Hırvatistan’ın Dubrovnik kentine yaptığım bir seyahatte, şu anda yazımı okumakta olan pek çok kişinin de rastladığı bir anı tecrübe ettim. Bu güzel şehrinde keyifli bir gün geçirirken, hafif esmer, siyah saçlı, boynunda fotoğraf makinası (muhtemelen turist), mor elbiseli bir kız gördüm. Dubrovnik gibi güzelliğin sık bulunduğu bir kentte, onu bir başka çekici buldum. Bir üniversiteli olarak söyleyebilirim ki kız ve erkek arkadaşlarımın da bu tecrübeyi en az bir kere yaşadığına eminim. Hayatının bu evresine gelmiş herkes en azından bir kere karşı cinsiyetten birini çekici bulmuştur diye düşünüyorum. Peki, bu olay bilimsel mi ruhani mi, teknik mi yoksa şairane mi? Bu yazımda bu sorunun cevabını arayacağız.
Bir insanı çekici bulmanın hiç şüphesiz karşımızdaki insanın güzelliği ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte güzelliğin değerlendirmesi kişiye özel değil midir? Aşık olan herkes güzelliğin bakan gözde olduğunu bilir. İster bir sanatsal tablo olsun, ister bir gün batımı veya panoramik bir manzara, ister dergi kapağında bir manken, çoğumuz güzelliğin sahibi konusunda aynı fikirdedir. Ve aslında bir şeyi diğerinden daha çekici bulmanızın sebepleri, inanmak istemeyeceğiniz kadar evrenseldir. Beynin nasıl insan yüzlerini görüp değerlendirdiğini anlamak, çekici olanın nasıl olduğunu anlamakta ilk adımdır. Hepimiz güzel bir yüz gördüğümüzde iki kere bakarız. Reklamcılar, dergi editörleri, film ve televizyon yapımcıları bunu çok iyi bilir. Ama nüfusun büyük bir çoğunluğu reklamlardaki ya da filmlerdeki gibi gözükmez. Elbette çoğumuz medyanın belirlediği akımlardan etkilenmeye yatkınızdır. Nitekim bilim bize medyanın da beynimizin belirlediği akımlardan etkilendiğini söylüyor. Aslında beyninizin çekicilik için çok açık bir formülü var ve sonuca hayal bile edilemeyecek kadar çabuk ulaşıyor.
Beynimizde özellikle yüz tanımaya ayrılmış Fusiform Gyrus adlı bir bölüm vardır. Bu bölümün işi birkaç özelliği hızla tanımlayıp karşısındaki şeyin bir yüz olduğunu belirlemek ve işlem devamı için bilgiyi beynin diğer bölümlerine iletmektir. Burada sorulması gereken soru: “Neden hepimiz aynı yüzleri çekici buluyoruz?” Şaşırtıcı bir şekilde beynininiz çekici bulduğu şey kişinin saçı, teni, dudağı ya da gözleri değil. Hatta o kişiyle hiç ilgisi bile olmayabilir. Bazı bilim insanları bunu basit bir matematik işlemine kadar indirgiyor.
Konu çekicilik olduğunda beyniniz altın oran olarak bilinen çok belirli bir ölçüme yöneliyor. Ve beyniniz siz hiç farkında olmasanız bile sürekli bu oranı arıyor. Altın oran tanımı doğadan, mimariye ve insan yüzüne kadar her yerde karşımıza çıkan doğal bir dizi oranını ifade ediyor. Altın oran bir yüze uygulandığında boyun enin yaklaşık 1.5 katı olması gerekir. Ve bu oran hemen hemen bütün yüz hatlarına uygulanabilir. Örneğin gözbebekleriniz arasındaki mesafenin, yüzün enine oranı gibi. Peki basit bir dizi ölçüm beyninizi neden bu kadar meşgul ediyor? Pensilvanya Üniversitesi’nden Coren Apicella bu soruya şöyle yanıt veriyor:
“Altın oranın sadece birkaç ayrıcalıklı insanın sahip olduğu bir tür nadir rastlanan efsanevi ölçü dizisi olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ama aslında gerçek çok daha şaşırtıcıdır. Çünkü bu oranların çekici gelmesinin nedeni farklılığı değildir aksine gayet sıradan olmasıdır.”
Mantığa aykırı gibi geliyor olsa da hem erkek hem de kadınların sıradan orantıları sıradışı orantılardan daha çekici bulduğu zaman içerisinde defalarca kanıtlanmış. Bilim insanlarının bir bölümü, ortalama özelliklerin sağlıklı bir eş ya da kabile üyesi olabileceğini gösterdiği için tercih edildiğine inanıyor. Sağlıklı bir eş de sağlıklı bir evlat ihtimalini arttırıyor.
Elbette iyi sağlığın tek göstergesi altın oran değil. Yani bir eş bulmak için bir film yıldızı kadar güzel olmak zorunluluğu yok. Yine de güzel görünmenin zararı olmaz. Ayrıca altın oran beyninizin neyi güzel bulduğuna karar vermekte tek hesap da değil. Bir başka hesap yüzdeki simetridir. Yüzün sağ ve sol tarafının simetrisi ne kadar fazlaysa, yüz bize o kadar cazip gelir. Coren Apicella bu konuda şöyle söylüyor.
“Yüz simetrisi çevresel hasarlara karşı daha dayanıklı olduğunuzun göstergesidir. Basitçe iyi genlere işaret eder.”
Şu ana kadar anlık dürtüsel çekimden yani aslında aşktan çok tutkudan söz ettik. İnternette güzel bir kız ya da televizyonda yakışıklı bir erkek gördüğünüzde olduğu gibi. Bunların hepsi beyninizin Amygdala denilen çok ilkel bir kısmında olup bitiyor. Ama beyninizin en ilkel kısmı katıksız fiziksel çekimle ilgilenirken iş aşka geldiğinde beyinde bambaşka bir süreç devreye girer. Köklü bir sevgi ve bağlılık hissettiğinizde beyninizdeki dopamine hormonu miktarı fazlasıyla artar.
Sonuç olarak başta sorduğum soruya geri dönebiliriz. Çekicilik matematiksel midir, ruhani midir, teknik midir yoksa şairane midir? Sanırım kafamızda oluşan cevap matematiksel olacaktır. Bununla birlikte çekicilik ve aşkın aynı olmadığını da anlamış oluyoruz. Bir insanı çekici bulmak ile ona aşık olmak arasında çok ciddi fark vardır. Mesele çekicilik olduğunda, biz bilim adamları matematik ve biyolojiyi kullanarak bunu rahatlıkla açıklayabiliriz. Ama mesele aşk olduğunda biraz daha kafa yormamız gerekir sanırım ya da işin kolayına kaçıp meseleyi şairlere bırakalım.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
National Geographic Zihin Oyunları-Çekiciliğin Kuralları