Para basımı ve para politikalarından sorumlu olan merkez bankaları içinde bulundukları ülkelerin ekonomilerinin sağlıklı gelişmesi açısından önemli kurumlardır. Merkez bankalarının sahip olduğu kurumsal yapı ve politikaları; ülkelerin ekonomi politikalarının yanı sıra siyasi ve toplumsal gelişmelerinden tamamen ayrı düşünülemez. Bu sebeple ülkelerin tarihsel gelişimleri ve küreselleşme ile birlikte merkez bankalarının da görev ve yetkileri tarihsel olarak değişmiştir. Bu yazımda ekonominin gereklerine bağlı olarak çeşitli değişimler geçiren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın tarihsel değişim sürecini ele alacağım.
Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyetin İlk Yılları
Osmanlı Döneminde; para miktarının ayarlanması, kredi hacminin düzenlenmesi, altın ve döviz rezervlerinin yönetimi ile iç ve dış ödemelerin gerçekleştirilmesi gibi ekonomik faaliyetler
; hazine, darphane, sarraflar, vakıflar, bedestenler ve loncalar gibi farklı
kesimler tarafından yürütülmüştür. Bu yapı 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar büyük oranda devam etmiştir. 1840 yılında Kaime-i Nakdiye-i Mutebere olarak bilinen ve el yapımı olan ilk kağıt para dolaşıma çıkartılmıştır. Günümüzden farklı olarak bu kağıt para banknot olarak değil bir hazine senedi olarak kullanılmıştır. Kırım Savaşı sırasında yurt dışından ilk kez borçlanan Osmanlı Hükümetinin, dış borçlarının ödenmesi konusunda aracılık görevi üstlenecek bir devlet bankasına ihtiyaç duyulmuştur. Bunun üzerine 1856 yılında merkezi Londra’da
bulunan İngiliz sermayeli “Ottoman Bank (Bank-ı Osmanî)” kurulmuştur, fakat bankanın yetkileri küçük miktarlarda kredi vermek, Hükümet’e avans sağlamak ve bazı Hazine bonolarını iskonto etmekle sınırlandırılmıştır. 1863 yılında ise Ottoman Bank İngiliz-Fransız ortaklığı ile “Bank-ı Osmanî-i Şahane (Osmanlı Bankası)” adını almış ve bir devlet bankası niteliği kazanmıştır. Diğer yetkilerden farklı olarak bu sefer bankaya otuz yıllık bir süre için banknot basma ayrıcalığı ve tekeli verilmiştir. Banka ayrıca devletin haznedarlığını üstlenerek devlet gelirlerini tahsil etmek, Hazinenin ödemelerini yerine getirip bonolarını iskonto etmek, iç ve dış borçlara ilişkin faiz ve anapara ödemelerini yapmakla da görevlendirilmiştir.
Osmanlı Bankasının sermayesinin yabancılara ait olmasından kaynaklı olarak ulusal bir merkez bankası ihtiyacı oluşmuş ve yerli sermayeye dayalı bir merkez bankası kurma çabaları 11 Mart 1917 tarihinde “Osmanlı İtibar-ı Millî Bankası”nın kurulması ile sonuçlanmıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan yaşanılan yenilgi ile merkez bankası işlevlerini görecek bir ulusal banka olma amacına ulaşamamıştır.
Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı desteklemek amaçlı tekrar merkez bankası kurulması yönünde çalışmalar 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde ele alınmış ve “millî devlet bankası” kurulması fikri üzerinde durulmuştur. 1927 yılında Maliye Bakanı Abdülhalik Renda merkez bankası kurulması hakkında bir kanun taslağı sunmuş, bu taslağın kabul edilmesi üzerine merkez bankasının kuruluş aşamasında ülkemiz yetkililerine yardımcı olmak üzere diğer ülkelerin merkez bankalarından da görüş istenmiştir. Lozan Üniversitesinden Prof. Leon Morf’un katkılarıyla Merkez Bankası yasa tasarısı hazırlanmış ve tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilerek “1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu” adı ile 30 Haziran 1930 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bankanın merkezi idareden bağımsızlığını vurgulamak amaçlı isimde Türkiye Cumhuriyeti (T.C) kullanılmamıştır.
Diğer kamu kurumlarından farklılığının ve bağımsızlığının bir göstergesi olarak anonim şirket biçiminde hukuki varlığını kazanan Bankanın hisseleri (A), (B), (C) ve (D) sınıflarına ayrılmıştır.
A sınıfı hisseler Hazineye ait olup Bankanın bağımsızlığının güçlendirilmesi amacıyla Kuruluş Kanunu’nda bu hisselerin toplam sermayenin yüzde 15’inden fazla olamayacağı belirtilmiştir.
B sınıfı hisseler milli bankalara ayrılmıştır.
C sınıfı hisseler yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere ayrılmıştır.
D sınıfı hisseler ise Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ayrılmıştır.
Kuruluş Kanunu’na göre Merkez Bankasının temel amacı ülkenin ekonomik kalkınmasını desteklemek olduğu için banknot basma yetkisi Merkez Bankasına verilmiştir. Temel politika aracı olan yeniden iskonto oranlarını belirleme, para piyasasını ve para dolaşımını düzenleme, hazine işlemlerini yerine getirme ve Türk parasının istikrarına yönelik önlemleri alma yetkisi de bankaya verilmiştir.
Genel olarak hükümetin Bankanın yetkili olduğu alanlara ve kararlarına müdahale edemediği 1930’lu yıllar genel olarak Merkez Bankasının bağımsızlığının ön planda olduğu, enflasyonun ise düşük düzeylerde kaldığı yıllar olmuştur.
1940-1970 Yılları Arası
1940’lı yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz etkileri ile karşılaşılmış ve Merkez Bankası, bağımsız bir para politikası yürütmekten çok, kamu kesiminin finansman açığının kapatılmasına yönelik uygulamalarda bulunmuştur. Bu nedenle genel fiyat düzeyi, 1938 – 1948 yılları a
rasındaki dönemde üç kattan fazla artış göster
miştir.
1950’li yıllarda, büyüme ve hızlı kalkınmanın ön planda olduğu bir dönem olmuştur ve bu dönemde ekonomik büyüme finansmanı Merkez Bankası kaynaklarından sağlanmıştır. Yapılan kanun değişikliği ile de Hazineye kısa vadeli avans imkanı sağlanması yoluyla Merkez Bankası kaynakları kamunun kullanımına açılmıştır. Bu dönemde Merkez Bankası için gerçekleşmiş olan önemli bir gelişme ise 1955 yılında Banknot Matbaasının kurulmasıdır
ve 1957 yılında beşinci emisyon grubundan itibaren banknotlar ülkemizde basılmaya başlamıştır.
1960’lı yıllarda planlı ekonomiye geçiş yaşanmış ve Merkez Bankası, sanayinin gelişimi çerçevesinde genişlemeci para politikaları izleyerek kamuya kaynak sağlamaya devam etmiştir.
Dünya genelinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan değişikliklere uyum sağlamak ve Merkez Bankasının etkinliğini artırmak amaçlarına yönelik olarak 14 Ocak 1970 yılında 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu kabul edilmiştir. Böylelikle tarihinde yeni bir dönem başlayan Merkez Bankası kısmen de olsa, dönemin ekonomik ve merkez bankacılığı alanındaki yeniliklerini yansıtan bir yapıya kavuşmuştur. Söz konusu Kanun ile Bankanın yasal statüsünde, organizasyon yapısında, yetki ve görevlerinde önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Anonim şirket statüsü korunan Merkez Bankasının sermayesi 15 milyon liradan 25 milyon liraya yükseltilmiştir. Ayrıca Hazinenin sahip olduğu sermaye payının yüzde 51’den az olamayacağı hükme bağlanmıştır.
1211 sayılı Kanun, Bankanın görevlerinin ve yetkilerinin artırılması açısından da önemli yenilikler getirmiştir. Bu kanun ile artık banka doğrudan ve dolaylı para politikası araçlarını kontrol edebilme ve açık piyasa işlemleri yapma yetkisine sahip olmuştur. Kanun aynı zamanda, hükümetin para ve krediye ilişkin tedbirleri alırken Bankanın görüşünü alması hükmü getirmiştir.
1980-2001 Yıları Arası
24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan kararlar ile Türkiye ekonomisinde yapısal bir dönüşüm başlatılmıştır. Fiyatların piyasa mekanizması çerçevesinde oluşması amacıyla fiyat kontrolleri kaldırılmış ve serbest dış ticaret politikasına geçiş yaşanmıştır. Başlatılan finansal serbestleşme süreci ile para ve kur politikalarının Merkez Bankası tarafından piyasa ekonomisi ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi için gerekli altyapının sağlanması yönünde önemli adımlar atılmıştır. Aynı dönemde para politikası kapsamında mevduat ve kredi faizlerinin piyasa koşullarında belirlenmesi de hükme bağlanmıştır. Ayrıca Türk parası yabancı paralar karşısında devalüe edilerek sabit kur rejimi terk edilmiştir.
1990 yılında Banka, ilk defa kamuoyuna duyurduğu para programı ile döviz kurları ve faiz oranlarındaki istikrarı bozmadan piyasanın likidite ihtiyacını karşılamayı hedeflemiştir. 1990 yılında açıklanan hedeflere ulaşılmasına rağmen sonraki yıllarda Körfez Savaşı’nın mali sektör üzerinde yarattığı baskı, siyasi istikrarsızlık, maliye politikasının yeterince sıkı olmaması ve bankacılık sektörünün kırılgan yapısı gibi sorunlar makroekonomik istikrarın sağlanamamasına ve 1994 yılının ilk çeyreğinde bir finansal kriz yaşanmasına yol açmıştır.
Yüksek enflasyon döneminin temel unsurlarından biri olan kamu borçlarının Merkez Bankası kaynaklarından finanse edilmesini önlemek üzere ortaya koyulan ilk düzenlemeler bu döneme rastlamaktadır.
Merkez Bankası 1995 – 1999 yılları arasında finansal piyasalarda istikrarı sağlamaya yönelik politikalar izlemiştir. Enflasyonun bir türlü kontrol altına alınamaması sonrasında 2000 yılında döviz kuruna dayalı yeni bir istikrar programı yürürlüğe koyulmuştur. Ancak 2000 yılının sonlarına doğru ekonomide başlayan güven kaybının derinleşmesi ile 2001 yılında ortaya çıkan kriz sonrasında söz konusu programa son verilmiş 22 Şubat 2001 tarihinde döviz kurları dalgalanmaya bırakılmıştır.
2001 Sonrası
Kriz sonrasında ise ekonomide yapısal bir dönüşüm süreci başlamıştır. Bu süreçte 25 Nisan 2001 tarihinde Merkez Bankası Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmış, öncelikle Merkez Bankasının temel amacının fiyat istikrarını sağlamak olduğu, Banka Yasa’sında açıkça tanımlanmıştır. Bu çerçevede, Merkez Bankasının uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirleyeceği hükme bağlanmış ve böylelikle Banka araç bağımsızlığına kavuşmuştur. Bağımsızlık ile beraber Banka Kanunu’nun 42.maddesi ile hesap verme sorumluluğu kavramı da ön plana çıkarılmıştır.
Bankanın kamunun finansman ihtiyacını karşılayacak bir kaynak olarak kullanılması da engellenmiştir.
Temel amaç olan fiyat istikrarı doğrultusunda 2002 yılından itibaren enflasyon hedeflemesi rejimi, modern bir para politikası stratejisi olarak uygulanılmaya başlanmıştır. 2002-2005 yılları arasında örtük enflasyon hedeflemesi uygulanırken 2006 yılından itibaren açık enflasyon hedeflemesi uygulanılmıştır.
2005 yılında ise Türk parasının itibarını yükseltmek ve muhasebe işlemlerinden kaynaklanan problemleri azaltmak amaçlı para reformu yapılmıştır.
Günümüzde ise Merkez Bankası amaçları Stratejik Plan (2014-2018)’ a göre fiyat istikrarını sağlamak, finansal istikrara katkı sağlamak ve uluslararası alanda etkili olmaktır.
Osmanlı döneminden günümüze kadar olan sürece baktığımızda görüyoruz ki başlarda devletin dış borcunu ödeme aracı olarak görülen Banka, zamanla ülke ekonomisinin ve küreselleşmenin gereklerine bağlı olarak daha geniş bir görev ve yetki sahibi olmuştur. Ayrıca bu süreçte, Banka ilkeleri arasında yer alan şeffaflık ilkesi ön plana çıkmış ve yapılan para politikaları kamuoyuna duyurulmaya başlanmıştır.
KAYNAKÇA
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Genel Ağ Sitesi.
http://www.tcmb.gov.tr
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tanıtım Kitapçığı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Stratejik Plan 2014-2018
http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/13c5f71e-6959-4f4b-b1af-5e6d3e08c976/TCMB_Stratejik_Plan_2014_2018.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE13c5f71e-6959-4f4b-b1af-5e6d3e08c976
Kaya Bayraktar; “Osmanlı Bankasının Kuruluşu”
http://iibfdergi.cumhuriyet.edu.tr/archive/osmanl%C4%B1%20bankas%C4%B1n%C4%B1n%20kurulu%C5%9Fu.pdf
İlhan Tekeli, Selim İlkin ; Para ve Kredi Sisteminin Oluşumunda Bir Aşama: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Yenal Ünal, “1940–1950 Yılları Arasında Türkiye’de Fiyat Artışları Ve Bu Dönem Ekonomisinin Genel Görünümü Üzerine Bir İnceleme”
http://www.johschool.com/Makaleler/333219134_Yenal%20%C3%9Cnal-1940-1950%20aras%C4%B1nda%20tr%20de%20fiyat%20art%C4%B1%C5%9Flar%C4%B1%20s.69-107.pdf