Hayvanseverler olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Yalnızca kampüsümüzde değil ülke genelinde hayvan dostlarımıza karşı yapılan saldırılarla karşılaşıyor ve ne yapacağımızı bilmekte zorlandığımız durumlarda kalıyoruz. Sokak hayvanlarına karşı iktidar aracılığıyla yürütülen baskıcı ve tehlikeli politikaların toplumda hayvanlara, hayvanları savunan vatandaşlara karşı ciddi bir sinir yarattığı gözlemlenebiliyor. “Necla Teyze” olarak bilinen ve belediyenin köpeğine el koymasını engellerken sosyal medyaya konu olan Ülker Güleryüz’ün aynı günde evinde çıkan yangında ölmesi soru işaretleri yarattı. Sosyal medyadaki videosuyla nefret dolu yorumlarla karşılaşan ve kendisine tehditler savurulan kadının ani vefatı, bunun kundaklama olmasına yönelik iddiaları güçlendirdi. Hayvanseverler cenaze namazına katıldı, bu iddianın araştırılması için ise soruşturma açıldı.

Ne yazık ki toplumsal olarak uzun zamandır beraber yaşadığımız hayvan dostlarımıza karşı olan politikalar, toplumsal nefreti körüklerken hem canlıları hem de hak savunucularını ciddi şekilde tehlikeye atıyor. Belediyeler ise sorumluluk almak yerine hayvanseverlerin tutumlarını eleştirmeyi tercih ediyor ya da sokak köpeklerini canlarını hiçe sayarak barınaklara terk ediyor, toplama politikaları ise hayvanseverlerde korku ve endişe yaratıyor. Ekrem İmamoğlu İstanbul’da kar yağışı ile ilgili yaptığı son açıklamada hayvanlarla ilgilenen ekiplerin sayısında bu soğuk günlerde artış olacağını, daha dikkatli besleme çalışmaları yapılacağını söyleyerek tüm belediyelerin sahip olması gereken bir duyarlılıktan bahsetti.
Yeni Yasa
Diğer yanda ise iktidar tarafından yeni yürürlüğe giren hayvan hakları yasası son değişimlere rağmen hala “ötenazi” ile öldürme yolunu açık tutuyor. Yasaya karşı ne kadar muhalefet yapılmış olsa da basit değişiklikler dışında iktidarın istediği şekilde kalan yasa, hayvanlara zarar verilmesi için bir kapı aralamış oldu. Altındağ Belediyesi’nin barınakta yaşamını sürdüren sokak köpeklerini eziyetle öldürerek gömdüğüne dair iddialar, bunları yalanlayan bir belediye başkanı ve sonrasında medyada bu olaya dair kan dondurucu görüntüler yeni yasanın çıkışından çok kısa bir süre sonra gerçekleşti. Bu tip eylemleri planlayan insanlara hukuki açıdan dayanak sağlama ihtimali olan yasa uzun zaman boyunca protesto edildi fakat şiddete bir çözüm bulunamadı. Ankara Barosu bu yasa üzerine yaptığı açıklamada yasanın üzerinden geçen iki aylık kısa sürede dahi yüzlerce hayvanın eziyetle öldürülmesi ve binlercesinin barınaklara hapsedilmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalındığını belirtmişti.

Sistemleşmiş Şiddet Her yerde
Ne yazık ki Bilkent’te Tom ve Limon adlı kedilerimiz de şiddet içeren kötü muamelelerle karşılaştı, bu bize şiddetin genel olarak sistemleşmiş olduğunu ve güvenli olduğuna inanmak istediğimiz kampüste bile bununla karşı karşıya kalabileceğimizi gösteriyor. Hayvanların ve hayvanseverlerin güvenli alan olarak görecekleri, özellikle sevgiyle bakılan, ihtiyaçları öğrenciler tarafından ilgiyle giderilen kedilerimizin bile bu tehditlerle karşı karşıya kalması risk faktörünün ne kadar yüksek olduğunun bir emaresi. Yalnızca Türkiye bazında değil kendi kampüsümüzün bazında da hayvanseverler uygulanması gereken yaptırımları görmüyor hatta şikâyet ettiğiyle kalıyor. Olaylar hakkında soruşturma açılsa dahi bu konudaki yaygın cezasızlık politikasını Türkiye çapında olan olaylarda da gözlemliyoruz.

Bu sırada hayvansever olduğunu iddia eden insanların bile daha bilinçli davranması gereken temel başlıklarla da karşılaşıyoruz. Hayvanları sahiplenmek yerine satın almak, yasal şekilde ticareti yapılmayan köpek cinslerine sahip olmak için yüksek meblağlarda paralar ödemek gibi hareketler hayvanlara zarar veriyor ve sahiplenilmek için bekleyen bir sürü sokak hayvanını da evsiz bırakıyor. Barınaklardaki bakım şartlarının kontrolü yine önem taşıyor, hayvan derneklerinin barınakları sık sık kontrolü ya da belediyenin barınakların içinde yaşananları şeffaf şekilde paylaşacağı – kameralar aracılığıyla – düzenekler kurulması gerekiyor. Barınak vahşeti sık sık medyaya konu olmaya devam ediyor, bu konuda durumun önem seviyesine uygun politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Tam aksine bu vahşete hukuki dayanak sağlama ihtimali olan yasalar çıkaran, bunları uygulamak üzerine çalışan bir Türkiye görüyoruz.
Şiddet hayvanları ve hayvanseverleri hedef alıyor, eğer bu konudaki yaptırımsızlık politikaları devam ederse toplumumuz barışçıl bir şekilde aynı çevreyi paylaştığı hayvanlarla bağını yitirecek. Bizim kadar onların da yuvası olan, birçok insan tarafından sevilen ve sayılan canları korumak devletin görevi olmak yerine devletin politikalarına karşı vatandaşın görevi olmuş durumda. Herkesin satın almak yerine sahiplendiği, canların korunduğu, hayvanların doğal ortamlarında sağlıklı şekilde yaşadığı, şiddet olaylarına konu olmadıkları ve devletin görmezden gelmek yerine dur dediği bir Türkiye ve kampüsümüzdeki hayvanların sağlıklı, mutlu şekilde hayatlarına devam ettiği bir Bilkent Üniversitesi’ni bu yasalara karşı yorulmadan protesto eden hayvanseverler olarak umutla bekliyoruz.