Bildiğimiz üzere 2014 yılı dolar için şanslı bir yıl oldu. Yani dolar diğer ülkelerin para birimlerine karşı değer kazandı. Tabii bunda, 2008’de ekonomik verilerin olumsuz seyretmesi ve küresel kriz sebebiyle Amerikan Merkez Bankası Fed’in tahvil alımlarını artırması ve 2013 sonlarında tahvil alımlarını azaltacağını açıklaması etkili oldu. Bir diğer deyişle, Amerikan Merkez Bankası’nın tahvil alımlarını artırması piyasaya dolar sürmesi demekti. Yani burada amaç, bankaların elindeki tahvilleri satın alarak bunun karşılığında likidite sağlamaktı. Tahvil alımlarıyla piyasada doların artması ve faizlerin de nispeten düşük seviyede olması, doların gelişmekte olan ülkelere gitmesini sağladı. Çünkü yatırımcılar, Amerika’da 2008 yılında yaşanan olumsuz gelişmelerden dolayı yatırımlarını diğer ülkelere yönlendirdiler. Türkiye’nin de bu ülkeler arasında önemli bir yere sahip olduğunu biliyoruz.
Amerika’nın ekonomik verilerinin 2014 sonlarında toparlanma göstermesi ve yatırımcıyı faiz oranlarının bir miktar artacağı yönünde beklentiye sevk etmesi nedeniyle, 2015′ in ilk aylarında, dolarda bir hareketliliğe sebep olmuştur. Böyle bir gerçeklik de kayda değer ölçüdeki doların gelişmekte olan ülkelerden Amerika’ya kayması anlamını taşımaktadır. Eğer bu durum bir problem ya da tehlike çanı diye nitelendirilecekse eğer, bu tüm gelişmekte olan ülkeler için geçerlidir.
Doların artışında her ne kadar 2008’de yaşanan küresel krizden çıkış etkili olsa da bir miktar spekülatif yönlendirmelerin ve Amerikan Merkez Bankası’nın bu yıl içinde faiz oranlarını yükselteceği yönündeki beklentilerin de etkili olduğunu hatırda tutmak gerekir.
Kurlardaki dalgalanmaların bütün gelişmekte olan ülkeler gibi, ülkemizi de etkileyeceği açıktır. Fakat, sadece dolardaki artışa bakarak bütün ekonomik parametre ve böylece de değişkenlerin olumsuz seyredeceğini söylemek doğru bir yaklaşım olmayabilir. Çünkü “Türk lirası” dolar karşısında değer kaybederken, “euro” da dolar karşısında değer kaybetmiştir. Kastettiğim şu ki, Türkiye dış ticaretinin önemli bir kısmını AB ile yapmaktadır. Türkiye’ye giren yabancı sermayenin de önemli bir bölümü AB ülkelerindendir. Bu sebeple, Amerika Birleşik Devletleri’nden etkilenen Türkiye, AB ülkelerinden daha fazla etkilenmektedir. Sonuç olarak, doların Türk lirası karşısında değer artışının olumsuz etkileri, doların aynı zamanda euro karşısında da değer artışı ile ve 2015 mart ayında başlayıp 2016 yılının sonlarına kadar sürecek olan Avrupa Merkez Bankası Tahvil Alım Programı yani parasal genişleme politikası ile olumluya döndürülebilecektir.