Ruh sağlığımızı korumaya çalıştığımız bu zor günlerde bizleri eğlendirecek en verimli aktivitelerden biri de film izlemek. Karar aşamasında benim gibi zorlananlar için hem oyunculuklarıyla hem de eğlenceli atmosferi ile çok başarılı bulduğum 1975 yapımı The Man Who Would Be King adlı filmi önermek istiyorum.

Film, Peachy Carnehan ve Daniel Dravot isimli iki adamın Afganistan’ın yakınlarında henüz keşfedilmemiş, erişmesi neredeyse imkansız olan Kafiristan adlı bölgeye gitme yolculuğunu, bu keşfedilmemiş bölgedeki insanları sömürme ve orada bir krallık kurma macerasını eğlenceli bir şekilde ele alıyor.

Yönetmenliğini John Huston’ın üstlendiği film, yayın yılını düşündüğümüzde benim için görüntü yönetmenliği ve oyunculuklar açısından bir başyapıt. Film, ünlü Victoria devri yazarı Rudyard Kipling’in aynı adlı kısa hikâyesinden uyarlama. Çekimi zor olan birkaç kısım dışında senaryoda hikayeye sadık kalınmış olması ve eserdeki anlatıcıların değişiminin detaylı bir şekilde filmde işlenmesi filmi daha izlenesi kılıyor. Bunun yanı sıra, ana karakterlerin yolculuğa çıkmadan önce yaptıkları antlaşmaya şahitlik eden Kipling karakterinin de filme dâhil edilmiş olmasının, filmdeki olay örgüsünü daha başarılı kıldığını düşünüyorum. Bu bağlamda, filmin sinemaya uyarlanmış en başarılı filmlerden biri olduğunu düşünüyorum.

Film, sadece oyuncu kadrosu için bile herkesin izlemesi gereken bir şaheser. Dravot karakterine hayat veren, James Bond karakteriyle tanıdığımız Sean Connery ve Batman serisinden tanıdığımız Carnehan karakterini canlandıran Michael Cane’in oyunculukları bildiğimiz gibi yine takdire şayan.

Film, Hindistan’dan Afganistan’a kadar birçok farklı kültürlerden ve dinlerden esintiler barındırıyor. Masonluk ve Büyük İskender detaylarının hikayeyle bütünleşmesi de filmin içeriğini daha da zenginleştiriyor.

Filmin içerdiği mesajlar da oldukça güçlü. Film, güce erişmek için medeniyet vaadiyle insanların dini ve kültürel değerlerini kendi çıkarları için kullanan İngiliz sömürgecilik politikasını ve sahip olduğu güç ve ihtişam karşısında insanların nasıl doyumsuz ve acımasız olabileceğini çarpıcı bir şekilde gösteriyor.

Son olarak filmde Dravot ve Carnehan’ın kral olma ümidiyle gittiği, aslında gerçek bir yerleşim yeri olan Kafiristan hakkında bilgi vermek istiyorum. Afganistan ve Pakistan gibi dini ve kültürel anlamda birbirine çok benzeyen iki ülkenin arasında bulunan Kafiristan, bambaşka bir din ve kültür anlayışına sahip olan ve İskender’in soyundan geldiği düşünülen Kalaşların yaşadığı bir bölge. Bu bölgeyle alakalı daha detaylı bilgi almak isteyenlere, ünlü belgesel yapımcısı Coşkun Aral’ın hazırlamış olduğu videoyu izlemelerini tavsiye ediyorum.

Leave a Reply