Uluslararası rezervler, ülkelerin para otoriteleri tarafından kontrol edilen, her an kullanıma hazır, birbirlerine çevrilebilme özelliği bulunan ve uluslararası ödeme aracı olarak kabul gören varlıklardır. Uluslararası rezervler; konvertibl döviz varlıkları (euro, ABD doları, İngiliz sterlini vb.), uluslararası standartta altın, Özel Çekme Hakları ile Uluslararası Para Fonu (IMF) Rezerv Pozisyonu’ndan oluşmaktadır.
Ülkelerin sahip oldukları uluslararası rezervlerin kompozisyonu, ülkeden ülkeye farklılıklar gösterdiği gibi ülke ekonomilerinin dinamik bir yapıya sahip olması nedeniyle yıllar içinde de değişebilmektedir. Günümüzde ülkelerin uluslararası rezerv kompozisyonu içinde en büyük payı her an kullanıma hazır tutulabilmesi ve getiri sağlaması nedeniyle döviz oluşturmaktadır. Bu nedenle uluslararası rezervler denildiğinde akla ilk gelen döviz rezervleridir. Döviz rezervi olarak en çok tutulan para birimleri; ABD doları (USD), euro (EUR), İngiliz sterlini (GBP), Japon yeni (JPY) ve İsviçre frangı (CHF)’dır. (TCMB 2011)
Ülkeler Neden Uluslararası Rezerv Tutmak İsterler ?
Uluslararası rezervler bir ülkenin en önemli makro ekonomik değişkenleri arasında yer almaktadır. Ülkeler, para ve kur politikalarını desteklemek, olası şokların ülke ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek, dış borç ödemelerini gerçekleştirmek, ülkeye duyulan güveni arttırmak, diğer döviz ihtiyaçlarını temin etmek gibi sebeplerle rezerv talep etmektedirler.
Örneğin, yabancı sermaye girişiyle artan döviz arzı, ulusal paranın değer kazanmasına neden olabilir. Merkez bankaları bu duruma müdahale etmek istediklerinde döviz alımı yoluyla ulusal paranın yabancı paralar karşısında değer kazanmasını engelleyebilir. Yabancı sermaye çıkışıyla döviz talebinin artması halinde ise merkez bankaları, ulusal paranın değer kaybı karşısında döviz satarak bu değer kaybını önleyebilmektedir.
Yeterli Rezerv Miktarı Nasıl Hesaplanır ?
Ülkelerin tutmaları gereken rezerv miktarı, uyguladıkları döviz kuru rejimi; döviz cinsinden yükümlülüklerinin miktarı; yaşanabilecek dışsal şokların olası büyüklüğü, ortaya çıkma olasılığı ve sıklığı ile yakından ilişkilidir. Dolayısıyla ülke koşullarının birbirinden farklılık göstermesi nedeniyle her ülke için geçerli tek bir rezerv seviyesi belirlemek oldukça güçtür.
Genel olarak rezerv yeterlilik miktarının ölçütlendirilmesi üç şekilde yapılmaktadır. Bunlardan ilki rezerv ve ithalat oranının karşılaştırması ile yapılır ve ülkenin dış pazardan ihtiyaç duyduğu girdiler için ne kadar bir süre içinde mali kaynakların temin edilebileneceği incelenir. Bu kapsamda rezervlerin 3 aylık ithalatı karşılayacak düzeyde olması genel kabul görmüş bir yaklaşımdır. İkinci olarak; rezerv ve para arzı oranı karşılaştırması yeterlilik miktarı için kullanılan bir ölçüttür. Rezervlerin para arzına oranı, bankacılık sektörünün yükümlülüklerinin ne kadarının uluslararası rezervler tarafından desteklendiğini göstermektedir ve genellikle en yüksek % 20 seviyesinde olması kabul görmektedir. Son olarak rezervlerin kısa vadeli dış borçlara oranı rezerv yeterlilik miktarının ölçütlendirilmesi için kullanılır ve ülkenin uluslararası sermaye piyasalarından borçlanma imkanını kullanamaması durumunda kısa vadeli borçlarının ne kadarlık bir bölümünün geri ödemesini rezervlerle gerçekleştirebileceğini ifade etmektedir. Bu oranın 1’in üzerinde olması genellikle tercih edilir. Fakat bu ölçütler somut veriler oluşturmalarına rağmen dar kapsamlı olmaları nedeniyle yeterli rezerv seviyesinin hesaplanmasında yetersiz kalmaktadır bu sebeple bu ölçütlere ek olarak fayda-maliyet modelleri ve ülkelere özgü senaryo analizleri gibi alternatifler de kullanılmaktadır.
Bunların yanı sıra rezerv tutma maliyeti de rezerv yeterlilik seviyesi belirlenirken oldukça dikkat edilmesi gereken unsurlardan biridir çünkü rezerv tutma maliyeti ülkelerin dış borçları için ödedikleri faiz ile rezervlerin yatırıma tabi tutulması sonucu elde edilen getiri arasındaki farktır ve yüksek bir maliyete neden olmayacak şekilde rezerv seviyesinde bir üst limit belirlenmesi gerekmektedir.
Rezerv Yönetimi İçinde Risk Yönetimi
Rezerv yönetim politikaları, faaliyet gösterilen finansal piyasalar ve kullanılan yatırım araçları, maruz kalınan risk türlerini belirlemede etken olmaktadır. Merkez Bankaları rezerv yönetim faaliyetleri bu açıdan incelendiğinde, maruz kalınan temel finansal risklerin; piyasa, kredi ,likidite riskleri ve operasyonel risklerin olduğu görülmektedir.
Piyasa riski, uluslararası piyasalardaki kur, faiz ve diğer fiyat dalgalanmaları nedeniyle rezerv varlıklarının değerinin düşmesi veya ülkenin döviz yükümlülüklerinin değerinin artması riskidir ve rezerv yönetimi sırasında maruz kalınan piyasa riskinin en aza indirilmesi için varlık – yükümlülük uyumu esasına göre strateji oluşturulmaktadır. Kredi riski; merkez bankalarının uluslararası döviz ve menkul kıymet piyasalarında işlem yaptıkları kuruluşların işlemden doğan yükümlülüklerini yerine getirememeleri olasılığı nedeniyle kredi riskine maruz kalmalarıdır ve risk kontrolü için rezervlerin kredi riskine maruz kalabilecek bölümü kredi riski limitleri ile sınırlandırılmaktadır. Likidite Riski, vadesi gelen yükümlülüklerin veya önceden tahmin edilemeyen döviz likiditesi ihtiyaçlarının zamanında veya kabul
edilebilir bir maliyet ile karşılanamaması riskidir ve likidite yönetiminin etkinleştirilmesi için merkez bankaları çeşitli önlemler alırlar. Operasyonel Riskler ise rezerv yönetimi sürecinde görev alan kişilerden, kullanılan bilişim sistemlerinden veya yöneticilerin kontrolünde olmayan dışsal bir olay sonucu ortaya çıkan risklerdir.
TCMB’de Rezerv Ve Risk Yönetimi
22 Şubat 2001 tarihinden itibaren uygulanmakta olan dalgalı kur rejimi altında TCMB, Para ve kur politikalarına olan güveni sağlamak ve bu politikaları desteklemek, hazinenin yabancı para iç ve dış borç servisini gerçekleştirmek için gerekli döviz likiditesini bulundurmak, iç ve dış şoklara karşı kırılganlığı azaltmak ve uluslararası piyasalarda ülke ekonomisine duyulan güveni artırmak gibi amaçlara yönelik olarak rezerv tutmaktadır. Bu doğrultuda, TCMB mevcut rezerv miktarını artırmaya yönelik şeffaf ve ılımlı bir rezerv biriktirme politikası izlemektedir.
TCMB, kredi riskinin kontrolü amacıyla stratejik model portföy içinde “Global Kredi Riski Limiti” belirlemektedir. Bu şekilde rezervlerin kredi riskine maruz kalabilecek bölümü sınırlandırılmaktadır. Likidite riskinin azaltılabilmesi amacıyla ise rezerv varlıkları, farklı vadelerde likidite sağlayacak şekilde alt portföylere ayrılmaktadır. Günlük likidite ihtiyaçları için operasyonel portföyler, kısa vadeli likidite ihtiyaçları için ise likit portföyler tutulmaktadır. Göreli olarak küçük miktarlarda olan yatırım portföyleri ise genel risk limitleri içinde kalmak kaydıyla getiri amaçlı yönetilmektedir. Operasyonel riskin en aza indirilmesi için de rezerv yönetimi işlemlerini gerçekleştiren arka ofis görevler ayrılığı ilkesine bağlı olarak yapılandırılmıştır. Ayrıca rezerv yönetiminde kullanılmakta olan mevcut altyapının herhangi bir nedenle kullanılamaz hale gelmesi durumunda, kısa süre içinde işler hale gelebilen bir yedek merkez bulunmaktadır. (TCMB 2011)
Kaynakça:
TCMB. (2003). “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nda Rezerv Yönetimi”
TCMB. (2005).”Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasi’nda Döviz Rezervi Yönetimi”
TCMB .(2011). “Merkez Bankalarında Rezerv Ve Risk Yönetimi”
TCMB .(2013). “2014 Yılı Para ve Kur Politikası”
IMF- Currency Composition of Official Foreign Exchange Reserves :
- http://data.imf.org/?sk=E6A5F467-C14B-4AA8-9F6D-5A09EC4E62A4