MİSAFİR YAZAR MUHAMMED SAİT TATAR’DAN YİNE DE DÖNÜYOR!

Merhaba sevgili GazeteBilkent okurlarımız! Gazetemizde başlattığımız yeni uygulamamızla misafir yazarlarımızın çalışmalarını sizlerle paylaşıyoruz. Yazmayı seven ve çalışmalarını okuyucularımızla paylaşmak isteyen herkes için başlattığımız köşemizde sizler de yer alabilirsiniz. Sosyal medya hesaplarımızdan ya da gazetebilkent.gb@gmail.com adresinden bizlere ulaşarak yazılarınızı gönderebilirsiniz. Gazetemize sağlayacağınız katkıları büyük bir merak ve heyecanla bekliyoruz, keyifli okumalar dileriz!

Misafir yazarımız Muhammed Sait Tatar’dan Galileo’ya bir zaman yolculuğu. Kendisinin gelecek yazılarını merakla bekliyor ve ilk yazısıyla sizleri baş başa bırakıyoruz…

 

Galileo Galilei, Vincenzo ve Guilia çiftinin ilk çocukları olarak 1564 yılında Pisa’da dünyaya geldi. Babası Vincenzo Galilei bir müzisyendi. Ayrıca müziğin teorileri üzerine deneysel çalışmalar da yapıyordu. Ailenin Galileo’dan sonra üç çocuğu daha olunca Vincenzo ailesini geçindiremez oldu. Hal böyle olunca henüz sekiz yaşında olan Küçük Galileo’yu eğitimine devam etmesi için Pisa’da bırakarak Floransa’ya taşınmak zorunda kaldılar. Vincenzo için zor bir karardı. Çünkü eskiden beri hayali başarılı bir müzisyen olmak bunun yanında da ailesine refah içinde bir hayat sunmaktı. Fakat hayatın gerçeklerini kabul etmek zorunda kalmıştı. Yaşar Şahin Anıl, bu taşınmadan bahsederken Vincenzo’nun durumunu anlatmak için “ricat” kelimesini seçiyor.

Küçük Galileo için zor günler başlıyordu. Bir akrabalarının evinin çatı katında kalıyor, ev ve okul arasında mekik dokuyordu. Ailesinden uzak olmak ona çok zor geliyordu. Şehri de hiç sevmiyor, kendisini boğulacak gibi hissediyordu. Bu duruma iki sene dayanabildi. On yaşındayken eşyalarını topladı ve ailesinin yanına, Floransa’ya gitti. Fakat ömrü boyunca bu şehirden ve onun ruhunda bıraktığı izlerden kurtulamadı.

Floransa’ya döndüğüne memnundu. Ailesinin yanında olmak ona huzur veriyordu. Eğitimine de burada devam etti. Baba Vincenzo, kayınpederinin yanında çalışıyor, ailesini geçindirmeye çalışıyordu. Zaman hızla geçti. Ömrü boyunca maddi sıkıntılar çekmiş olan Vincenzo, oğlunun kendi çektiği sıkıntıları çekmesini istemiyordu. Bu yüzden onun tıp okumasını ve maddi açıdan güçlü olmasını istiyordu. Babasının bu isteğini kırmayan Galileo, on yedi yaşında tıp okumak için Pisa’ya geri dönüyordu.

Pisa’daki ilk macerasından hiç de güzel anıları olmayan Galileo zamanla hırçın bir karaktere büründü. Bu şehri gerçekten sevmiyordu ve onunla alakalı gördüğü her şeye muhalefet ediyordu. Bu huyu zamanla arkadaşları ve öğretmenleriyle arasının açılmasına neden oldu ve sonunda okulu bırakmak zorunda kaldı. Sonrasında tabiri caizse kendisini yeniden Floransa’nın şefkatli kollarına attı.

Galileo küçüklüğünden beri matematiğe meraklıydı ve bu konuda kendisini geliştirmişti. Floransa’da matematik eğitimine devam ediyor, bir yandan da özel dersler vererek para kazanıyordu. Ancak bir süre sonra kazandığı para yeterli gelmemeye başladı. Nüfuzlu dostlarının yanına gitti ve kendisine bir iş ayarlamalarını rica etti. Dostları onu kırmadı ve Pisa Üniversitesi’nde matematik bölümüne atanmasına yardımcı oldular. Galileo’nun yolu bir kez daha Pisayla kesişmişti.

O dönemde üniversitelere Aristotalesci düşünce hakimdi. M.Ö. 4. yüzyılda yaşayan Aristotales’in düşünceleri, İncil’in ışığında yeniden düzenlenerek bilimsel doğrular olarak kabul edilmişti. Bu düşüncelere karşı çıkmak Kilise’ye dolayısıyla da Hristiyanlığa karşı çıkmak anlamına geliyordu ve ağır yaptırımları vardı. Galileo, Aristotalesçi düşünceyi eleştiriyor, bilimin deneye dayanması gerektiğini savunuyordu. Bu sebeple üniversitedeki diğer hocalarla arası açılmıştı. Pisa’ya olan nefretini ise hala yenememişti. Hal böyle olunca Galileo, Pisa’yı üçüncü kez terk etmek durumunda kaldı ve Floransa’ya döndü.

Yaklaşık bir sene sonra Padova Üniversitesi’nden gelen bir mektup tersine dönen rüzgarın habercisi gibiydi. Matematik öğretmesi için üniversiteye davet edilmişti. Eşyalarını topladı ve Floransa’dan Padova’ya hareket etti. Maddi ve manevi olarak daha huzurlu günler başlıyordu. Buradaki görevine devam ederken karşısına çok önemli bir fırsat çıktı. Toscana Grandükü, Galileo’yu oğluna matematik öğretmesi için sarayına davet etmişti. Galileo bu fırsatı iyi kullandı. İlerleyen zamanlarda saray matematikçisi olarak atandı. En önemlisi de bu sayede Medici Hanedanlığı’nın siyasi ve ekonomik desteğini alması olmuştu. Galileo, adeta Medici Hanedanlığı’nın kanatları altına sığınmış oluyordu.

Galileo’nun hayatını değiştiren en büyük olay kuşkusuz ki teleskop ile tanışması oldu. Savaşta düşmanı daha iyi gözetleyebilmek için yapılan bu alet, Galileo tarafından yeniden tasarlandı. Galileo, uzaktaki bir nesneyi otuz iki kat büyütmeyi başarmıştı. Teleskopu gök cisimlerini gözlemek için kullandı. Çalışmaları sırasında Jüpiter’in uydularından dört tanesini keşfetti ve bunlara Floransa Grandükü’nün ve Grandük’ün üç kardeşinin adlarını verdi. Dördüne birden “Medici Yıldızları” demeyi uygun buldu. Bu, Grandük’ten umduğu desteğin bir göstergesiydi.

Galieo, teleskopla tanıştıktan sonra astronomi çalışmalarına hiç ara vermedi. O dönemde Kilise’nin de etkisiyle kabul edilen görüş Dünya’nın evrenin merkezinde olduğu, Güneş’in ve diğer gezegenlerin ise Dünya’nın etrafında döndüğünü söyleyen yermerkezci görüştü. 16. yüzyılda yaşayan bir din adamı olan Kopernik ise bu görüşe karşı günmerkezci görüşü ileri sürmüş, evrenin merkezinin Güneş olduğu ve gezegenlerin Güneş’in etrafında döndüğünü savunmuştur. Galileo, Kopernik’in görüşlerinden etkilenmiş ve bunu dile getirmekten de çekinmemiştir. Ancak Galieo’nun bu tavırlarının gelenekçilerin tepkisini çekmemesi olanaksızdı. Nitekim, Galileo’yu İncil’e aykırı görüş belirtmekle itham etmişlerdi. Aslında Kopernik’in düşüncelerini okumak yasak değildi ama bu düşünceleri doğru olarak kabul etmek yasaktı. Sadece bir ihtimal olarak kabul edilebilirdi. Aksi taktirde kafirlikle suçlanma tehlikesi vardı.

Gelenekçilerin eleştirilerini kırmak isteyen Galileo, Roma’ya gitti ve burada birkaç üst düzey görüşme yaptı. Fikirlerinin İncil’e aykırı olmadığını savunuyordu. Fakat işler pek de istediği gibi gitmedi. Hakkında bir soruşturma açıldı ve fikirlerinden vazgeçmesi için resmi olarak uyarıldı. Galileo, bu uyarıya boyun eğmek zorunda kaldı. Kötü haberler sadece bununla bitmedi. Kilise, Kopernik’in kitaplarını yasaklama kararı aldı. Kitaplar toplatıldı. Tüm bu olanları hazmedemeyen Galileo, Roma seyahatinden sonra bir süre inzivaya çekildi.

1623 yılında Galileo’nun kadim dostu Kardinal Roberto Bellarmino, Papa olarak seçildi. Bu gelişme Galileo’nun yeniden umutlanmasını sağladı. Üzerindeki ölü toprağını attı ve yeniden çalışmalara başladı. Sevindirici bir haber gibi gözüken bu olay Galileo için sonun başlangıcıydı.

Galileo uzun uğraşlar sonucunda, Kopernikçi düşünceyi savunduğu “İki Büyük Dünya Üzerine Diyaloglar” adlı eserini tamamladı. Kitap adından da anlaşılacağı üzere diyalog tarzında yazılmıştı. Galileo dili öyle ustaca kullanmıştı ki fikirlerinden dolayı suçlanamayacağını düşünüyordu. Kitabı yazmayı bitirince büyük bir heyecanla Roma’ya gitti ve kitabı Papa’ya sundu. Papa, kitabı çok beğendi ve Galileo’yu takdir etti. Vatikan’ın başsansürcüsü Galileo’nun yakın arkadaşıydı. Onun büyük yardımlarıyla kitap sansürden birkaç küçük değişiklikle kurtuldu. Galileo’nun sonunu hazırlayan da işte bu kitap olmuştu.

Kitap bilim çevrelerinden büyük takdir topladı ancak Kilise’nin bağnaz mensupları Galileo’yu kitabında Aristotalesci düşünceye dolayısıyla da Hristiyanlığa aykırı düşünceleri savunduğu gerekçesiyle suçladılar. Kitaptaki üç karakterden aptal olanının Papa’nın şahsında Kilise’yi temsil ettiğini ileri sürdüler. Papa’nın aklını çelmişlerdi. Papa, eski bir dostu tarafından aptal yerine konmuş olmak fikrini hazmedemedi. Bu saatten sonra nüfuzlu dostlarının desteği dahi Galileo’yu kurtaramayacaktı. Nitekim 1632 yılında engizisyon tarafından yargılandı.

On ikinci yüzyılda Kilise’ye karşı çeşitli oluşumlar vücut buldu. Kilise otoritesini korumak için bu oluşumlara bir nevi savaş açtı. Önce bu gruplara mensup kişileri “heretik” ilan etti. Engizisyon mahkemeleri işte bu sırada vücut buldu.

Engizisyon mahkemeleri, ihbar ya da şüphelenme ile başlayan, sanığa kendini savunmak imkanı vermekten ziyade sanığa isnat edilen suçun kabul ettirilmesine dayanan bir yargılama usulü izliyordu. Engizisyonun çalışma usulünü gözler önüne seren en iyi örnek şüphesiz cadı avlarıdır. Bu tip davalarda özellikle kimsesiz kadınlar cadılıkla isnat ediliyor ve savunma yapması beklenmeden çeşitli işkencelerle suçunu itiraf etmesi isteniyordu. İşkence sonunda isnat edilen suçu kabul etmemek yalnızca işkencenin dozunu artırırken sürecin uzaması halinde sanık cadı ilan ediliyor ve cezalandırılıyordu. İşkencelere dayanamayıp isnat edilen suçunu kabul edenler ise yine cadılık gerekçesiyle cezalandırılıyordu. Kısacası engizisyonun eline düşen biri için iki muhtemel seçenek vardı. Birincisi, suçlu olsa da olmasa da kendisine yüklenen suçlamayı kabul etmesi, ikincisi ise itiraf etmeye zorlanırken öldürülmesi. İkincisine pek sık rastlanılmıyordu çünkü engizisyon doktorları işkence sırasında hazır bulunuyor ve suçlunun öldürülmeden işkencenin devam etmesini sağlıyorlardı. Ancak yine de dayanamayanlar çıkıyordu.

Galileo’nun sorgusu dört aşamada yapıldı. Galileo sorgu sırasında suçunu kabul etti ve mahkemeden af talebinde bulundu. Dördüncü sorgunun sonunda tamamen teslim olmuş ve artık verilecek cezayı beklemeye başladı. Nihayet karar günü geldi. Mahkeme heyeti, Galileo’yu fikirlerinin İncil’e aykırı olduğu gerekçesiyle suçlu buldu. Ancak söz konusu fikirlerinin yanlış olduğunu kabul ederse daha büyük cezalardan kurtulabileceğini söylediler. Bunun üzerine Galileo, mahkemece hazırlanan yemin metnini okudu ve fikirlerinden feragat etti. Elbette bir insanın cebir yoluyla fikirlerinden vazgeçmesi pek mümkün değildir. Tam bu noktada Galileo’nun “Eppur si muove!” yani “Yine de dönüyor!” diye fısıldadığı rivayet edilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu yalnızca bir rivayetten ibarettir. Gerçek olması da son derece düşük bir ihtimaldir. Ünlü senfonik metal grubu Haggard’ın Galileo anısına çıkarttığı bu isimde bir albümü bulunmaktadır. Benim de severek dinlediğim bu albüm bizlere Galileo’nun yargılanmasından, Ortaçağ’da bir şövalyeye aşık olan dağ trolünün hikayesine kadar çeşitli hikayeler sunuyor.

Haggard’ın “Eppur Si Muove” adlı albümünün kapağı

Galileo’nun cezası hapis olarak açıklanmıştı. Dostlarının girişimiyle bu ceza ev hapsine çevrildi. Kitapları yasaklatıldı ve ömrünün sonuna kadar bir mahkum olarak kaldı. Takvimler 8 Ocak 1642’yi gösterirken bu hayata hayal kırıklıkları içinde veda etti. 1979 yılında Papa’nın emriyle kurulan bir komisyon, Galileo’nun ölümünden tam üç yüz kırk yıl sonra, 1982 yılında Galileo’nun aslında suçsuz olduğuna hükmetti ve iade-i itibar kararı verdi.

Leave a Reply