Günlük hayatta bir şeyi hareket ettirmek için itmemiz, ya da çekmemiz gerekir. Yani etkilemek (hareket ettirmek – durdurmak) için temas etmemiz gereklidir, doğduğumuz günden beri gözlemlediğimiz şey budur. Bu gözlemlerden ötürü de göremediğimiz şeylerin etkileri hep büyülü gelmiştir bize. İki mıknatısın birbirini itmesini – çekmesini sağlayan, mıknatısın bazı metallere yapışmasına neden olan nedir? Ya da yünden yapılmış bir kazağı çıkartırken saçlarımızın kazağa doğru gitmesini sağlayan gizemli güç nedir? Her fenomene bir isim takıldığı gibi şimdi bahsettiğim bu iki (sözde) farklı fenomene yunanlardan kalma iki ayrı isimle hitap edilir: manyetizma – elektrik.
Tarihte bu iki doğa kuvvetiyle karşılaşan, kullandığına inanılan, bu kuvvetleri araştıran pek çok uygarlık bulunmuştur. Çin’liler , M.Ö. 400 yıllarında demirin manyetit minerali tarafından çekilip itilebileceğini rapor etmişlerdir. M.S. 20 yıllarında manyetizma ile ilgili iğneli deneyler yapılmış, 11. yy’da ise navigasyon için manyetit yapımı pusulalar kullanılmıştır. Hindistan’da bazı ameliyatlarda mıknatıs kullanıldığını gösteren bazı belgelere rastlanılmıştır. Hatta antik Amerika kabilelerinden Olmec’lerin milattan önce binli yıllarda hematit taşını mıknatıs olarak kullanmış olabileceğini söyleyen J. B. Carlson gibi tarihçiler de vardır. Tabi o zamanlar uygarlıkların birbirleriyle rahatça iletişim kuramıyorlardı, ve Çin’in, Hindistan’ın ya da Olmec’lerin mıknatıslığı bildiğini bilmeyen, hatta bu uygarlıkların belki de varlığından bile haberdar olmayan Aristo’ya göre mıknatıslık ile ilgili yapılmış ilk bilimsel çalışma, Miletos’lu Thales’ in çalışmasıdır.
İnsanlığın elektrikle karşılaşması, yani onu çalışmaya başlaması ise savunma-saldırı amacıyla, yakınındaki canlıya elektrik verebilen elektrikli yılan balığının (Electrophorus electricus) çarpma etkisi sayesinde olmuştur. Balığın bu etkisinin görüldüğü Araplar, Yunanlar ve Mısırlılar gibi uygarlıklarda bu etkisi yüzünden elektrikli yılan balığı kesilerek incelenmiştir. Antik Yunanda gut hastalarına iyi geleceği düşünüldüğü için bu balığa dokunmaları önerilirmiş.
Tabi günümüzde elektrik olduğunu bildiğimiz başka şeylere de rastlamışlar. Thales’ in çalışmasına geri dönecek olursak, milattan önce 600 yılları civarında kehribar çubuklarının kedi kürküne sürtülmesiyle tüy gibi hafif nesneleri çekebildiğini gözlemlemiştir. Tabi olayın o zamanlar gözlemlenen ve elektrik olarak adlandırılan fenomenlerle pek benzerliği bulunmadığından ya da ilk paragrafta bahsettiğim gibi yine bir kendiliğinden hareket etme olayını gözlemlediği için büyülenmesinden olsa gerek, Thales bu olguyu elektrik olarak değil, kendiliğinden hareket etme olayının gözlemlendiği manyetizma olgusuna bağlamıştır. Manyetit gibi bazı maddelerin aksine, kehribar gibi maddelerde sürtünmenin mıknatıslık kazandırabileceğini söylemiştir. Bu dediği her ne kadar yanlış olsa da statik elektrikle açıklanan bu kavramın aslında manyetizma ile aynı fenomen olması ilginçtir. Yazının sonunda bu iki kuvveti birleştirip elektromanyetizma diyeceğimizi düşünürsek, Thales o kadar da yanlış dememiş, tabi kastettiği bu değil.
Elektrikten bahsedip de yıldırımdan bahsetmemek olmaz. Her ne kadar yukarıda uygarlıkların elektriği incelemeye başlaması elektrikli yılan balığı ile olmuştur demiş olsam da, hepimizin elektrikle doğal yoldan ilk tanışması kuşkusuz yağmur sırasında çakan o parlak ve gürültülü olaydır. Bu olayın elektrik kaynaklı olduğunu bulan ya da düşünen eski uygarlıkların olduğunu, onların dillerine bakrak bulabiliriz. Örneğin Mısırlılar yılan balığına Nil’in gök gürültüsü derlerdi. Araplar da yine elektrik veren torpil balığı için şimşek anlamına gelen “raad” ifadesini kullanmışlardır. Fakat yıldırımın gerçekten elektrik kaynaklı olduğunu ispatladığını kesin olarak bildiğimiz kişi Benjamin Franklin’dir. Uçurtmayla yaptığı deneyde uçurtmanın altındaki ıslatılmış sicime bağladığı metal anahtardan eline çakan kıvılcımlar deneyi sonuçlandırmış ve yıldırımın elektrikle ilgili bir olgu olduğunu göstermiştir.
Benjamin Franklin’in uçurtma deneyini yaptığı yıllarda elektrik olgusu, bilim adamlarının ilgi odağı olmaya başlamıştı. Elektrikle her şeyi yapmaya başladılar. Bazı maddelere elektrik vererek kimyasal tepkimelere sebep oldular, elektriği üretebilmek için elektrik pilleri inşa etmeye başladılar, ve buna benzer bir sürü başka şekilde elektriği kullandılar. Elektriğin o ana kadar açıklanamayan en tuhaf özelliği ise, 21 Nisan 1820 tarihinde Danimarkalı profesör Hans Christian Orsted tarafından şans eseri keşfedilmiştir. Orsterd, ders için hazırlanırken elektrik devresi açıkken ve kapalıyken yanında duran pusula iğnesinin ibresinin manyetik kuzeyden saptığını görmüştür. Bu keşfiyle ün kazanan Orsterd, bu keşfiyle belki de hayal bile edemeyeceği bir devrime sebep olmuş, sonraki yazılarımızda göreceğimiz gibi sadece elektrik ve manyetizmanın birbirini etkilediğini göstermekle kalmamış, farkında olmadan mekanik yasalarının değişmesinin de yolunu açmıştır.
Kaynaklar: Wikipedia