Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2012 yılında mezun olan Ecem Altun, 2013 yılında Ankara Barosu’na kayıtlı avukatlık unvanını kazandı. 2014 yılında kendi ofisini açan Altun (EA Avukatlık ve Danışmanlık Bürosu) şu anda Ankara Barosu bünyesinde Ankara Barosu Hukuk Fakülteleri ile İletişim ve İşbirliği Kurulu’nun başkanlığını yürütmekle birlikte Çankaya Tüketici Hakem Heyetinde Baro Temsilcisi. Başkent Üniversitesi’nde Özel Hukuk Ana Bilim Dalı yüksek öğrenimine devam ederken İstanbul Üniversitesi Sosyoloji dalında ikinci lisans eğitimini sürdürüyor. Ecem Altun ayrıca bir Ankara Bar Review dergisi Editörler Kurulu üyesi. 30 kasımda gerçekleşecek Bilkent Life’ın düzenlediği Avukatlık 101 organizasyonunun en genç konuşmacısı…
GB: Merhabalar Ecem,önce klasik bir soruyla başlayalım. Neden hukuk fakültesi?
EA: Merhabalar, aslında isteyerek seçtiğimi söyleyemem, yani çocukluğumdan beri süregelen bir hayal değildi benim için. Ben hep sanata dair bir şeyler okumak istedim. Üniversite sınavına yoğun bir şekilde hazırlanmaktan çok özel yetenek sınavlarına hazırlanıyordum. Belki de bir “hukuk kariyeri planlamamadan” üniversite sınavına girmenin en keyifli yanlarından biri, belli bir puan beklentisi içerisinde olmamanız. Ben beklediğimden daha yüksek puan aldım. O an hangi bölümü okursam mutlu olurum diye düşündüm ve hukuku seçtim. Ancak sanatla hala iç içeyim yani hukuk okumak sanata olan ilgimi törpülemedi. Aksine, sevdiğim alanla ilgilenirken eş zamanlı olarak da kendimi içinde oldukça mutlu hissettiğim bir meslek sahibi oldum.
GB: Sanatla hukuku bir arada götürmek çok güzel gerçekten o zaman şunu sorayım, neden Bilkent Üniversitesi’ni seçtin?
EA: Bilkent’in insanların özverilerini karşılayan bir okul olduğunu düşünüyorum. Öte yandan çok zorlu aşamalardan geçiliyor, uykusuzluk, açlık, yorgunluk…Ben hukuk fakültesinin bir getirisi olan o ağır tempoyu birebir yaşayan bir öğrenciydim. Eğitimimi başarılı bir şekilde tamamlamak istiyordum ve okul dışında kendime bir alan yaratabileceğim bir hayat kalmıyordu. Fakat kampüs hayatı içerisinde sosyal hayata dair beklentilerimin de karşılanacağını bilerek girdim Bilkent’e. Bilkent’te kalite ve donanımın bir arada olduğunu düşünüyorum. Gerek nitelikli öğretim üyeleri, gerek nitelikli öğrencilerin varlığı her zaman köklü bir eğitimin habercisidir. Hukuk fakültesi bazında düşünürsek, yabancı dil kazanımını da düşünerek tercih ediyor öğrenciler. Gerçekten de Bilkent bana bir lisans eğitiminde ihtiyacım olan her kazanımı verdi, hatta her şeyin ötesinde bu okuldan beklediğimden daha çok şey alarak çıktığımı söylemem gerekir.
GB: Mezun olduktan hemen sonra ne yaptın?
EA: Ankara Barosu bünyesinde staj yapmaya başladım ama mezun olduğumdan beri Avukatlık yapmak istediğimi biliyordum. Bana göre avukatlık insanın kendi ofisinde birebir meşgul olması gereken bir meslek. Fakat bu mesleğin yürütülmesi bakımından mesleki çevre çok önemli bir yer tutuyor. Ben staj dönemimde yer aldığım sosyal mecralar sayesinde bu şu anki mesleki çevremi kazandım. Stajım biter bitmez de hemen ofisimi açtım.
GB: Ankara Barosu’ndaki staj dönemini anlatır mısın biraz?
EA: Avukat yanı stajı yanında, staj süresi boyunca Ankara Barosu’nda staj eğitimi alıyorsunuz. Bu vesileyle avukatlık mesleği ile zaten birebir tanışma fırsatı buluyorsunuz. Ben Ankara Barosu Eğitim Merkezi’ne dersler için gidip gelerek zaten bu baro çatısı altında mesleğimi yapma kararı almıştım. Sonra kültür-sanat alt kurulunun başkanlığına aday oldum. Kendime ayrılan sürede elimden geldiğince bu kurulun başkanlığını yürüttüm, bana destek olan arkadaşlarım da çok oldu. Stajyerlerle gidebileceğimiz senfoni orkestrası konserleri, tiyatro etkinlikleri, kültür turları düzenledik ve stajyerlerin yazıp oynadığı ‘Haybeden Didişiyoruz’ isimli bir tiyatro oyunu çıkarttık. Bu aşamada çok değerli dostlar kazandım, güzel tecrübeler edindim. Stajım tamamlanmadan hemen önce Ankara Barosu tarafından staj dönemime ilişkin verilen bir başarı ödülü aldım.
GB: Özel hayatınla bu yoğun okul-staj-meslek hayatını bir arada nasıl götürdün?
EA: Fakültede okuduğum yıllarda okul dışında vakit ayırdığım özel bir hayatım yok denecek kadar azdı ki bu en büyük pişmanlığımdır. Keşke öğrencilik yıllarının dinamiğini kaybetmeden, sosyal hayata tam bir adaptasyon sağlayabilseydim. Fakat mezun olur olmaz arayı kapattığımı düşünüyorum. Özellikle öğrencilikle avukatlık arasındaki staj süresini çok iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Arkadaşlarımla vakit geçirdim, sanatımla ilgilendim, sivil toplum kuruluşlarında aktif rol almaya başladım. Şu an yaklaşık bir yıldır ofisimle ilgileniyorum ama iş ve sosyal hayat dengesini çok iyi oturttuğumu düşünüyorum.
GB: Kendine ait bir ofisinin olması nasıl bir duygu?
EA: İnsanı bağımlılıktan ve zamansızlıktan kurtarıyor açıkçası. Şehir içinde veye şehir dışında katılmak istediğim eğitimlere ve panellere katılabiliyorum. Kendime hukuk ve çevre anlamında daha fazla yeti katmak için zaman harcayabiliyorum. Ama itiraf etmek lazım ki cesaret gerektiren bir iş ofis açmak. Belki bir avukatın yanında birkaç yıl ücretli çalışmanın katacağı tecrübeyi ve iş görme hızını, tek başıma olduğum ve sıfırdan başladığım için için daha uzun vadede kazanıyorum fakat her zaman iyi ki diyorum, iyi ki kendi ofisim var. İlgilendiğim alanlarda dava alabiliyorum, ilgilenmediğim bir alanda vakit harcamıyorum, yöneldiğim alanlarda kendimi geliştiriyorum ve zamanı daha planlı kontrol edebiliyorum. Bazen gündüz yerine akşamları ofise gelip çalışmam gerekiyor, fakat günlük planımı kendimce çizebildiğim için istediğim hiç bir şeyi kaçırmıyor, hayatı tüm yönleriyle yakalıyorum diye düşünüyorum. Her şeyin ötesinde devam ettiğim bir okulum var, iş ve okul ikisinin bir arada gidebilmesinin en büyük kolaylığıdır benim için serbest çalışmak.
GB: O zaman şunu soralım, böyle tecrübelerden sonra kendi okuluna konuşmacı olarak gelmek nasıl bir duygu?
EA: Benim için verdiği keyfin yanı sıra çok özel bir durum. Daha önce de çeşitli mecralarda belki yüzlerce kez konuşma yapma fırsatım oldu fakat mezun olduğum okulda, mesleği tanıtmak belki meslek idealini anlatmak aktarmak bambaşka bir duygu. Az bir zaman değil, beş yılım Bilkent’te geçti. Bir kaç yıl öncesine kadar aynı salonda dinleyici iken, şimdi konuşma yapmak için bulunuyor olacağım. Sevdiğim, uğruna zaman ve emek harcadığım mesleğin getirisi taze duyguları öğrencilerle paylaşmak, onur verici olacaktır benim için.
GB: Peki son olarak Bilkent Hukuk Fakültesi öğrencilerine ne önerirsin?
EA: Gerçekten avukatlık mesleğini yapmayı düşünüyorlarsa, henüz öğrencilik yıllarında bir avukatlık bürosunu tanımak amaçlı kısa stajlar yapmalarını öneririm. Bizim mesleğimiz bakımından teori ve pratik birbirinden tamamen farklı. Avukatlığın tüm detaylarını görmeleri lazım. Hukuk lisans eğitimi bizi tam anlamıyla mesleğe hazırlamıyor. Her şeyden önce kendilerini tanımaya yönelik adım atmaları ve doğru adımlarla doğru yerlere yönelmeleri gerekir. Öğrencilik yıllarını erken bulmasınlar ve mutlu olacakları kariyer planlamasını yapmaya başlasınlar. Bunun için de kendilerini iyi tanısınlar ve yönelmek istedikleri yol için zaman harcasınlar. Akademik yeniliklerin takibi bile bir hukuk öğrencisinin fazla zamanını alan bir konu biliyorum fakat mesleğe de eğilmeliler. Bir hukukçunun Mezun olduktan yönelebileceği meslek yelpazesi çok geniş ve hepsi farklı uzmanlık gerektiriyor. Bu yüzden gözlemlerine değer versinler. Ayrıca fakültedeki arkadaşlıklarını sağlam tutmalarını ve iletişim becerilerini geliştirmelerini öneririm. Mezun olduktan sonra bir çoğumuz aynı mesleği yapıyoruz ve hatta aynı baronun çatısı altında meslek uğruna uğraşlar veriyoruz. Sağlam arkadaşlıkların ilerinin potansiyel mesleki çevresinin bir halkası olduğunu unutmamak gerekir.
GB: Bu keyifli röportaj için çok teşekkürler.Daha fazlası için 30 Kasımda görüşmek üzere o zaman…
EA: Ben teşekkür ederim. Görüşmek üzere.
B
Yazı güzel ancak başlık çok başarısız.