Açıklanan son verilere göre Türkiye ekonomisinin yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 1,6 ile beklentilerin altında büyümesi birçok tartışmanın ortaya çıkmasına sebep oldu. Halihazırda faiz oranlarını düşürmeyen Merkez Bankası ise bu eleştirilerin odağındaydı diyebiliriz. Faizleri düşürmeyerek sıcak para girişine izin veren Merkez Bankası bu sayede elini güçlü tutarken, piyasa da ise işler bundan biraz farklıydı. Yüksek faizler nedeniyle daha az borçlanan ve dolayısıyla daha az yapan sanayide üretimde daralmaya gitti. Bu da büyümenin beklenin altına düşmesine sebep oldu. Bunun üzerine birçok kesim sıkı para politikası uygulayan Merkez Bankasına faiz indirmesi konusunda baskı yapmaya başladı.

Aslında diyebiliriz ki bu düşük büyüme verisi bir şekilde Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın işine yaradı diyebiliriz çünkü uzun zamandır Merkez Bankasına tek başına yaptığı “faiz indir” çağrısında artık yalnız konumda değil. GSYİH’daki büyümenin beklentinin altında gelme ihtimali akademisyenlerden, iş dünyasına birçok kişi Zafer Çağlayan’ı desteklemeye başladı. “Zaman zaman ‘Biz bağımsız bir kuruluşuz, siyaset indir dediğinde indirirsek hoş olmaz’ deyip çekiniyorlar. Son derece uçuk bir gerekçe. Politika faizinin, yani faiz koridorunun alt bandında biraz oynanması gerekiyor. Bunun için neyin beklendiğini anlamıyorum. Merkez Bankası bu konuda korkmasın” şeklinde Erdem Başçı’ya çağrıda bulunan Zafer Çağlayan’ın bu çağrısının içinde bulunduğu politik konumdan ve iş dünyasının kendisine yaptığı baskılardan kaynaklandığını düşünmemek elde değil. Hele ki önümüzdeki dört senede üç tane seçimin olması bu durumu desteklemektedir.

Hükümet cephesi büyümeyi hızlandırması için faizlerde indirim isteyedursun, Merkez Bankasının daha farklı endişeleri var. Erdem Başçı faizleri düşürmenin büyümeye pek bir katkısının olmayacağını, küresel kriz gibi dış faktörleri de hesaba katmak gerektiğini belirtiyor. Ayrıca Merkez Bankası faizleri düşürerek zaten problemimiz olan enflasyonun daha büyük problem olmasını dert etmektedir. Sıcak paranın dışarının dışarı çıkmasıyla birlikte Türk Lirasının değerini azalmakta ve enflasyon oluşmaktadır. İlk başta da bahsetmiş olduğum gibi yüksek faiz Merkez Bankasının elini güçlü kılıyor. Bu sayede Merkez Bankası paranın arz talep dengesini rahatça düzenleyebilir. Bu da ekonomiyi daha tutarlı bir pozisyonda tutar.

Lakin şöyle de bir gerçek var ki hane halkının harcamalar bir düşüş olması gözden kaçan bir husus değil. Onların harcama yapmaması demek ekonomide bir iç canlılıkta eksiklik demektir. Haliyle de bir şekilde tüketimin artırılması gerekmektedir. Temel olarak eğer hane halkının harcayacağı para daha fazla olursa (ki bunun için de GSYİH’nın artması gerekmektedir) tüketim de canlanır. Bunun için yapılabilecek yollardan biri hükümetin harcamalarının artması ki geçtiğimiz günlerde 2013 için yapılan bütçe görüşmelerinde gördüğümüz gibi hükümet artırıyor, diğeri ise faiz oranlarının düşmesi. İşte bu noktada da Merkez Bankası devreye giriyor. Zaten “Şu aşamada politika faizinde ve gecelik borçlanma faizinde ölçülü bir indirim yeterli olur diye düşünüyoruz” diyerek de Erdem Başçı yerinde bir müdahale ile etkili olacaklarını belirtmiş.

Leave a Reply