Geride bıraktığımız 2016-2017 sezonunda ligi Beşiktaş’ın ardından 2. sırada tamamlayarak büyük bir çıkışa imza atan Medipol Başakşehir’in güzel futbolu ve istikrarlı performansı taraflı tarafsız herkesin takdirini kazandı. Saha içi disiplini, katı defans anlayışı ve kolay pozisyon yakalayabilen yapısıyla Holmen, Yalçın, Visca ve sonradan gelen Adebayor gibi tecrübeli futbolcuların önderliğinde oldukça verimli bir sezonu geride bırakan Medipol Başakşehir aynı zamanda bir yıldızın doğuşuna da tanıklık etmemizi sağladı. 2016 Mayıs’ında Türkiye’nin son zamanlardaki en en büyük futbolcu fabrikası olan Altınordu’dan 700 bin Euro’ya transfer edilen Cengiz Ünder, geride bıraktığımız 16-17 sezonunda yakaladığı 9 gol 8 asistlik istatistik ve etkili saha içi performansıyla 2016-2017 Spor Toto Süper Lig Turgay Şeren Sezonu’na damga vurdu. Milli Takım’a da yükselen Cengiz, Sevilla’daki başarılı sportif direktörlüğünden sonra Roma’ya geçen Monchi’nin radarına takıldı ve 15 milyon Euro bonservis bedeliyle Roma’nın yolunu tuttu. Bu rakam onu henüz 20 yaşında Türk futbol tarihinin en pahalı transferi yaptı.
Son olarak Enes Ünal ve Almanya’dan Freiburg’un yolunu tutan eski takım arkadaşı Çağlar Söyüncü’den sonra Cengiz Ünder de sayıları 50’yi bile bulmayan Türkiye’de yetişip yurtdışına giden futbolcular kervanına katıldı. Aslında sayıları az olsa da yurtdışına giden Türkiye çıkışlı futbolcuların tarihi bir hayli eskilere gidiyor. Çoğu insan ilk bakışta yurtdışına giden ilk Türk futbolcu kim olabilir sorusuna ya Metin Oktay ya da Can Bartu cevabını verir fakat yurtdışına transfer olan ilk Türk futbolcu adı Fenerbahçe ile özdeşleşen Bekir Refet nâm-ı diğer Bombacı Bekir’dir. Bekir Refet, 1921 yılında İstanbul turnesine gelen Almanya’nın güçlü takımı Karlsruhe’nin yöneticilerinin dikkatini çeker ve yurtdışına transfer olan ilk Türk futbolcu olarak Almanya’nın yolunu tutar. 4 sene oynadığı Almanya’da mütevazılığı ve çalışkanlığıyla Alman halkına kendini çok sevdiren ve adından söz ettiren Refet’ten sonra sırasıyla Lefter Fiorentina’ya, Şükrü Gülesin Palermo’ya Coşkun Taş da Köln’e transfer olur. 50’li yıllarda Türk futboluna damga vuran Metin Oktay ve Can Bartu gibi isimler de 60’ların başında kendilerini bir anda Avrupa futbolunda bulur. 60’lardan sonra ise Türk futbolunun dışarıyla ilişkileri bir dönem tıkanma noktasına gelir, Güney Amerikalı ve Latin kökenli futbolcuların yavaş yavaş üst düzey Avrupa liglerine yayıldığı bu dönemlerde 1979’da Herhtha Berlin’e giden Engin Verel ve 1986’da Weiss Berlin’e transfer olan Selçuk Yula dışında Avrupa yolunu tutan Türk futbolcu olmaz. 90’lı yıllarda Torino’ya giden Hakan Şükür, Schalke’ye transfer olan Hami Mandıralı ve Galatasaray’dan Glasgow Rangers’a giden Tugay Kerimoğlu’ndan sonra 2000 yılında belki de kısa zamanlı olarak Türk futbolcuların ve Türk futbolunun ismini Avrupa’ya daha rahat taşımasının önünü açan Galatasaray’ın UEFA Kupası zaferi gelir. Okan Buruk, Emre Belözoğlu ve Alpay Özalan gibi dönemin başarılı Türk futbolcuları Serie A ve Premier Lig gibi üst düzey futbol organizasyonlarının yolunu tutar. Aslında Nihat Kahveci, Rüştü Reçber, Tuncay Şanlı ve Arda Turan gibi isimlerle devam eden Türklerin mevcut yurtdışı transfer hareketleri, gelişen ve globalleşen futbol ile beraber beklenen sıçramayı bir türlü gerçekleştiremeyip yerinde saydı desek yanlış bir tabir kullanmış olmayız.
Türk futbolcuların ve Türk futbolunun Avrupa’da beklenen etkiyi veya sıçrayışı gerçekleştirememesinin nedenleri, ülke imajı ve dışarıdaki gelişimle alakalı olduğu kadar hali hazırda Türk futbolunda gördüğümüz çarpık gelişim ve yönetimsel sorunlarla da doğrudan alakalı. Yıllardır Türk futbolunu yöneten, ligi ve altyapıları tekeline alıp kişisel çıkarlara dayanan günübirlik kararlarla istikrarlı bir futbol çizgisi oturtamayan çeşitli kişilerin yapamadığı özeleştirileri ve hesaplaşmaları Türk halkı ve Türk futbolseverler olarak belki de bizim yapmamız gerekiyor.
İlk olarak kendi iç futbolumuzu ve futbol anlayışımızı değerlendirmemiz gereken bu hesaplaşma sürecinde altyapılardaki yolsuzluklardan ve kötü yönetimlerden bahsetmemek olmaz. Adam kayırmanın ve sporcuya ilgisizliğin tavan yaptığı Türk futbol altyapı sisteminin belki de organizasyon ve yönetim bakımından da revize edilmesi gereken onlarca noktası var. Bu hesaplaşma sürecinin, bakımı ve onarımı yapılmayan tesislerde ve sahalarda yıllarını geçiren, kendilerine ne özel hayat ne de eğitim bakımından hiçbir kolaylığın sağlanmadığı ve bir miktar para için yıllara dayanan emeklerinin hiçe sayılabildiği genç Türk futbolculardan başlaması oldukça önemli. Daha kapsamlı sorunlara gelecek olursak, duayen başkanların ve büyük kulüplerin ekonomik durumları neticesinde sürekli revize edilen yabancı oyuncu kuralı ve gelişen dünya futboluna sadece prim ve yıllık maaş noktalarında entegre olabilen Türkiye Milli Takımlar yönetimine gelmemiz gerekir. “Milli Takımlar Sorumlusu” adı altında genç oyuncuların da bütün sorumluluğunun Fatih Terim’e verildiği günümüz Türkiye’sinde federasyonun ve yetkili kişilerin tek işlevinin çıkış yakalayan gurbetçi genç futbolcuları Milli Takım’a davet etmek olduğunu kabullenmememiz son derece önemli. 2016-2017 sezonunda en fazla futbolcu ihracatı gerçekleştiren ülkelere bakıldığında, Türk futbolunun içler acısı hali bir kez daha ortaya çıkıyor. Sadece bir sezonda 288 futbolcusunu yurtdışına gönderen Uruguay ya da yakın geçmişlerinde iç savaş ve bölünme gibi düzinelerce sorunun yaşandığı 323 futbolcuyu yurtdışına gönderen Hırvatistan ve 460 futbolcusu dünyaya sunan 7 milyon nüfuslu Sırbistan’ın arasında geniş bir coğrafyaya yayılmış 80 milyonluk Türkiye’nin olmaması elbette kabul edilebilir bir durum değil.
Barcelona’daki takım arkadaşları dünyanın en büyük üniversitelerinde derslere katılıp kişisel eğitimlerini tamamlarken Milli Takım uçağında gazeteci tartaklayan bir kaptanın rol model olarak lanse edildiği, Milli Takımlar Sorumlusu adını alıp dünyada en fazla kazanan milli takım teknik direktörleri listesinde ilk sıralarda olan teknik direktörünün saha içinden çok saha dışı olaylarla ilgilendiği ve federasyonunun tek işlevinin siyaset ve spor arasındaki bağlantıyı kurmak olduğunu sandığı Türk futbolunda “İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu” sloganıyla yetişmiş, Cengiz gibi nice ismin kaybolmaması, en iyi yerlere gelebilmesi dileği ile.. Yolun açık olsun Cengiz!
Kaynak:
https://onedio.com/haber/turkiye-den-yurtdisina-transfer-olan-46-turk-futbolcu-520886
http://www.90min.com/tr/posts/4987896-2016-2017-sezonunda-en-fazla-futbolcu-ihracati-gerceklestiren-10-ulke
Ahmet Tüzün
Yazı güzel. Katkıda bulunmak için söyleyebilirim: ;Ender Konca da Almanya’da Frankfurt’ta oynamıştı..