Bilkent Üniversitesi’nde okumaya, araştırmaya meraklı veya çalışmaya zorunluysanız; genelde kampüsün alt taraflarına doğru solda kalan kütüphaneye gidersiniz. Kütüphanenin girişinde iki adet kocaman akvaryum karşılar sizi. Bugüne dek gördüklerinizden daha farklı olan bu akvaryumlar, suyla balıkla değil; şiirle doludur. Yani akmaz, kokmaz; temiz ve kurudur. Bir tane şiir çeker, gününüze renk katarak yolunuza devam edersiniz.
Kampusümüzde bulunan bu hoş detayı, Bilkent Edebiyat Toplululğu’na ve onun yaratıcı üyelerine borçluyuz. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru doğan bir fikir olan Şiir Akvaryumu, içinde Nazım’dan Hayyam’a; Edgar Alan Poe’dan Shakespeare’a ve Cahit Sıtkı’dan Cemal Süreya’ya dek geniş bir kültür yelpazesini barındırarak A binası girişinde günlük hayatın koşturmacasında boğulmuş insanları karşılıyordu tüm pırıltısıyla. Bu sene de yine aynı yerde bulunmasının yanı sıra, artan ilgi sayesinde kütüphane girişinde de kendine yer buldu. Peki Şiir Akvaryumu bu ilgiyi nasıl kazandı, akvaryumun bu denli sevilmesinin sebebi ne? Bence bunun iki cevabı var. Birincisi: ezber bozması. Sabaha dek uğraştığı projeyi tek kalemde çizen jürisine sinirlenen Güzel Sanatlar öğrencisi de, o konferanstan o seminere koşarken aklında ertesi günkü quizi düşünen Siyaset Bilimi öğrencisi de, stajlar arasında boğulan Endüstri Mühendisliği öğrencisi de bu kampusteki dişlinin bir parçası. Hepsi hemen hemen her gün kızgın, sinirli ve yorgun. Dolayısıyla bir başka sinir bozucu sınava çalışmak için geldikleri kütüphanede, Hayyam’ın dünyaya boşvermişliğiyle karşılaşmaları onları şaşırtıyor; Nazım’ın duyduğu aşkın derinliğinin farkına varmak onlara kendilerini sorgulatıyor. Yoğun kampus yaşamındaki öğrencinin keyfi Bir Garip Orhan Veli’nin neşesiyle yerine geliyor.
Şiir Akvaryumu’nun bu kadar tutulmasının ikinci sebebi ise, akvaryumun radyo mantığıyla çalışması. Nasıl bir radyo frekansını açtığınızda, hiç tanımadığınız veya bilmediğiniz bir kişinin sizden kilometrelerce ötede bir yerlerde tam da en sevdiğiniz şarkıyı çalması sizi heyecanlandırıyorsa; Şiir Akvaryumu da aynı şekilde insanı heyecanlandırıyor. Hiç tanımadığınız birinin, belki de sizin kendinizi tanımladığınız Cemal Süreya’dan iki dizeyi yazıp akvaryuma koyduğunu görmek sizi mutlu ediyor. Veyahut da o anki ruh halinizi anlatan bir Murathan Mungan okumak sizin kafanızı göğe doğru kaldırıp, “nasıl yani, biri beni mi izliyor?” diye sormanıza yol açıyor. Bu da akvaryumu daha çekici kılıyor. Akvaryumdan çektiğiniz şiiri cebinizde unutup hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkması ise tam bir sürpriz oluyor.
Şiir Akvaryumu tam da hedeflediği gibi insanların tebessüm etmesini sağlıyor. Bize bu olanağı sunan Bilkent Edebiyat Topluluğu bence takdiri fazlasıyla hak ediyor; çünkü bir çırpıda çekilip bitirilen şiirlerin boşalttığı akvaryumlar kolay dolmuyor. Şiirlerin seçilmesi, renkli kağıtlara yazılması ve akvaryuma doldurulması tahmin edilenden daha fazla çaba gerektiriyor ve bunu yakınmadan yapan Edebiyat Topluluğu harika bir iş çıkarıyor.
Bu kadar övgüden sonra, bir şiir çekip yazının sonuna koymamak olmaz:
Bardaktan seni içmek
Seni teneffüs etmek havada…
Dolaşmak, dolaşmak sana dönmek
Seni bulmak yuvada…
Yolumuzda aylar, yıllar
Basamak basamak…
Basamakların çıkamadığı yere
Kanatlarınla çıkmak…
Boşaltmak takvimden günleri
Günlerin üstünden yollara bakmak
Rüzgarla esmek, sularla akmak…
Baharı yollamak yollara
Alıkoymak bir nisanın tadını…
Dışarda herkes gibi seslenmek sana
Ve koynunda söylemek asıl adını…
İnanmak, inanmak, inanmak
Ninnilerle uyuyup, türkülerle uyanmak…
İnanmak / Arif Nihat Asya