Amerika 2’den Büyüktür

Amerika’da seçimler yaklaşıyor, bir taraftan demokratlar kimi aday göstereceklerine karar vermeye çalışırken öte yanda Trump cüretkâr tavırlarını tutarlı bir biçimde sürdürüyor. Ancak iki dev partiyi kendi haline bırakıp birleşik devletlerin daha 1971’de kurulmuş olan partisine bakalım. İlginçtir ki insanlara Amerika’da 3. Bir partinin varlığından söz etseniz ilk akla gelen yeşiller olur ki Libertaryen Parti son seçimlerde yeşillerden çok daha fazla oy topladı. Hoş vakıa, seçmenler kurulundan ötürü herhangi bir temsilcileri bulunmuyor senatoda; ancak halk oyunun %3.27 sini kazanmayı başarmıştı Garry Johnson. Ama bu gün doğrudan Libertaryen Parti hakkında konuşmak yerine Birleşik Devletlerdeki liberal geleneğe ve onun kökenlerine değinmek istiyorum. Umarım gelecek yazıda Libertaryen Partiye erişmiş olurum. 

4 Temmuz günü[i] imza atanların arasında kuşkusuz en etkili olanı Thomas Jefferson idi. Ve bugün ağızlardan düşmeyen “Yaşam, Özgürlük ve Mutluluk arayışı” özdeyişi Jefferson’ın Amerikan tarihine kattığı yapıtların bir sloganı haline geldi. Jefferson’ın düşüncelerinin ana kaynağı ise tabi ki John Locke. Dolayısıyla Lockeyan anlayışın bağlayıcılığı olmaksızın ne Amerikan bireyciliğinden ne de Amerikan tüzük ve ilkelerinden söz edebiliriz. Anayasal demokrasiden tutun da dinsel hoşgörüye kadar Amerikan toplumunu Amerikan toplumu yapan birçok öge bu Lockeyan anlayışın getirileridir. Peki, nedir bu Lockeyan anlayış, temelleri nelerdir? Locke ’un felsefesinin özü onun doğa yasası ve bu çerçevede gelişen ahlak kuramından ileri gelir. Doğa yasası bilindiği üzere kendi halindeyken barışçıl, özünü savunmaya çabalayan insandan kargaşaya geçişin ve bunlar arasında gerçekleşen tüm görüngülerin tanımıdır. John Locke, Hobbessiyan doğa durumunu alıp onu yumuşatarak kendi doğa yasası görüşünü oluşturmuştur. Bu sayede de elinde, bir başlangıç durumu var ederek kuramlarını bu başlangıç halinin üzerine bina etmiştir. Locke ’un doğa yasasının Hobbesiyan doğa durumundan ayrıştığı en temel nokta onun insanları barışçıl eğilimleri olan kimseler olarak betimlemesi zira Hobbes için insanlar, doğa durumunda birbirine saldıran birey toplumlardan başka bir yapı değillerdir ancak Locke işbölümünü ve gelişimini öne çıkartır. Dolayısıyla Locke’un burada, “O bana zarar vermiyorsa ben ona zarar vermem, onun bana zarar vermemesi için ben ona zarar vermemeliyim.” gibi bir anlayışı takip ettiği ve bunun izlerinin de Amerikan bireyciliğinde görüldüğü belirgin bir gerçek. Ayrıca, bu ilkede stoik yapıyı ve Hobbessiyan rasyonelini birleştiren Locke’u görmemiz pekâlâ mümkün. Bu ilkenin örneklerini ise Amerikan tarihinde arayabiliriz, Amerikan siyasetinde sürekli gündeme gelen katışmama [ii] politikası, Washington’ın Farewell Adress mektubu gibi olay ve yapıtlar Lockeyan etkinin mümessilleridir.

Galdsen Bayrağı LGBT sentezi- Michigan Libertaryen Parti Sayfasından

Başka bir etki ise kuşkusuz mülk hakları ve devletin mülk hakları ile ilişkisidir zira Yönetim Üzerine İkinci İncelemenin büyük bir kısmı mülk haklarına ayrılmıştır. Burada belki biraz dönem tarihinden söz etmek gerek. Locke ’un yapıtını ortaya koyduğu çağ, yeni bir sınıfın yani orta sınıfın varlık kazandığı bir çağ idi. Bundan önce Robert Filmer ’dan tutun da eski Türk öğretilerine veya Mısır Firavunlarına kadar giden, tanrı vergisiyle tahta çıkmış olan bir yönetici ve onun çevresinde gelişen yönetici sınıf, altta ise kamunun büyük bir bölümünü oluşturan yönetilenler vardı. Ancak, bu yeni sınıf tüm bu süregelen düzeni ve güç dengelerini bozdu. Yönetim Üzerine İkinci inceleme ise bu yeni sınıfın kendi güçlerini yasallaştırmak ve bu duruma uygun sağtöresel[iii] yapıyı ortaya koyma çabasının bir sonucudur. Bu bağlamda Yönetim Üzerine İkinci inceleme kapitalist manifesto durumundadır. Mülk hakları hususuna gelince, mülk hakları her daim Amerikan toplumunun kalbinde olmuştur zira 13 koloni ile Meksika’yı salıştırırsak[iv] ve başlangıçtaki ve bugünkü durumlarına bakarsak görürüz ki orta çağ toplum düzeni ile yönetilen başlangıçta çok daha ileri konumdaki Meksika Birleşik Devletlerden geriye düşmüştür. Bunun birincil nedeni Birleşik Devletlerde mülk haklarının Lockeyan ilkeler gözetilerek korunmuş olmasıdır. Locke insanı mülk edinen varlık olarak tanımlar çünkü Locke için dünya insanın geliştirmesi, sürmesi gereken bir yerdir; kısaca hammaddedir. İnsan emeği ile hammaddeyi bütünleştirerek kendisine ait yapılar ve araçlar üretir. O yüzden kişi her şeye toplumun iye bulunduğu yapıdan ayrışır ve kendi emeğiyle birey haline gelir. Politikanınsa birincil amacı bu süreci korumak ve sürdürebilirliğini sağlamaktır. O yüzden de bugünün Amerikası serbest piyasa denilince akla ilk gelen ülke. Ki bu da James Madison’un yazılarında ve belgelerinde görülebilir.

John Locke

Sonucen, Amerikan toplumunun liberal kökleri kuşkusuz işte Lockeyan liberalizmidir. Klasik liberal çağın bitişi ve ardından yükselen libertaryen oluşumlar sosyal tarafı ve Avusturya ekolü gibi yeni okulların ortaya çıkışı iktisadi kısmı değişikliklere uğratmışlardır. Dolayısıyla bu gün Libertaryen Partiye oy veren değişik düşüncedeki insanlar var ama temelde Locke ve onun ilkelerinde buluşmaktadırlar, gelecek yazıda ise bu ayrışımlara ve bunlara ilişkin birkaç örneğe değinmek istiyorum.

[i] 4 Temmuz Amerikan Bağımsızlık Günü

[ii] Katışmama: müdahelesizlik

[iii] Sağtöresel: ahlaki

[iv] Salıştırmak: mukayese etmek

 

 

İleri Okuma ve Kaynakça

  • https://en.wikipedia.org/wiki/Libertarian_Party_(United_States)
  • https://avalon.law.yale.edu/18th_century/washing.asp
  • Locke, John. Of Civil Government; Second Treatise. H. Regnery, 1971.
  • https://billofrightsinstitute.org/educate/educator-resources/founders/james-madison/

Leave a Reply