- Geçen yazımda Avrupa Birliği’nin yeni sayılabilecek Dijital Tek Pazar projesinden bahsetmiştim. Bu projeye dair kamuoyu yoklamaları hâlihazırda sürüyorken, AB kurumlarının birbirleriyle ve kendi içlerinde yaptıkları tartışmalar da devam ediyor. Birlik ekonomisi için büyük öneme sahip bu stratejiyi hayata geçirebilmek için birçok yasama faaliyeti de yolda. Ancak Komisyon’un hazırladığı çoğu taslak üzerinde Parlamento ve Konsey henüz nihai karara varmış değiller.
Şu sıralar, önümüzdeki yaz Estonya’da düzenlenecek bir AB konferansında görevli olduğumdan, konferans konularından biri olan bu projeyle yakından ilgilenmeye devam ediyorum. Bu süreçte yasama faaliyetlerini yakından inceleme fırsatı yakaladım. Şimdi ise, bir önceki yazımda kısaca sözünü ettiğim “haksız coğrafi engelleme” (unjustified geo-blocking) tasarısına daha ayrıntılı bir şekilde değinmek niyetindeyim.
Dijital Tek Pazar stratejisi kapsamında yapılması planlanan tüm düzenlemelerde olduğu gibi 2016/0152 (COD) sayılı coğrafi engelleme/bloklama tasarısının esas amacı da AB iç pazarını geliştirmek, daha ileriye taşımak. Araç-hedef-amaç perspektifinden bakıldığında ise şunlar söylenebilir:
Tasarının Aracı: Nihai tüketiciyi vatandaşlık, yerleşim yeri veya bulunduğu yere göre ayrımcılığa maruz bırakan coğrafi engellemeyi minimize etmek
Tasarının Hedefi: E-ticaret için daha uygun ortam yaratmak, AB iç pazarını daha rekabetçi kılmak
Tasarının Amacı: Ekonomik etkinlik ve tüketici/toplum refahı
Projenin hayata geçirilmesi aşamasında söz konusu olan bütün hukuki düzenlemelerin farklı araçlarla benzer hedef ve aynı amaca hizmet ettiği söylenebilir. Müşterilerin AB iç pazarındaki mal ve hizmetlere erişiminin kolaylaştırılması ise tacirlerin yapay yollarla (belli sitelere belli ülkelerden erişimi kesmek veya alıcıyı başka satıcıya/siteye yönlendirmek gibi) pazarı bölmeleri suretiyle meydana gelen doğrudan veya dolaylı ayrımcılığın önüne geçilmesiyle sağlanıyor. Müşteriler bu tür ayrımcılıkla, çevrimiçi satın alma sırasında veya ürünü satın almak üzere başka bir üye devlete geçtiklerinde karşı karşıya kalıyorlar.
Aslında daha coğrafi engelleme tasarısına gelmeden önce, bu tür coğrafi ayrımcılık doğuran işlem ve eylemleri önleme amacı güden düzenlemeler AB hukukunda zaten mevcut. 2006/123/EC sayılı Hizmetler Direktifi bunlardan biri. Bu Direktifin ilgili maddesinde öngörülen ayrımcılık yasağına rağmen alıcılar hâlâ (sınır-ötesi satımlarda) satım istemlerinin reddine veya farklı koşullar altında sözleşme yapmaya maruz kalabiliyorlar. Uygulamadaki bu sorunun temel kaynağı ise satıcıların, farklı coğrafyalardaki alıcılarla yaptıkları satımlarda farklı sözleşme koşulları belirlemelerine hangi objektif kriterlerin dayanak olacağına dair belirsizlik. Dolayısıyla, bu tür belirsizliklerin giderilmesi coğrafi engelleme tasarısının konularından birisi olmuş durumda. Taşımacılık sektöründe de yine hâlihazırda ayrımcılık yasağı içeren düzenlemeler mevcut.
Coğrafi engelleme tasarısı Parlamento ve Konsey’den geçip Regülasyon hâline geldiğinde bu yeni düzenleme hem yürürlükteki mevzuat boşluklarını dolduracak hem de kendisiyle çatışan önceki hükümler karşısında öncelikle uygulanacak.
Bu tasarı, 1957 tarihli Roma Antlaşması’nın (şimdiki adıyla Avrupa Birliğinin İşleyişi Hakkında Antlaşma) AB’ye mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı önündeki engelleri kaldırıcı tedbirler alma yetkisi veren 114’üncü maddesi kapsamında hazırlanmış bulunuyor. İç pazarın üye devlet sınırlarına göre yapay olarak bölünmesi hiç şüphesiz mal ve hizmetlerin serbest dolaşımında büyük bir bariyer teşkil etmektedir. Üye devletlerin ilgili mevzuatlarının yeterince açık, yeknesak ve etkili olmaması da AB’nin Avrupa çapında düzenleme yapmasının yolunu açmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre giyim, ayakkabı, aksesuar, kitap, bilgisayar donanım parçaları, uçak biletleri, araba kiralama ve (e-kitap, bilgisayar oyunları gibi) dijital içerikler coğrafi engellemeden en çok etkilenen mal ve hizmetler arasında. Tüketicilerin daha fazla sınır-ötesi e-ticaret yapmakta istekli oldukları sonucuna varılan araştırmalarda, satıcılar ekonomik ve sözleşmesel özgürlüklerine vurgu yaparak AB çapında satış yapma ve satılan mal/hizmeti ulaştırma gibi bir yükümlülüğe karşı olduklarını dile getiriyor, farklı ulusal piyasalarda değişik fiyatlama yapmaları gerektiğine işaret ediyorlar. Fiyatlama konusunda ise tasarıda bir düzenleme öngörülmüyor. Fiyatın, ayrımcılık olmaksızın, pazarda belirlenmesi kuralına sıkı sıkıya bağlılık sürdürülüyor.
Bu noktada akla çeşitli AB belgelerinde güvence altına alınmış birtakım ekonomik haklar gelebilir. AB Temel Haklar Şartı 16’ncı maddesindeki ticaret özgürlüğü ve 17’nci maddesindeki mülkiyet hakkı bu bağlamda önemlidir. Tasarının bu haklarla uyum içinde olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü AB pazarında satıcılar zaten mevcut ayrımcılık yasağı hükümleriyle bağlılar. Mal ve hizmetlerin nerede ve ne zaman müşterilere sunulacağını belirleme serbestileri hâlâ korunuyor. Bunun yanında, bir satış talebini reddetme veya talebe farklı koşullar uygulama özgürlükleri söz konusu tasarının ilgili ayrımcılık yasağı hükümleri çerçevesinde kısıtlanıyor. Bu yasakla çatışmayan satmama veya farklı koşullarla satma nedenleri (örneğin stokların tükenmesi) satıcılar için hâlâ geçerliliklerini sürdürmektedir. Son olarak, piyasadaki bilgi akışının geliştirilmesinin ve kuralların daha etkin uygulanmasının planlanan hedefe daha hızlı varılması noktasında önem taşıdığını ifade etmeliyiz.