Tutsak İkilemi (Prisoner’s Dilemma), birçok iktisadi ve sosyal olayı açıklamada kullanılan, oyun kuramının belki de en basit fakat en popüler strateji oyunudur. Oyun klasikleşmiş mahkumlar senaryosuyla açıklanır. Senaryoya göre, iki şüpheli bir soruşturma kapsamında polis tarafından gözaltına alınmıştır. Fakat polisin elinde zanlıların suçlu olduklarına dair yeterli kanıt yoktur. Bu yüzden polis her iki zanlıyı ayrı ayrı hücrelere koyup bir anlaşma teklif eder. Anlaşma şu şekildedir:
- Eğer, zanlılardan biri diğerinin aleyhinde tanıklık eder (ispiyonlar), diğeri ise suskun kalırsa, tanıklık eden serbest kalacak susmayı tercih eden taraf ise 20 yıl hapse mahkum edilecek,
- Eğer ikisi de birbirleri aleyhinde tanıklık etmez suskun kalırlarsa her ikisi de 1 yıl hapis cezasına,
- Eğer her ikisi de birbirleri aleyhinde tanıklık ederse (ispiyonlar), her iki zanlı da 5’er yıl hapis cezasına çarptırılacaktır.
Bu bağlamda, mahkumlar ispiyonlama ya da suskun kalma seçenekleri arasında tercih yapmak zorundadır. Bir not daha: Zanlıların soruşturma sonuna kadar birbirleriyle iletişim kurmaları yasaktır ve birbirlerinin verdikleri kararı öğrenme şansları yoktur. Bu durumda siz olsaydınız nasıl bir strateji izlerdiniz?
Adam Smith’e göre, herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmelidir. Bu durumda da en az cezayı almak isteyen mahkumlar, kendilerine yapılan bu teklifte sessiz kalmayı seçip 1 yıl hapse razı olmalılar çünkü mantık bunu gerektirir. (4.Nokta= Adam Smith dengesi) Fakat John Nash bu konuda daha farklı düşünüyor. Diğerinin sessiz kalabileceğine güvenmeyip ‘Ya o beni ele verirse! O zaman 20 yıl hapis yatarım’ korkusu nedeniyle bu hikâyenin sonunda her zaman her iki mahkumun da birbirlerini ispiyonlayarak 5 yıl hapis yattığını görüyoruz. İşte bu noktaya ekonomide “Nash Dengesi” deniliyor. (1. Nokta)
Şimdi gelelim konunun Kadın-Erkek ilişkisine bakan yönüne. Başta da belirttiğim gibi, tutsak ikilemi birçok iktisadi ve sosyal olayı açıklamada kullanılan bir oyun stratejisi. Stratejinin ucu kanımca kadın-erkek ilişkilerine de fazlasıyla dokunmakta. Fakat bu sefer denge noktası ne Adam Smith’in savunduğu gibi 4. noktada ne de John Nash’in ileri sürdüğü 1. Noktada kurulabiliyor. İktisat biliminin babası olarak kabul edilen bu iki ismin teorileri maalesef kadın-erkek ilişkilerinde işlerliğini yitiriyor. Çünkü denge çok farklı bir noktada meydana geliyor. Şöyle ki:
Hepinizin malumu. İlişkide her zaman bir taraf daha çok sever. Bu hep böyledir. Bir taraf daha çok fedakarlık yapar, daha çok kıskanır, daha çok kızar, daha fazla ister. Alttan alır, taviz verir, göz yumar, ikna olur vs. Bildiğiniz salak aşıktır işte. Öbür taraf ise yaramaz çocuk gibidir. Daha umursamaz, daha rahat, daha minnetsiz. Bu durum çok seven taraf için büyük bir yüktür. Çünkü bu durum üzülmeye mahkum olma durumudur. Sürekli mutsuz ve muzdarip olan taraf ne yazık ki hep bu taraftır.
Çok seven taraf tutsak ikilemindeki hiçbir zaman arkadaşını ispiyonlamayacak olan zanlıdır. Bunun farkında olan diğer zanlı ise, arkadaşı gibi suskun kalmak yerine her zaman onu ispiyonlamayı tercih edecektir. Bu hep böyledir ve böyle olmaya da devam edecektir. Birisi 20 yıl hapse mahkum olurken, diğeri elini kolunu sallaya sallaya hayatına devam edecektir. İşte bundan dolayıdır ki, ilişki bittiğinde, acıların en büyüğünü, yalnızlıkların en acısını yaşayan, içindeki boşluğun her yeri kapladığını gören taraf hep çok seven taraf olacaktır. Bu durumda denge noktası da 2. veya 3. noktada kurulacaktır.
Peki, hiç yok mudur denge noktasını 4. Noktada kuran ve birbirlerini hiçbir zaman ispiyonlamayacak olan çiftler? Tabi ki de vardır. Fakat gördüğüm kadarıyla genele vuracak olursak, yüz çiftte sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Bunlar elleri öpülesi insanlardır. Zira ikisi de çok seven tarafın kendisi olduğunu düşünür. Karşı tarafın suskun kalacağından emin olmana rağmen, ispiyonlayıp özgür kalmak yerine, susup 1 yıl hapsi kabul edebilmek! Açıkçası kolay iş değil. Takdire şayan!
Burada amacım size çok sevmeyin seven üzülür üzen sevilir* muhabbeti yapmak değil tabii ki de. Temenniniz, denge noktası 4. nokta olan bir ilişkiyse, umarım sahip olursunuz. Fakat kendinizi bu grupta görmüyorsanız ve eğer tanımlamış olduğum çok seven taraf aslında sizi tarif ediyorsa, orada bir oturup düşünün derim. Çünkü tehlike çanları yavaş yavaş sizin için çalmakta. Çok sevdiğinizi düşünebilirsiniz. Ama mesele, karşı tarafa onun vazgeçilmez olduğunu hissettirmemekten geçiyor. Çünkü bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirirseniz, vazgeçeceği ilk insan siz olursunuz. Aynı şekilde ispiyonlamayacağınızı hissettirdiğiniz zanlının da ilk ispiyonlayacağı kişi yine siz oluyorsunuz. Onun için diyeceğim odur ki, her zaman karşı taraf sizin de gerekirse ispiyonlayabileceğinizi bilmeli, hissetmeli. Yoksa mahpus kaçınılmaz olur.
(*) sözün orjinali için tıklayınız.