İspanyol ressam ve fotoğrafçı José Manuel Ballester Espacios occultos (Gizli Yerler) adlı son seri çalışmasında, klasik sanat eserlerinden insanları çıkartarak farklı bir bakış açısı sunuyor. Tabii ki sanatta anlam kişiden kişiye değişir ancak ben bu seriye günümüzün küresel karantina koşullarından yaklaşmak istiyorum.
Medusa’nın Salı (Théodore Géricault, 1819)
Bu seri çalışma, bir yandan insanın yokluğunun yarattığı boşluğu dramatik bir şekilde gösterirken bir yandan da aslında bunca zamandır gözümüzün önünde olan ancak önemsemeyip arka plan haline getirdiğimiz ortamlara çekiyor dikkatimizi.
Eserler, insansız halleriyle, özellikle ilk bakışta boş ve anlamsız gözüküyor. Bir eserin esas unsurunu böylece sorgulatıyor Ballester. Her bir insan figürünün ne kadar önemli olduğunu fark ettiğimiz zaman, hayata ve başkalarına yaklaşımımızın da insanileşmesi gerektiğini anlıyoruz.
Fakat resimlere çok farklı bir bakış açısından yaklaşmak da mümkün. İnsanlar çıkarıldığı zaman, arkalarındaki gerçeklik baskın hale geliyor. İnsanların yokluğunda, doğa sahneyi yeniden ele geçiriyor. Sokaklardan çekildiğimiz bu günlerde Venedik’in suları berraklaşıyor, Çin’in üzerindeki kirli hava temizleniyor, hatta bazı bölgelerde, insanların yokluğundan fırsat bulan hayvanlar sokaklara iniyor. https://www.livescience.com/drunk-elephants-china.html
Venüs’ün Doğuşu (Sandro Botticelli, c.1486)
3 Mayıs 1808 (Francisco Goya, 1814)
Ballester, insanın ötesindeki gerçekliği gözler önüne seriyor. Aynı zamanda, sanatın ilhamsız ve malzemesiz kalmayacağını da kanıtlıyor. Sanat karantina altına alınamaz, salgında ölmez. Avrupa’nın veba salgınında kırıldığı 14.-17. yüzyıllarda bile, Avrupa sanatı altın çağını yaşamıştır. Ballester’in, özellikle kariyerinin başlarında, 15-18. yüzyıllar arası İtalyan ve Flaman teknikleriyle ilgilendiği göz önünde bulundurulursa, bu serinin ilhamının o dönemlerden gelmesi mümkün.
Veba dönemi sanatından kısaca bahsetmek yerinde olur sanırım. 1347’de başlayan veba, yalnızca birkaç sene içinde Avrupa nüfusunun üçte birinin, hatta Venedik gibi bazı şehirlerin yüzde altmışından fazlasının canını almıştır. Ancak bu dönemde bile sanat yaşamış, dönem boyunca Flaman ressam Van Dyck gibi birçok sanatçı, vebanın sebep olduğu acı ve ölümün dehşetini eserlerine yansıtmıştır.
Van Dyck, Saint Rosalie Interceding for the Plague-Stricken of Palermo, 1624(Detay)
Ancak eserler yalnızca ölümü ve dehşeti göstermez. Bu dönem sanatçıları, neşe ve güzellikleri, gündelik hayatı, insancıllığı yaşatmayı başarmışlardır; birçok ressamın, heykeltıraşın, filozofun yapıtları günümüzde bile değerlerini korumaktadır.
Sanatın direnci, bu günlerde de ortaya çıkıyor. Sokaklardan sürülsek bile sokak sanatı varlığını devam ettiriyor.Sanatın her dönem varlığını sürdürmesi, bir ihtiyaç olduğunun kanıtıdır. Bir ifade etme ihtiyacı da olabilir bu, umut etmek ve yaymak ihtiyacı da. Sanat, yalnızca güzellikleri yansıtmaz, hayatı güzelleştirir ve yaşamayı kolaylaştırır.
Amsterdam, The Netherlands. Artist: Fake
Los Angeles, USA. Artist: Teachr1
Kaynaklar
https://www.ivorypress.com/en/artista/jose-manuel-ballester-8-en/