Witcher 3. 2015 yılında CD Projekt tarafından yapılmış RPG türünde bir açık dünya oyunudur. Oyun Andrzej Sapkowski’nin The Witcher adlı kitap serisinden uyarlanmış ve kitaplardan sonrasında geçmektedir. Adından anlaşıldığı gibi serinin üçüncü oyunu olan Witcher 3’ü oynamak için serinin önceki 2 oyununu oynamış olmanıza ya da kitaplarını okumuş olmanıza gerek yok, oyun size parça parça her şeye dair bilgi veriyor.
Oyunun kısaca hikâyesinden bahsetmek istiyorum Gerald adında Witcher adı verilen bir tür canavar avcısıyız ve Yennefer adlı bir kadının bize yolladığı mektup sonucunda onunla buluşmak için White Orchard’a gidiyoruz. Yennefer’ı bulunca ondan Nilfgahard’ın hükümdarı olan Emhyr’in bizi huzuruna çağırdığını öğreniyor ve sarayına Emhyr’le görüşmeye gidiyoruz. Emhyr ile görüşmemiz sonucunda, ondan tahtın varisi olan kızı Ciri’yi bulma görevini alıyor, ortalama 50 saatimizi bu uğurda harcıyoruz. Tek bir kişinin peşinden şehir şehir, hatta ülke ülke koşturmak ilk başta gözünüzü korkutabilir, hatta sıkıcı gelebilir fakat bu hissin sizi yanıltmasına müsaade etmeyin.
Oyunun hikayesi o kadar iyi yazılmış ki, genelde önemsiz bulunan yan karakterlere bile bağlanıyor, hikayelerinin tamamını görmek adına yan görevlerinde saatlerinizi verirken buluyorsunuz kendinizi. Yani Witcher 3 oynadığım hiçbir oyunla kıyaslanamayacak kadar detaylı ve iyi yazılmış bir hikâyeye sahip. Peki hikâye böyle de oyun nasıl?
Witcher 3’ün bir RPG olduğuna yazımın başında değinmiştim. Oyun RPG türünde olduğu için türün birçok klasikleşmiş özelliğine de sahip. Oyunda seviye atlamanın tek yolu aldığınız görevleri bitirmek. Örneğin rastgele canavar öldürmek size hiçbir deneyim puanı kazandırmıyor. Seviye atladıkça kazandığınız puanlarla karakterinizin çeşitli yeteneklerini güçlendirebiliyor ya da sahip olduğunuz yeteneklerin biraz daha farklı versiyonlarına sahip olabiliyorsunuz. İçinizden çok daha yüksek seviyeli canavarları öldürmek, tavsiye edilen oyuncu seviyesi sizinkinden çok daha yüksek olan görevleri yapmak gelebilir ama böyle hallerde derin nefes alın ve işinize bakın. Çünkü bu seçenek imkânsızı istemek anlamına geliyor. Silah ve ekipman üretebilir, satın alabilir veya sandıklardan bulabilirsiniz. Ekipman satın almanızı ise pek önermiyorum bunun yerine üretmek istediğiniz eşyanın şablonunu (blueprint) sandıklardan bulup veya satın alıp, malzemelerini toplayıp kendiniz üretmek çok daha ucuza geliyor. Ekipman ve kılıç dışında çeşitli geçici bonuslar veren iksirler ve savaşırken işinizi kolaylaştıran bombalar üretebilirsiniz. Bombaların ve iksirlerin şablonlarını sandıklardan ya da satıcılardan, malzemelerini ise canavarlardan, çevrenize rasgele dağılmış çeşitli otları toplayarak elde ediyorsunuz.
Oyunun dövüş sistemi basit. Düşmanınızın hareket düzenini çözdükten sonra, vur-kaçla düşmanlarınızı zorlanmadan alt edebilirsiniz. Oyun sizi hayatta tutmak için iksirler, kendinizi güçlendirebileceğiniz dört yetenek veriyor. İhtiyaç duyarsanız savaşırken yemek yiyip, can yenileyebiliyorsunuz. Witcher 3 açık dünya tarzındaki oyunların birçoğunun aksine içinde gezmekten sıkılmayacağınız bir haritaya sahip. Mekanların hiçbiri (ormanlık arazilerde buna dahil olmak üzere) sırf var olsun diye tasarlanmamış. Gittiğiniz mekanların büyük bir çoğunluğu ana ya da yan görevlerde kullanılıyor, ki bu da gidip gördüğünüz yerleri anlamlı kılıyor, mekanlara canlılık katıyor.
Bu kadar övgüden sonra, oyundaki binek çağırma sisteminin kusurlarıyla eleştiriler kısmına geçelim. Oyunda binek çağırma var ama örneğin atınız ya toptan gelmiyor (dağlık arazilerde çok oluyor bu) ya da sizden metrelerce ötedeki, ağaç, duvar, hendek gibi bir engele takılmış bön bön bakıyor! Her seferinde atınızın yanına gidip, onu takıldığı yerden çıkarmaya uğraşıyorsunuz. Aynı durum önceleri komik iken, bu çok sık olduğunda sinir bozucu hale geliyor. Yön bulma sistemi, sizi gitmeniz gereken yere yönlendiriyor, bazı ‘yan görevlerde’ ise sizi yanlış yerlere yönlendiriyor ya da sizi götürdüğü yerin üstünde ya da altında olmanız gerekiyor ama oyun sizi yanlış sokağa sokan Navigatör gibi biraz uzağa atıyor. Sırf bu yüzden de internetten birçok kez oyunla ilgili şu noktaya nasıl gidiliyormuş’ diye bakmadım desem yalan olur. Puzzle sistemine gelince; oyundaki puzzle’lar aklınızı kullanmaya itmek yerine, size “Önünde üç düğme var bunun kombinasyonlarını dene bakalım karşındaki kapıyı hangi kombinasyon açıyor” diyor. Bu da puzzle’ları, oyunun size zaman kaybettirmekten başka hiçbir işe yaramayan bir parçası haline getiriyor. Son olarak da Gerald’ın küçük engellerin üzerinden kendi kendine geçememesi. Böyle dediğimde çok anlamsız bir şikâyet gibi gelebilir ama sizde 10 cm’lik çit, taş vs gibi engellerden yüzlerce kez atlamak zorunda kalsanız sizin de canınızı sıkar, hayır sen koca Witcher adamsın senden kat kat büyük yaratıkları öldürebiliyorsun ama o on santimlik çitler yok mu can düşmanın asıl onlar!
Ama ne olursa olsun, Witcher 3’ün sahip olduğu küçük pürüzler dışında, dört dörtlük hikayesi var. Oyunun dünyası ile atmosferi sizi kendine çekiyor. Dövüş sistemi tatmin edici, ses sanatçılarının performansları kelimenin tam anlamıyla mükemmel. Oyunda kullanılan müzikler şahane ve bulundukları dünya ile uyacak şekilde bestelenmişler. Witcher 3’ü tüm kalbimle herkese öneriyorum kimsenin gözden kaçırmaması gereken bir oyun. Deneyin seveceksiniz.