üst düzey liglerde forma giyme tecrübesi de diğer seçenekler. İşin içinden çıkmak gerçekten zor. Haydi sınıra bir de diğer taraftan bakalım; bazı üst düzey liglerde de uygulanan yerli futbolcu zorunluluğu mesela. Kadroda Türkiye’de yetişmiş minimum x futbolcu zorunluluğu tarzı bir kuralla da yerli oyuncu teşviki sağlanabilir, bunun yanında bu kurala eklenebilecek bir “23 yaş” koşulu elbette daha işlevsel olur.
Görüldüğü gibi uygulanabilecek kurallar ve oturtulabilecek sistemler oldukça fazla. Asıl değişmesi gereken sayılar değil, bakış açıları ve tabi ki akıllar…