Seçim öncesi yazdığım ‘Tamam mı Devam mı?’ yazımın cevabı devam oldu ve 30 Mart Yerel Seçimlerini büyük tartışmalarla birlikte geride bıraktık. Yazıma geçmeden önce bazı kaygılarımı ve acılarımı sizinle paylaşmak istiyorum. Muhtar yarışları yüzünden ölen 8 kişi için çok büyük üzüntü duyuyorum. Birçok ilde meydana gelen tartışmalı oy sayımlarından da büyük utanç duyuyorum. Kutuplaşmalardan dolayı ülkenin geleceği hakkında da büyük kaygılarım var.
Evet, 30 Mart Yerel Seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi %45,5 gibi bir rakamla güven tazeledi. Tabi ki bu orandan ‘%45 onları istediyse, %55 de onları istememiştir.’ gibi bir yorum çıkarmak gayet doğaldır. Fakat ‘Genel Seçim’ havasında geçen bu yarışın kazananı -yolsuzluk ve rüşvet iddialarına rağmen- %45 oy oranına ulaşan Adalet ve Kalkınma Partisi olmuştur ve bu su götürmez bir gerçektir.
Bu yazımda seçim sonuçlarının neden böyle çıktığına dair tahminlerimi paylaşacağım. İlk olarak bilinmesi gereken seçimin en önemli faktörünün ekonomi olduğudur. Halk, son 12 yılda Türkiye ekonomisine ivme kazandıran bir partiye bir şans daha tanımıştır. Maalesef, olay bazı çevrelerin söylediği gibi ‘makarna-kömür’ meselesi değil. Hatta mesele dini kaygı taşıyan halkın dindar bir partiyi seçme meselesi de değil. Mesele halkın kısa vadede onlara en çok parasal güveni sağlayacak olan partinin AK Parti olduğuna inanmasıdır. Çünkü, son 12 yılda birçok orta gelirli aile ev sahibi oldu ve arabasını aldı. Bu gerçeği iyice irdeleyip, halka elitist bir bakışla yukarıdan bakmaktan vazgeçmeliyiz. İkinci sebep ise ekonomiyle alakalı olmamakla birlikte meydanlarda yalnız kalan Başbakan Erdoğan’ın halkın güvenini konuşmalarıyla kazanmasıdır.
Eminim bazı arkadaşlar benimle aynı görüşü paylaşmayacaktır. Fakat gerçek şudur ki halkın bir kısmının gözünde bu ülkede bir istikrar vardır ve bu devam etmelidir. Seçim yarışları boyunca bir sürü yolsuzluk ‘tape’si çıktı ve bunlar halkın umurunda olmadı. Bunun sebebi halkın cahil veya kültürsüz olması değildi. Bunun sebebi halkın cebindeki paraya bakmasıydı. Çünkü ülkedeki herkes maddi kaygı taşır ve geleceği için ekonomiyi düşünür. Türkiye’nin saygı duyulması gereken önemli bir kısmı maddi olarak bu hükümete güvenmektedir.
31 Mart günü CNNTürk’te yayınlanan Parametre programına üniversite hocalarımızdan Sn. Doç. Selin Sayek Böke katıldı. Seçime dair birçok tespitte bulundu. Evet bu ülkede 2001’den beri ekonomik olarak bir hareketlilik meydan geldi fakat bu hareketlilik 2006 yılında sekteye uğramaya başladı. Bunun sebebi nitelikli büyüme çevresinde yanlış yatırımlar yüzünden getiri getirmeyen anlık kar oranlarıydı. Selin Sayek Böke’nin en çok ilgimi çeken tespiti şuydu: Yeni büyüme modeli; teknolojik yatırımlar, beşeri sermaye yatırımları ve doğru parayı kanalize edebilecek bir mekanizma kurgulamak olmalıdır. Gerçekten bu model uygulanmaya başlanırsa Türkiye o zaman yol katetmeye başlayabilir.
Evet bir seçim daha atlattık. Öyle görünüyor ki seçim kısa vadede ekonomide iyileşmeler getirdi ve bir süre daha getirmeye devam edecek. Dolar 2014’ün en düşük seviyesini gördü, borsa da 70 binlere çıktı. 4 Nisanda Fitch ve 11 Nisanda da Moody’s Türkiye hakkında kredi notlarını açıklayacak. Benim görüşüm iktidarın halk tarafından tekrar onaylandığının getirisi olarak iki kurumda Türkiye hakkında kredi notu düşürmeyecektir. Ama uzun vadede 2014 yılında Türkiye’yi sıkıntılar bekliyor. Gönül isterdi ki İsveç ve İsviçre gibi belli problemleri aşalım ve yolsuzlukları daha çok tartışan bir ülke olalım. fakat gelişmekte olan ülkelerde halk iktidarın çalmasından çok kendi cebine giren paranın artmasına bakar. İnşallah çoğu belediyede dönen yolsuzluklar ve ‘rant sevdası’ sona erer. Umarım bundan sonra bir nebze olsun yumuşama olur, Twitter yasağı kalkar ve kısıtlamaların daha az olduğu hatta hiç olmadığı bir ülke oluruz. Yoksa ülke her geçen gün daha fazla gerilecektir. İyi günler Türkiye.