Bilkent Üniversitesi Siyaset Platformu, 14 Mart Perşembe günü saat 12.40’ta, Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Süheyl Batum’u konuk etti. C Blok Amfi’de gerçekleştirilen söyleşiye katılım oldukça yoğundu. Konu başlığı ‘Yeni Anayasa’ olan konferans, yaklaşık 1.5 saat sürdü.
Süheyl Batum yeni anayasa hakkında bilgi ve görüşlerini aktarırken, üç konu başlığından yola çıktı. ‘Anayasayı neden yapıyoruz?‘, ‘Nasıl yapıyoruz?‘ ve ‘İçeriği ne olacak?‘ soruları üzerinde yoğunlaştı. Bu üçünün de birbirine bağlı olduğunu anlatan Batum, anayasayı neden yapıyoruz sorusunu, yeni bir anayasanın sadece bir darbe veya savaşa değil; bir ülkedeki ekonomik, siyasal ve sosyal koşulların değişmesine de bağlı olduğunu belirterek yanıtladı. Sistemin aynı kalıp sadece anayasanın değişmesinin de olanaklı olmadığını sözlerine ekledi. Nasıl yaparız sorusunu, anayasa yapma sürecinden ve anayasanın tarihinden bahsederek açıkladı. Anayasa vizyonunun, bir parlamentonun anayasayı yapıp referanduma sunmasına değil; daha yazım aşamasına geçilmeden önce sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, kamu kuruluşları ve bireylerin görüşlerinin alınmasına dayalı olması gerektiğinden ve çizdikleri yol haritasının bu yönde ilerlediğinden bahsetti. Anayasanın yazım aşamasında ise dört siyasal partinin oy birliğiyle anlaşıp her bir partinin olumlu mutabakatı ile oluşturulması gerektiğinden ve olumlu mutabakat olmadığı takdirde, maddelerde hiçbir değişiklik olmayacağı gibi ekleme ve çıkarma da yapılamayacağı yönünde olmasının ideal olacağını anlattı. İçerik olarak ise toplumda yaşayan her bir bireyin hangi dili konuşursa konuşsun, hangi dine, mezhebe veya etnik kökene mensup olursa ve hangi cinsiyet ve ırktan olursa olsun özgürlüğünün olması gerektiği yönünde konuştu. Bu özgürlüğün eşitlik temeline dayandırılması gerektiğini vurguladı.
Bunun yanı sıra, anadilde eğitimin Türkçe olması gerektiğini; ancak ana dillerin de öğretilmesi gerektiğini savundu. Son zamanlarda kavramların içinin boşaltıldığından ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısında, şu an insanların hak ve kişisel güvencelerinin olmadığından yakındı. Ayrıca anayasa düzenlenmesi için 8 ay gibi bir sürenin yeterli olmadığının altını çizdi.
Konferansın sonunda Siyaset Platformu üyeleriyle beraber oturup sohbet eden Batum, GazeteBilkent ekibinin de sorularını yanıtladı:
Anayasadan Türk milliyetçilik kavramının çıkarılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Neden son zamanlarda bu kadar gündemde sizce?
Türkiye’nin ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal sorunları var. Türkiye’de çok önemli çatışma alanları var. Otorite dengesi, tamamen özgürlük aleyhine bozulmuş bir vaziyette. Ancak darbe dönemlerinde görülebilecek ölçüde, insanların en temel özgürlükleri sınırlanıyor. Türkiye’nin yarattığı değerlere peşkeş çekilebiliyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda anayasa yaparken iki seçenek vardır: ya bu seçenekler üzerinde durup çatışma alanlarına çözümler üretirsin ya da bunları görmezden gelerek üzerini bir şalla örtmek istersin. Bu sorunların çözülmesini istemeyenler yapay sorunlar yaratıyorlar. Bunlardan bir tanesi de anayasadan Türk ibaresi çıkarılsın mı çıkarılmasın mı tartışması. 66. maddedeki, “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.” ibaresiyle etnik, ırksal, mezhepsel bir anlayış veya mana çıkartılıyorsa, o zaman bu anlayışı değiştirmek zorundayız. Bu sebeple vatandaşlık tanımında, vatandaşlığın dile, dine, ırka, etniğe, cinsiyete bağlı olmadığını açıkça yazalım; bu bağın hukuksal bir bağ olduğunu belirtelim istiyoruz. Sadece Türklük ifadesinin çıkartılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Hukuksal bağın temeli eşitlik ilkesidir ve Türk vatandaşlığıdır.
Anayasanın bu kadar sık değiştirilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye yıllardan beri bir anayasa macerası içinde yaşıyor. Anayasayı yaparken tek bir şey vardır, o da toplumsal bir yapının üstüne kurmak. Her anayasanın ve kuralın dayandığı bir toplumsal taban vardır. Bir toplumsal tabanın ise, ekonomik boyutu, ekonomik, kültürel, siyasal, hukuksal, ilişkileri, tarihsel yapısı ve gelenekleri vardır. Anayasayı bunları göz önüne alarak yaparsın. Var olan yapıyı, daha demokratik, daha katılımcı, daha ilerici, daha çağdaş bir hale evrilmesi için gerekli dinamik kanalları da sağlayarak geliştirirsin. Bunu yaptığın takdirde, o anayasalar uzun süre dayanabilir. Evrilen güçler o günkü yapıyı beğenmiyorsa ve anayasa bu koşullara uymuyorsa, çok sık değiştirirsin. 61 anayasası çok güzel bir anayasa olarak yapıldı; fakat ona şimdilerde aydınlar, ‘darbe anayasası’ diyor. Hâlbuki 61 anayasası toplumsal bir yapıyı demokratik katılımcı yapıyı evriltmek için getirilen bir anayasaydı. Sendikaları, sivil toplum örgütlerini, iktidarı denetleyen denge ve fren mekanizmalarını getirdi. Bundan sonraki anayasalarda, hiçbir şekilde o yapıyı daha da ileriye götürecek birtakım şeyler geliştirmedik. Sendikalardan korktuk ve 61’den sonra sendikaları daha kısıtlayacak düzenlemeler getirdik. Sivil toplum örgütlerine, iktidardan yanaysa sesini çıkartmasına izin verdiğimiz; değilse dövüp içeri attığımız kuruluşlar olarak baktık. Şimdi yeni bir anayasa yapacaksak, bu durumu gören ve daha iyi olması için o yönü geliştirmeye çalışılan bir anayasa yapılır ve o yapı daha kalıcı olur.
8 ayın kısıtlı bir süre olduğunu söylediniz, sizce yeni bir anayasanın düzenlenmesi için ne kadar bir zaman yeterli olur?
8 ay da yeterli olabilir. Ancak, böyle bir anayasa yapımı için 1 senenin üstünde bir süre gereklidir diye düşünüyorum. İlk önce bütün partilerin Türkiye’deki durumun farkına varıp bu toplumdan demokratik bir yapı nasıl yaratırız diye düşünmesi lazım. Örneğin, Avrupa’da kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ilk ülkelerden biriyiz denilen bir ülkede, şu anda kadınların katılımı utanç verici. Bunu görmezden gelerek anayasa yapıyorsak, bazı şeyleri yanlış yapıyoruz demektir. Bugün Türkiye’de insan güvencesi yok. İktidara bağlıysan güvencen var, onun dışında hiçbir güvencen yok. Bugün hangi parti iktidara gelirse gelsin, bu yapıyı değiştirmeden insanları güvenceleri olan bireyler haline getirmeden olmaz. İktidarı sınırlamayan bir anayasa dünyada yok. Bu, üç ilkeye dayanmalı: sınırlamak, güvenceler vermek ve sistemin içine dâhil etmek. Ortalama olarak 1,5 sene iyidir diye düşünüyorum. Ancak, dört farklı parti olduğu için zor.
Sizce Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en iyi anayasa hangisi?
Açık ara 1961 anayasası. 1921 anayasası, bu ülkenin işgal altındayken Ankara’da toplanan bir meclisin kendi iradesiyle yaptığı en önemli sivil anayasalardan biridir; ama savaş altında olduğu için kısıtlıdır. 1924 güzel bir anayasa; ama iktidarı sınırlama mekanizmalarına ve sosyal haklara yer verilmemiştir. Yoktu çünkü o dönemde. 1961 anayasası ise bunlara yer veren, toplumun fotoğrafını çeken ve çektiği fotoğrafı daha güzele ve daha katılıma evriltebilmek için gerekli dinamik araçları da içeren çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir anayasadır. Bu açıdan bana göre en güzel anayasa olduğunu söyleyebilirim.