Bu hafta da Güney Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeleri irdeleyeceğiz. Geçtiğimiz yazıda bahsettiğim gibi finansal sektör tamamen çöküntüye uğradı. Ekonominin yüzde 50’sine dayanan finansal sektördeki bu çöküş, GSYİH’da yaklaşık yüzde 15’lerin üzerinde bir gerilemeye sebep olacağı tahmin ediliyor. Güney Kıbrıs’ın acilen yeni sektörlere yönelmesi gerekiyor. Peki hangi sektör onları kurtarabilir. Burada da büyük bir soru işareti karşımıza çıkıyor. Tarımın ekonomi içerisindeki payı yüzde ikilerde. Sanayi ise yüzde 5 seviyesinde. Hal böyle olunca akla hemen turizm geliyor. Turizmin payı ise yaklaşık yüzde 20. Ancak turizm de Güney Kıbrıs’ı kurtarabilecek bir sektör değil. Yaşanan son gelişmelerden sonra Güney Kıbrıs, bir çok insanın gözünde güvenilir olmayan bir ülke konumunu aldı. Hatta yapılan bir çok erken rezervasyon da iptal edildi. Son olarak Akdeniz’de araştırılan doğal-gaz umut ışığı gibi görünüyor. Fakat burda da büyük bir sorun var. Bu araştırmalar sonunda istenilen gaz bulunsa bile bunun için büyük yatırımlar gerekiyor. Şu aşamada Güney Kıbrıs’ın böyle bir yükü kaldırabileceği söylenemez. Peki yabancı yatırımcılar yatırım yapabilirler mi? Türkiye’nin, “Kıbrıs’la gaz anlaşması yapan bunun bedelini öder” politikası da bu umut ışığını söndürüyor. Kısacası Rumların çıkış için yapabilecekleri bir şey görünmüyor. Ülke tamamen Almanya’nın gözüne bakıyor.
Kilit role sahip Almanya için Güney Kıbrıs’ın borçlarının ödenmesi ya da onlara AB tarafından “bailout” yani kurtarma paketi verilmesi çok büyük bir sorun değil. Ancak Almanya’daki seçim öncesi dönemde başkan Angela Merkel muhalefet tarafından sıkıştırılıyor. Almanların parasıyla Rumları mı kurtaracaksınız, diyen muhalefet yüzünden Almanya’nın direk yardımı engelleniyor. Aynı şekilde AB de mevduatlardaki traşlamaların etkilerini bekledi. Normalde yasal olmayan bu traşlamaların Güney Kıbrıs dışındaki ülkelerde herhangi bir tehlike arz edip etmeyeceği incelendi. Bilindiği gibi İspanya, İtalya, Portekiz gibi kriz içerisindeki ülkelerde, insanlar bu durumun kendilerinde de olabileceğini düşünecekler miydi? Gelinen noktadan anlaşılıyor ki bu ülkelerdeki insanlar paniğe kapılmadılar. Bunun da anlamı çok açık. Eğer Güney Kıbrıs batarsa, bu kimsenin umurunda olmayacak. Rum yönetimi de bunun farkında olduğu için eli kolu bağlı durumda. Büyükleri ne derse onu yapacak konuma geldi. Ancak büyükler ise Güney Kıbrıs’ı pek önemsemiyor gibi görünüyor. Örneğin batan Laiki Bankasının 9 milyar avroluk borcu ülkenin en büyük bankası olan Bank of Cyprus’a aktarıldı. Rumlara verilen 10 milyar avroluk yardım paketinin neredeyse tamamı bu borca verilecek. Dolayısıyla verilen para anında geri alınacak gibi bir durum ortaya çıkıyor. Eğer Güney Kıbrıs’taki kriz diğer ülkeleri de etkileseydi bu yardım paketinin çok daha fazla olacağı su götürmez. Kısacası, önümüzdeki dönemde Rumlar yeni “bailout”lara ihtiyaç duyacak ve Yunanistan’da olduğu gibi uzun süre kemer sıkma politikalarıyla yönetilecek. Konulan “capital controls” yani bankalardaki paraların belli bir kısmının çekilebilmesi kuralı da uzun bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Çünkü Güney Kıbrıs’taki avro, diğer ülkelere göre daha değersiz. İnsanlar da dolayısıyla paralarını dışarı çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta ne ilginçtir ki, artık hava-alanlarında bile sıkı bir arama başlatıldı. Ülkede tam bir güvensizlik hakim. İnsanlar bu günlerin geleceğe göre iyi olduğunu düşünüyor. Yani ülkede, krizin bu kötü etkilerinden daha kötü bir şekilde psikolojik bir kriz var. Bilindiği gibi ekonominin temelinde “future expectations” yani gelecek beklentileri önemli rol oynamaktadır. İnsanların bu güvensizliği, paralarını yastık altlarına koymalarına sebep olacak. Tıpkı 2001 krizinde Türkiye’de olduğu gibi. Her ne kadar yapılan kötü politikalar krize neden olmuş gibi görünse de, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in bütün gazeteciler önünde yaptığı “Ülkede büyük bir kriz var” sözlerinden sonra “bank-run” yani insanların toplu bir şekilde mevduatlarını çekmeye başlaması başlamıştı. Daha sonra bu paralar yastık altlarında durdular. Bu da muhtemel bir krizin başlangıcı oldu. Tek bir bankanın iflas etmesi beraberinde bir çok bankanın da iflas etmesine neden oldu. Güney Kıbrıs’taki durum da aynen bu şekilde devam ediyor. İnsanlar güvenlerini kaybettiler ve bu durum birkaç bankanın daha batmasına neden olabilir.
Son olarak krizin Kuzey Kıbrıs’a etkileri olur mu olmaz mı diye kendimize soralım? Önümüzdeki dönemde böyle bir durumun olmayacağı yönünde izlenimler var. Sonuçta Rum bankalara para yatıracak olanlar tutup da yakın diye Kuzey’e gidecek değiller. İsviçre gibi daha güvenli bankaları tercih ederler. Aynı şekilde Güney’den paralarını çekebilenler ya da yastık altındaki paralarını alanlar da yakın diye buraya gelmeyeceklerdir. İhtimali çok az ama bir tane de komplo teorisi var. Kriz sonrasında Almanya’nın Güney Kıbrıs üzerindeki gücü ortaya çıktı. Bu gücü, Kıbrıs’ta barış için kullanırsa çözüme ulaşılabilir. Aynı şekilde Güney Kıbrıs borçları ödemeyip ben AB’den çıkıyorum derse de AB’nin elinde büyük bir koz var. Onlar da, Kuzey’le STA imzalama ya da tanınma gibi seçenekleri düşünebilir. Düşünmese bile bu koz Rumların sesini çıkartmadan her şeyi kabul edeceğine işarettir. Yani gelişmeleri bekleyip göreceğiz.
AB: Avrupa Birliği
STA: Serbest Ticaret Anlaşması