Enerji Yazıları’nın ikincisi olan bu yazıda, nükleer enerji üzerinde duracağım. Şunu belirterek başlamalı; nükleer enerji yenilenebilir enerji de değil fosil yakıt enerjisi de değil. Nükleer enerji CO2 salınımına sebebiyet vermemesi bakımından fosil yakıta kıyasla çevrecilik düzleminde avantajlı konumda lâkin ürettiği enerjinin kaynağı doğada sürekli devam eden süreçlerden birinden kaynaklanmadığı için de, yenilenebilir enerji sayılamaz. Nükleer enerji atom parçacıklarının veya atomik parçaların çarpıştırma, parçalama gibi işlemlere tabi tutulması sonucu oluşuyor. En büyük artısı da bu işlemler sonucu ortaya çıkan enerjinin oldukça fazla olması. Eksileri ise kanımca artılarını solda sıfır bırakıyor.
Nükleer Enerji ve Dışsallık[i]
Enerji üretimi ve tüketimindeki en büyük sorun ekonomide dışsallık olarak geçen kavram. Yani, fiyat olarak karşılığı olmayınca, bir ekonomik eylemin eylemle bağı olmayan kişilere olan olumlu veya olumsuz etkilerinin görülmemesi, içsel olarak algılanamaması veya hesaba katılmaması. Türkiye’de de Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapıldığı zeminin sağlamlığının bir muamma oluşu, Mersin’in 3. derece deprem kuşağı bölgesinde oluşu gibi uzun vadede topluma negatif dışsallık yaratacak etkenler var. Nükleer enerji Türkiye şartlarından bağımsız olarak da son derece riskli. Çernobil’i veya Fukushima’yı rastlantısal talihsizlikler olarak yorumlamak, her türlü felaketi meşru kılma yolunda ilk adım olacaktır. Öte yandan karbondioksit salınımı şeklinde olmasa da, radyoaktif atık da en nihayetinde doğayı kirleten bir atıktır. Radyoaktif atıklar da depolama güvenliği ne kadar iyi sağlanırsa sağlansın, özellikle Türkiye gibi iç güvenlikle ilgili sorunlar yaşayan ülkeler için yoğun risk alanı.
Japonya’nın Nükleer Enerjiyle İmtihanı
Türkiye’de Japonya’nın deneyimlediği nükleer felakete rağmen nasıl da nükleer enerjiye geri döndüğüne bakarak nükleer enerjiye övgüler dizmek yönünde bir eğilim söz konusu. Bu noktada iki ülkenin şartlarını her yönüyle çok iyi okumak gerekiyor. Başta coğrafik şartlar geliyor elbette. Japonya Fukushima kazasının ardından kapattığı elektrik santrallerini yeniden açmak durumunda kaldı, evet ama bunun en önemli sebeplerinden biri sahip olduğu küçük yüzölçümünde elektrik üretebilme olanaklarının çok kısıtlı olması. Ayrıca Japonya , felaketin ardından 2010-2014 yılları arasında başta nükleer enerji kullanımını tamamen durdurmayı da denemişti. Bunu sürdürememesinin sebebi, nükleer enerji olmadığı takdirde çok fazla ithalat yapmış olmaları. Hâlbuki Türkiye bu noktaya kadar ülkedeki enerji talebini nükleer enerji olmadan sağlayabilmiş bir ülke. Kaldı ki, Japonya’nın nükleere dönüşü de oldukça pahalı bir işlem oldu. Zira Japonya, önceki gibi bir felaket tekerrür etmesin diye her kontrol panelinden 3 adet yapıyor. Ve kamudaki nükleer karşıtlığını gidermek adına öncekinden çok daha sert yasal düzenlemeler getirildi.
Ne Yapılmalı?
Yenilenebilir enerjinin tüm olumlu özelliklerine rağmen şunu da kabul etmek gerekiyor ki, yenilenebilir enerji tesislerinin kurulumu, fosil yakıtın veya nükleer santralin sağlayabileceğinden çok az bir dönüt sağlıyor olmasıyla kıyaslandığında oldukça maliyetli. Türkiye kadar yoğun nüfuslu bir ülkede, şimdi elde olan yenilenebilir enerji kaynaklarıyla hayatı aynı şekilde devam ettirmenin mümkün olamayacağı bariz. İşte tam da bu yüzden son derece planlı ve yavaş bir yenilenebilir enerji kaynağı kullanımı artışına gidilmeli. Öte yandan, devlet de yenilenebilir enerji üreticilerine teşvik vermeli. Almanya gibi bazı avrupa ülkelerinde yenilenebilir kaynaklarla üretilen elektrik enerjisinin kW başına fiyatının, normalden pahalıya satılması örneğin, üreticiyi teşvik eden bir adım. Bilinçli tüketiciler daha pahalı olmasına rağmen yenilenebilir enerjiyi tercih ettikleri için, üretici maliyeti düşünmesine gerek kalmadan üretmeye devam edebiliyor. Türkiye gibi enerji üretiminin özelleştirildiği bir ülkede de teşvikler arttırılmadan, şirketlerin eğilimini bu yöne kaydırmak zor görünüyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında, en akılcı seçenek yavaş yavaş tamamen yenilenebilir enerjiye kaymak olarak görünüyor. Dahası, ülkenin kültürel mirası ve tabiyat varlıklarıyla kıyaslandığında, enerji yoluyla uluslararası alanda güç kazanma odaklı kaygıların geri planda tutulması gerektiğine inanıyorum. Zira bir daha aynı Hasankeyf, aynı Allinois geri gelemeyecek. Bu travmaların benzerlerini değerli doğal araziler için de yaşamak, Türkiye için büyük bir maliyettir.
[i] Dışsallık: Ekonomide herhangi bir öznenin aldığı üretim veya tüketim faaliyeti kararlarının ve sonuçlarının, bir başka özneyi (tüzel kişi de olabilir) negatif veya pozitif şekilde etkilemesine dışsallık denir. Bu etki dolaylı veya doğrudan olabilir. Aslen olayla organik bağı olmayan bir kişinin menfaatinde beklenmeyen bir durum oluşması anlamına gelir. Bu oluşumun sebebi de eylemi yapan kişinin , organik bağı olmayan kişiler üzerindeki etkiyi gözardı etmesi veya görememesidir; diğer bir deyişle dışta görmesi.
Örnek 1: Deniz manzaralı evi olan bir kişinin evinin önüne gökdelen dikildiğinde ve artık denizi göremez olduğunda, gökdeleni diken kişi deniz manzaralı evi olan kişi için negatif bir dışsallık ortaya çıkarmış olur.
Örnek 2: 10 katlı bir apartmanın 3. katında oturan apartman sakinin evine jeotermal enerji bağlandığını düşünelim. Aynı şekilde 5. kattaki apartman sakini de evine jeotermal enerji bağlatmış olsun. Bu durumda 4. kattaki apartman sakini ısınma konusunda, 3. ve 5. kat sakinleri jeotermal bağlatmamışken olduğundan çok daha az sıkıtı çekecektir. Bu durumda 3. ve 5. kat sakinleri, 4. kattaki apartman sakini için pozitif dışsallık ortaya çıkarmış olurlar.
Kaynakça
1. Economics, Fourth Edition, Hubbard and O’Brien, Pearson.
2. http://www.vox.com/2015/8/12/9143265/japan-nuclear-restart-fukushima
3. https://www.eia.gov/todayinenergy/detail.cfm?id=19951
4. http://www.eia.gov/todayinenergy/detail.cfm?id=22472
Görseller
http://www.gerzeninsesi.com/guncel/on-binler-sinoptan-nukleere-hayir-dedi-h4130.html
http://www.mersinportal.com/mersin/greenpeaceden-nukleer-santral-protestosu-h7083.html
https://www.eia.gov/todayinenergy/detail.cfm?id=19951