Aslında siz değerli okurlara Kuzey Irak’ta yapılan Kürt referandumu hakkında yazacaktım lakin geceye damgasını vuran son dakika haberi ile tüm dikkatler Türkiye-ABD çevrildi. Haliyle es geçilemeyecek kadar önem atfeden bu olayı sıcağı sıcağına değerlendirmek istedim. ABD Büyükelçiliği sosyal medyadan çarpıcı bir mesaj yayınladı ve mesajın içeriğinde ise Türkiye’de yurttaşlara yönelik ambargo niteliğinde bir karar vardı:
Son zamanlarda yaşanan olaylar, ABD Hükümeti’ni, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin ABD Misyonu’nun tesisleri ve personelinin güvenliğine ilişkin taahhütlerini yeniden değerlendirmek zorunda bırakmıştır. Söz konusu değerlendirme sürecinde, Büyükelçiliğimiz ve Konsolosluklarımıza gelen ziyaretçi sayısını en aza indirmek amacıyla, şu andan itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye’deki tüm ABD diplomatik misyonlarındaki göçmen olmayan vize hizmetleri askıya alınmıştır”(1) denildi. Karar çıkar çıkmaz dolar hızla yükseldi ve gece vakitlerinde 3.67 ye kadar yükseldi. Pazartesi günü piyasaların açılmasına ve her iki taraftan gelecek açıklamaların gidişatına bağlı olarak artacağı üzerinde duruluyor.
Buna karşın Türkiye Washington büyükelçiliği ise mütekabiliyet sergileyerek benzer bir karar yayınladı ve “Son zamanlarda yaşanan olaylar, Türk Hükümeti’ni, ABD Hükümeti’nin Türk misyonlarının tesislerinin ve personelinin güvenliğine ilişkin taahhütlerini yeniden değerlendirmek zorunda bırakmıştır. Sözkonusu değerlendirme sürecinde, ABD’deki Büyükelçiliğimize ve Başkonsolosluklarımıza gelen ziyaretçi sayısını en aza indirgemek amacıyla, şu andan itibaren geçerli olmak üzere, ABD’deki tüm misyonlarımızdaki ABD vatandaşlarına yönelik vize işlemleri askıya alınmıştır. Sözkonusu uygulama etiket vizenin yanısıra e-Vize ve sınırda bandrol vize uygulamalarını da kapsamaktadır”(2) denildi. Diplomatik düzlemde böyle bir karşılık verilmesi gayet yerindedir. Fakat görüldüğü gibi ABD’ninkine çok yakın cümlelerle karşılık verilmesi tabiri caizse aynı lafı aynen iade etme olarak betimlenebilir. Bana kalırsa erken davranışlar ve refleks göstermeler manevra marifetimizi ve tesir seviyemizi azaltacaktır. Bunun yerine devletler düzeyinde yaygın kanaat görüldükten sonra diplomatik bir cevap verilse hatta şark cambazlığına girmeden bir siyasa belirlense çok daha yerinde olurdu. Esasen şunu da düşünmekte fayda var. Uluslarası saha, bölgesel sahalarda olduğu gibi duygusallığı kaldıramayacak bir niteliktedir. Onun içindir ki ekonomik çıkarların, çıkarlara uygun hamlelerin düşünülmesi yani rasyonel davranılması, karşılıklı restleşmelerin, beyanat vermelerin veya ticari ve insani münasebetleri tehlikeye atacak eylemlere girişmelerin azalmasını sağlayacaktır. Nihayetinde güçlü ticari ilişkilerin, yatırım ortaklıklarının, bilgi ve teknoloji sahasında karşılıklı fayda sağlamanın sorunların çözülmesinde önemli bir yeri vardır. Aksi takdirde bu yumuşak ambargonun artması, ticari ve diplomatik ilişkilerin geri dönülemeyecek şekilde yıpranması, müttefik iki devletin düşman kardeşleri oynaması işten bile değildir.
Geceden beridir haber kaynaklarının üzerinde durduğu konu, bu kararın neyle ilgisi olduğudur. Kimisi İdlib operasyonunun başladığı günü dayanak olarak gösterip zamanlamayı manidar kabul etmekte, kimisi S-400 füzelerinin muhtemel alımına dikkat çekmekte, kimisi de Gülen’in iadesi ve Zarrab-Çağlayan-Halk bankasıyla ilgili hukuki gelişmelerle ilişkilendirmekte. Şahsi kanaatim bunların yan meseleler olduğudur. Asıl mesele ABD konsolosluk çalışanı Metin Topuz’un ajan olduğu gerekçesiyle tutuklanması ve bir papazın tutuklanmasıdır. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye’nin kendi güvenliğini tehdit etmesi saiklerinden yola çıkarak yaptığı icraatları, ortaklığı baltalamak, ortaklığın değerini azaltmak, karşılıklı güvensizliğe sürüklenmek olarak değerlendiriyor. Özellikle de konsolosluk çalışanının tutuklanması sonrasında John Bass’ın açıklamaları, kabine üyelerinden bazıların rövanşist tutumlarından kaynaklı olduğunu bağlamındaydı. Lakin, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hüseyin Müftüoğlu, tutuklanan Metin Topuz’un resmi olarak kayıtlı personel olmadığını belirterek kendisine karşılık verdi. ABD, 15 Temmuz gibi çok ciddi bir travmayı atlatmış olan Türkiye’nin reflekslerini görmek istemedi. Karşılığı ise ‘ortaklık yoksa iktisadi ve demografik bazlı bir tecrit uygulanır’ yönünde oldu. Çünkü Kapitalist konseptte sermaye ve piyasa güvensiz ve kaotik gördüğü ortamdan anında çıkma eğiliminde olur ve bu da Dış Politikaya pragmatizm olarak yansır. Bunu en iyi olarak hangi vize türlerinin askıya alındığını incelediğimizde görürüz. Diğer yazımda bunlardan bahsetmeye devam edeceğim
Askıya Alınan Vergi Çeşitleri:
- Diplomatik ve resmi vizeler
- İş, turizm, tedavi vizeleri
- ABD’den transit geçişler için vize
- mürettebat vizesi
- Yatırımcı vizesi
- Akademik eğitim veya dil öğrencisi, mesleki veya akademik olmayan eğitim vizeleri
- Geçici işçi, çalışma veya staj vizesi
- Basın mensubu, gazeteciler için vizeler. (3)
1)https://tr.sputniknews.com/abd/201710081030487272-abd-turkiye-vize-askiya-aldi/
2)https://www.amerikaninsesi.com/a/turkiyenin-washington-buyukelciliginden-amerikanin-vize-kararina-misilleme/4061701.html
3)https://www.sondakika.com/haber/haber-iste-gocmen-olmayan-vize-turleri-10110420/