Sizlere bir sır vereyim… Hiç kimse sonsuza dek yaşayamaz. Canlılar doğarlar, yaşarlar ve ölürler. İnsanoğlu için bu gerçeği kabullenmek zordur elbette. Bu yüzden ona sonsuzluğu verecek icatların peşine düşer, ölümsüzlük iksirini arar durur. Bu arayış henüz efsaneler dışında başarıyla sonuçlanamadı. Oysa yüzümüzü efsanelerden bilime dönersek ve bu kaçınılmaz sonun sebeplerini anlayabilirsek, dünyadaki var oluşumuza yıllar ekleyebiliriz.

Yirmi yaşına ayak bastıktan sonra, yaş almanın etkilerini vücudumuzda hissetmeye başlarız. (Eğer bu yaştaysanız büyük olasılıkla hafif olacaktır bu etkiler.) Yaşlanmak hayatın kaçınılmaz süreci, fakat saçın neden beyazladığını ya da cildin neden kırıştığını, bunların arkasındaki ne tür bilimsel gerçekler yattığını biliyor muyuz? Kuramsal ifadelerle kafanızı karıştırmadan yaş alma yolculuğumuzu açıklamaya çalışayım.

Neden Yaşlanıyoruz?

Genel mantığı çok basit bir soru bu. Vücudumuz milyarlarca hücreden oluşuyor. Bütün hücreler bulundukları dokuya göre özelleşmiş durumdalar ve hepsinin bulunduğu dokunun işlevsel olması için yerine getirmeleri gereken belli başlı görevleri var. Bu süreçte kullanılan bir malın eskimesi gibi hücreler de hasar görüyorlar ve görevlerini yapamaz hale geliyorlar. Vücudumuz sorunlu hücreleri buluyor, ya tamir ediyor ya da yeni hücreler oluşturuyor. Biyolojide buna replikasyon adını veriyoruz.

Zamanla, vücudumuzda hücreler kendini yenileme ve çoğaltma işlemlerini yapamaz hale geliyor. Ürettiğimizden çok tüketiyoruz ve senesans (biyolojik yaşlanma) sürecine giriyoruz. Bilim insanları senesansın hücrelerin yaşam döngülerinin geriye alınamaz bir adımı olduğuna inanıyorlar, fakat bilinmeyen kısım bunun neden meydana geldiği. Teorilerden birine bakacak olursak, hücrelerin senesansı yaşlanınca ortaya çıkabilecek kontrolsüz hücre bölünmelerini engellemek için var, biz buna günümüzde kanser adını veriyoruz.

İşin ilginci, bazı araştırmalar hücrelerin yaşam döngülerini uzatabilecek yolların olduğunu ve bunu sadece bir enzim (TELOMERASE) kullanılarak mümkün kılınabileceğini söylüyorlar. Hücre bölünme sürecinde, Telomeraz enzimi DNA ve RNA’nın zarar görmesini engelliyor. İşin iyi yanı vücudumuz telomeraz enzimini kendi üretiyor ama nedendir bilinmez yaş ilerledikçe üretim miktarı azalıyor ve hücreler yok olmaya meyilli hale geliyor. Bir farkla…

Bağışıklık sistemimizdeki hücreler enzimlerini kaybetmezler, onları ölümsüz yapan sebep budur. Araştırmacılar ölümlü hücrelere telomeraz enzimi konulduğunda, hücrelerin biyolojik saatlerinin resetlendiğini ve tekrar bölünmeye başladıklarını gösteriyor.

Belki de ölümsüzlük iksirini efsaneler yoluyla değil bilim yoluyla bulmamız çok da uzak değildir.

Neden Saçlarımız Beyazlar?

Hepimizin lisede ders kitaplarında gördüğümüz bir pigment, melanin, saçımızın renginden sorumlu. Her insanın hayatının bir döneminde melanin miktarı tükenmeye başlıyor ve rengi olan bu pigment yerini renksiz hava kabarcıklarına bırakıyor. Genetik yatkınlık ve stres bu sürecin en büyük sorumluları. Erkekler için 30, kadınlar için 35 saçların beyazlaması için ortalama yaştır.

Neden Cildimiz Kırışır?

Kolajen genç cilde esnekliğini ve parlaklığını veren yapı. Yirmi yaşına ayak basan herkes her yıl yüzde bir oranında daha az kolajen üretmeye başlıyor. Yüzde birler yıllar geçtikçe birike birike yüzde yirmilere ulaşıyor, cildimiz daha ince ve kırılgan hale geliyor. Yer çekimi dünyada her şeyi g kuvvetiyle çektiği gibi cildimizi de çekince, kırışıklıklar herkesin korkulu rüyası haline geliyor. Herkesin korkulu rüyası olacak ki, 2017 yılında 104,290 kolajen içerikli iğne kırışıklıkları doldurmak için kullanılmış.

Neden Hafızamız Zayıflar?

Yaş ilerledikçe vücudumuzdaki diğer organlar gibi beynimiz de çeşitli değişikliklere uğrar ve hafızada bir miktar gerileme normal olarak kabul edilir. Eğer bu gerileme miktarı normal sınırların üstünde çıkarsa başka hastalıklar konuşulmaya başlar, Alzheimer ve demans gibi. Fakat ilk etapta her unutkanlığı nörolojik bir rahatsızlığım var diye kabul etmemek gerekiyor. İleri yaşlarda beynin belli bölgeleri küçülmeye başlar ve nöron olarak adlandırdığımız sinir hücreleri birbirleri arasındaki iletişimi eskisi kadar efektif bir şekilde yerine getiremez. Bu sabah ne yapmıştım veya dün bize gelen misafirin adı neydi gibi soruların sıklığı da artar.

Neden Boyumuz Kısalır?

İnsan vücudundaki hareketleri kontrol için sinyal gönderen organ beyindir ama bu sinyallerin yerine getirilebilmesi için omurgamıza ihtiyaç vardır. Oturmamız, kalkmamız, dik durmamız hepsi omurga tarafından yerine getirilir. Zamanla, omurgamızdaki kemiklerin arasındaki diskler daha sıkışık hale gelir. Bu da omurumuzun normalden daha kısa olmasına ve sonuç olarak boyumuzun kısalmasına sebebiyet verir. Bazı ileri yaştaki kişiler bunun ileri formu olan osteoporozdan muzdariptir. Yeterli üretilmeyen yapı taşları kemiklerin daha küçük ve zayıf olmalarına sebebiyet verir. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 50 yaşının üstündeki bireylerin yarısı osteoporoza veya düşük kemik kitlesine sahip. Bu da herhangi bir düşmenin veya darbenin büyüklüğüne bakmaksızın kırıklara veya çıkıklara sebep olmasına imkân veriyor ne yazık ki.

Neden Az Görürüz?

40 yaşından sonra çoğumuz yakındaki nesneleri eskisi kadar net göremediğimizi fark ederiz ve kendimize göz doktoru aramaya başlarız. İlerleyen yaş gözümüzün iris diye adlandırılan renkli kısmının arkasındaki merceğin gitgide elastik yapısını kaybetmesine sebep olur. Genç bir kişinin gözündeki mercek yakındaki bir cismi görebilmek için kısalır ve ışığın retina üzerine düşmesini sağlar, fakat ileri yaşlarda mercek şeklini değiştiremez hale gelir ve ışığın retinanın arkasına düşmesine neden olur. Sonuç olarak yaşlılar ve hatta bazı gençler bile lenssiz veya gözlüksüz dolaşamaz olurlar. Buradaki amaç merceğin yerine getiremediği görevi yapay bir şekilde göze sağlamaktır. Seksen yaşın üzerindeki her iki kişiden biri bu durumun ilerlemiş hali olan katarakt ile karşılaşıyor.

 

Yaşlanmanın sebeplerini biliyoruz fakat bilim henüz buna bir çözüm bulabilmiş değil. Bu süreçte elimizde olan sağlıklı beslenmek, düzenli spor yapmak gibi doktor tavsiyeleri. Hayatımızda yapacağımız küçük değişiklikler bu sürecin yavaşlamasında büyük rol oynuyor. Hepimiz uzun ve sağlıklı bir ömür istiyoruz fakat bunun için gereken şeyleri yeteri kadar yerine getirmiyoruz. 1950’li yıllarda 60 yaşına kadar yaşamış kişilere uzun yaşamış deniliyordu. Günümüzde 80’ler hatta 90’lar konuşulur oldu. Yaş 35 yolun yarısıydı, şimdi yaş 45 yolun yarısı. Tıp böyle ilerlemeye devam ederse asrı deviren kişilerin sayısı gitgide artacak. İhtiyacımız olan yaşlanma sürecinde karşılaşılan problemlere kalıcı çözümler bulabilmek. Hepimize uzun, sağlıklı ömürler.

Kaynakça

  1. http://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/neden-yaslaniyoruz
  2. http://www.iha.com.tr/haber-sac-neden-beyazlar-erken-sac-beyazlamasinin-30-nedeni-619243/
  3. http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/yaslandikca-boyumuz-neden-kisalir
  4. http://www.renklinot.com/saglik/saglik-bilgisi/hafiza-neden-zayiflar.html
  5. http://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/cildimiz-yaslandikca-neden-kirisir

Leave a Reply