Geçtiğimiz günlerde bahsi geçen 21 Aralık için kıyamet senaryoları gündemi yeterinden fazla meşgul etti. Kimisi dedi meteorlardan bahsederken, bir ötekisi depremlerden bahsediyordu. Lakin 21 Aralık akşamı değişen pek de bir şey yok gibiydi. Tabi bu da bir yaklaşım ama kimse dönüp de Avrupa’da neler oluyor neler bitiyor diye bakmadı. Krizdeki ülkeler paçalarını kurtaramamışken yeni ülkeler sürükleniyordu.

Avrupa Birliği 1950’lerde kurulmasıyla birlikte Avrupa ülkeleri birçok açıdan birbirlerine adım adım daha bağımlı hale gelmeye başladılar. Birçok Avrupa ülkesi Avrupa Konseyi, Avrupa Gümrük Birliği, Avrupa Ekonomik Alanı ve ortak para birimi olan Euro gibi birçok bir araya getirici kuruluş sayesinde birbirlerine daha bağımlı hale geldiler. Tabi bu durumun uzun süre faydasını görmediler tabii. İki tane Dünya Savaşı’ndan sonra yıpranmış Avrupa yaralarını çok daha hızlı sardı. Ekonomik ve sosyal ilerlemeleri onları parmakla gösterilir hale getirdi.

Peki ya şimdi ne oluyor o koca dev Avrupa’ya? Bu kadar birbirlerine bağlı olmak aslında o kadar da güzel bir şey değil mi yoksa? Orasına bir şey diyemem ama şu anki kötüye gitmelerinin asıl sebeplerinden biri olarak bunu gösterebiliriz. Bunu basitçe örneklemek gerekirse, ortak para birimine sahip olmaları Euro Bölgesinin en büyük silahlarından biriyken,  İspanya’nın, Yunanistan’ın ve diğer kriz ülkelerinin kan kaybetmelerinin güçlü bir etkeni. Ortak para birimine sahip olmaları bu ülkelerin kendilerince para politikaları uygulamalarını net bir şekilde engelliyor. Neden mi? Almanya gibi güçlü bir ekonomi sizinle aynı parayı kullanıyorken kalıp da size gönlünüzce para arzı yapmanıza izin verip de kendi parasının değerini kaybettirmez. Hal böyle olunca aynı dertten muzdarip olan Yunanistan bir ara eski para birimi olan Drahmi’ye dönmeyi bile düşündü.

Ayrıca Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik bağımlılık bir açıdan siyasi bağlılığı da getiriyor. Örneğin Avrupa için konuşulan bir diğer kıyamet senaryosu ise Berlosconi’nin ilk seçimlerde tekrardan aday olup seçilmesi. Zaten diken üstünde olan Avrupa, o ince kriz sınır çizgisinin etrafında gezinen İtalya’nın kaderine aslında tahminlerimizden de fazla bağlı olabilir. Zaten İspanya’yı ve Yunanistan’ı kurtaramamış Avrupa Merkez Bankası, bir de bu gruba Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden İtalya’da eklenirse ne yapar kim bilir?

Bu korku dolu ekonomik ve politik ortamda herkes kıyametten bahsederken aslında beklenen kıyamete daha erken girildiğinden şüphelenmemek elde değil elbet ama bu durumda yapabileceğimiz çok bir şey yok gibi gözüküyor. Hele ki bazı ülkeler (örneğin Almanya) komşuları açken (krizdeyken) tok yatabiliyorsa (ihracatlarını artırabiliyorsa) bizim buradan yapabileceğimiz pek bir şey bulunmuyor. Hatta ve hatta aşevleri (IMF,Dünya Bankası) ihtiyaç duyan ülkelere temel ihtiyaçlarını onları kazıklamaya çalışarak veriyorsa inanın Mayalar aslında kıyameti küçük zaman sapmalarıyla birlikte başarılı tahmin etmişler diyebiliriz.

Leave a Reply