Görme yetisi çevremizi algılamamızı sağlayan en temel duyularımızdan biridir. Onlar sayesinde ışığı, renkleri, çevremizin güzelliklerini algılar, içinde bulunduğumuz dünyayı tanırız. İşin biraz daha bilimsel kısmına bakarsak, beyinde duyu organlarımızdan gelen sinyalleri algılamaya ve cevaplamaya ayrılmış lobları vardır. Bu loblardan oksipital lob beynin arka kısmında, ensenin üzerinde yer alan görme merkezidir. Bu lobun aktif olabilmesi için görsel bir sinyal/girdinin varlığına ihtiyaç var, dolayısıyla kör bireylerde bu lob aktif değil diye biliniyordu. Fakat Anadolu’nun bağrından kopup gelen Eşref Armağan görmediği bir manzarayı çizerken bilim dünyasının görmeyle ilgili tüm kabullenmelerini değiştiriyor.
Genetik bir mutasyondan dolayı doğuştan görme engelli Eşref Armağan, hayatında hiç renkleri, günbatımını ya da ışığı görmemiş olsa da bunları kağıda yansıtan ressam. Toronto üniversitesinde “Eşref the blind painter” diye anılıyor. “Bir şeyleri öğrenirken isimlerini söylediler: sandalye, masa dediler ama benim zihnimde ne şekil ne de renk oluşmadı.” diyor Eşref Armağan, “amacım da ressam olmak değildi başta, ben sadece herkes gibi içinde yaşadığım dünyayı tanımak istedim”. Resmetmeye dokunarak hissettiği şeyleri hayalinde canlandırarak başlıyor ve sonrasında bunu kağıda aktarıyor. Bu her ne kadar inanılmaz ve saygı duyulası olsa da, aslında böyle sıradışı hayat hikayeleri alışılmadık bir şey değil. Örneğin 7 yaşında duyma yetisini tamamen kaybeden Bethoven’ın bestelerine hayranlık duymamak imkansız. Fakat Eşref Armağan’ın inanılmazlığı perspektif algısından geliyor. Üstelik ses dalgaları titreşim oluşturduğu için diğer duyu organları ile hissetmek mümkün olabilir lakin ışığı ve güneşi tanımadan bir günbatımı çizmek kulağa mucize gibi geliyor. Bilim insanlarını hayrete düşüren bir diğer nokta ise Boston Harvard Neuroscience labında yapılan beyin taramalarında kör bir bireyin beyninde aktif olmayan oksipital lobun Eşref Armağan resim yaparken ışıl ışıl olması.
“Kimse bana kör diyemez, ben, parmak uçlarımla görebilen insanlardan daha fazlasını görüyorum.”
Biz bir yola baktığımızda giderek inceldiğini görebilir ve perspektif algımızı oluşturabiliriz fakat hiç görmemiş biri yolda ne kadar yürürse yürüsün giderek inceldiği gibi bir sonuca varamaz. İşte bu yüzden Eşref Armağan’ın resimlerinde perspektif algısını görmek beklenmedik bir şey. Toronto Üniversitesi’nde sezgisel ve algısal psikolog Dr. John Kennedy Eşref Armağan’ın perspektif algısı olup olmadığını anlamak için bir deney kurguladı. Eşref Armağan İtalya’da Floransa Katedrali’nin önünde duracak, dokunacak ve çizecekti. Bu perspektif algısını ölçmek için oldukça uygun bir deneydi çünkü doğrusal perspektif ilkelerinin babası olan Brunelleschi, bu perspektif ilkelerini Floransa Katedrali’ni çizerek oluşturmuştu. Yani Eşref Armağan, 1413’te perspektifin ilkelerinin yazıldığı yerde duracak ve sadece dokunarak yeniden yazacaktı. Eşref Armağan binanın çevresinde dolaştırıldıktan sonra eline binanın küçük bir maketini verdiler ve binayı sanki yukarıdan ve aşağıdan bakıyormuş gibi çizmesini istediler. Sonuç inanılmazdı çünkü ilk kez görme engelli biri gölge ve perspektifi başarıyla kağıda aktarıyordu. Tüm bu deneyler sonunda bilim insanları görselliği yanlış yorumladıklarını ve uzaklığa göre küçülen objelerin bu denli isabetli resmedilmesi gözlerin yardımı olmadan mümkün olmadığını sandıklarını açıkladılar. Eşref Armağan şimdi 67 yaşında, 2 çocuk babası ve üniversitelerde tedx konuşmaları ile röportajlar veriyor. Ayrıca ilgilenenler için kendisi hakkında çekilmiş bir discovery channel belgeseli de mevcut.
“Ben, dünyayı parmak uçlarıyla görebilen bir insan olarak anılmak isterim. Sanatımla anılmak isterim.”