İnsanları bilinç dışı ham cinsel doğaları ile ele alan psikanaliz doktrininin kurucusu nörolog Sigmund Freud ve Freud’un öğrencisi olup sonrasında kendisinin başkanlığında Viyana Psikanaliz Topluluğunu kuran ve Freud ile görüşleri sonradan ayrışan, toplumsallık içerisinde bireyi ele alan bireysel psikoloji doktrininin kurucu psikiyatrist Alfred Adler’in aşağılık kompleksi üzerine kendi doktrinleri doğrultusunda başarı ve aşağılık kompleksi konusu üzerine bir yazı dizisi…
Aşağılık kompleksi genellikle başarı yolunda engeller çıkaran zararlı bir his olarak bilinir. Bu bilindik yaygın kanının aksine, aşağılık kompleksi belli bir dereceye kadar başarılı olma ve engelleri aşma adına bir itici güç niteliğinde de bulunabilir. Aşağılık kompleksi üzerine sunulmuş Freud doktrini daha çok insan beyninin nörokimyasal yapısını, bir diğer deyişle yaradılışını, temel alır; bu yüzden Freud doktrinine göre aşağılık kompleksinin bastırılması neredeyse imkansız olup kişinin yaradılışında yoksa, kişisel çabanın başarı elde etmede bir etkisi olamayacağı ifade edilir. Bu doktrine bir antitez olarak sunulan Adler doktrini ise aşağılık kompleksi ile başa çıkmada kişisel çabanın önemli olduğunu ve bu şekilde başarılı olunacağını savunur.
Psikanaliz doktrinin kurucusu Sigmund Freud ve takipçileri kitleler üzerinde psikoloji bağlamında çok etkili oldular, ta ki Alfred Adler’in bireysel psikoloji doktrinini kurmasına değin. Bireysel psikoloji, Freud’un psikolojiye yaklaşımlarına karşı bir antitez niteliğindedir, özellikle aşağılık kompleksi hususunda. Aşağılık kompleksi terimi Alfred Adler tarafından psikoloji literatürüne kazandırılmıştır. Dolayısıyla, aşağılık hissinin iyileştirilmesi ve yok edilmesi yönünde çalışmalar eksikti ve çeşitli değildi, ama Adler’in yaklaşımı farklı kişisel ihtiyaçlara hitap eden-özellikle kişiyi kendi özellikleri ve çevresiyle ele almayı önemseyen- bir tedavi sürecini yürütüyordu. Marie Beynon Ray, Freud yaklaşımını fazlasıyla imgesel ve hayvan içgüdüleri temelli olduğunu ifade edip bunun yanında aşağılık duygusunun bastırılmasının da boş bir eylem olduğunu ifade eder. Adler ise, bu kompleks konusunda daha olumlu bir yaklaşıma sahip olup kişisel çabanın aşağılık kompleksini yenmedeki önemi üzerinde durur.
Kişisel ihtiyaçlar farklıdır ve bu farklılık her nevrotik için farklı tedavilerin uygulanmasını gerektirir. Aşağılık kompleksi bir psikolojik sorun olmayıp farklı derecelerde her insanda var olan bir duygudur ve bu durum, kompleksin hafifletilmesi veya hissedilmemesi için bir istek doğurur, bu da kişinin başarılı olabilmesini sağlar. Aşağılık kompleksi, başarılı olma yolunda itici bir güçtür Adler’e göre. Freud yaklaşımının tersine, başarının anahtarının bireyin kendisinde olması, bir diğer deyişle, başarının çoğunlukla bireyin kişisel çabasına bağlı olduğunu söyler. Anlaşılamamış ve yeterince adapte olunamayan problemlerin sonucudur aşağılık kompleksi, bu yüzden söz konusu durum, problemle başa çıkmada kişinin yetenek olarak eksik olduğu düşüncesini oluşturur der Adler. Bir problem yeterince baş edilemediği ve tamamen analiz edilemediği zaman aşağılık kompleksi meydana gelir, dolayısıyla öfke de ortaya çıkar. Aşağılık kompleksinin stres yaratmaya teşne olduğu görülmekte olup, stres ve aşağılık kompleksinin giderilmesi için kişi istek duyar ve bütün bunları üstünlük duygusu ile gidermeye çalışır problemin özünü çözmek yerine. Böylelikle, aşağılık kompleksini bastırmak adına kişi, üstünlük kompleksini, yani tamamen karşıtı olan duyguyu hissetmeye başlar. Adler’e göre üstünlük imajının altında giderilme ihtiyacı duyulan aşağılık kompleksi yatar. Üstünlük kompleksinde kişi hatalarını ve eksiklerini göremez, dolayısıyla hatalarını ve eksikliklerini gideremez. Başarı, özünde eksikliklerle ve hatalarla baş edebilmekle elde edilebilir. Üstünlük kompleksi başarıya ulaşmada büyük bir engeldir. Adler, aşağılık hissine sahip olan nevrotiklerin kendi yönetebilecekleri bir alanı sınırlandırdıklarını ve bunun aşağılık hissi ile başa çıkma dürtüsünden kaynaklandığını savunur. Haliyle, nevrotikler hayatın gerçekleri ile yüz yüze gelemez ve problemlerini rafa kaldırıp üstün hissetmeye çalışırlar.
Aşağılık Kompleksi Açısından Eksik Çocukluk Döneminin Sonuçları
Aşağılık kompleksinden kaynaklanan yok sayılmış problemler bilinçsiz zihinde yaşamaya devam eder ve yüzleşmedikçe de bu problemler yok olmaz. Adler, aşağılık kompleksinin sebeplerini üç adet “çocukluk döneminde var olmuş yanlışlık” olarak sınıflandırır. Bunlar: “fiziksel olarak aşağılık hissi”, “ihmal” ve “şımartma”dır. Başka insanlara bağımlılık, hayatın her alanında kişinin kendisini anlama ve kendisini çözme yeteneğinin eksik kalmasına sebep olur. Aşırı şımartılmış çocuklar, hayatın sorunlarıyla başa çıkacak kadar bağımsız olamayacaklardır; bu yüzden çözümü ileriki yaşlarında duygu sömürüsü ve gözyaşlarında arayacaklardır. Bu bağımlı kişilik, durumu bir zaaf olarak görür ve çevresine karşı kişi, aşağılık kompleksi geliştirmeye başlar. Yaşama karşı dayanıklılık ve güç eksikliğinden ötürü, bu kişiler, aşağılık komplekslerini giderme adına yönetebilecekleri küçük bir alanı domine etmeye çaba gösterirler. Bunun yanında, ihmal, özellikle cezai ihmal, aşırı ilgisizliği ifade eden bir olgudur. Cezai ihmal sosyal duygu eksikliği ve hayat boyu problemli sosyal ilişkilere sebep olmaktadır. Bu durum, oldukça yıkıcı ve kötücül bir aşağılık duygusu yaratmaktadır.