30 Nisan Perşembe günü ASEM’in düzenlediği ve Bilkent Üniversitesi’nin MSSF konser salonunda ev sahipliği yaptığı Türkiye’de Hükümet Sistemi Tartışmaları ve Başbakanlık Modeli başlıklı sempozyuma Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da davetliydi.
Bir takım aksaklıklar nedeni ile etkinlik için görevlendirilmiş GazeteBilkent yazarlarının isimleri güvenlik görevlilerinin elindeki listeye eklenmediği için yarım saatten uzun bir süre İktisat binası ve MSSF arasındaki ring yolu barikat girişinde beklemek durumunda kaldık. Kapalı yollara ve oradan da konser salonuna yalnızca listede ismi olan öğrencilerin girişine izin verildi. Liste dışından ise MSSF öğrencilerinin ve bir takım hizmet araçlarının geçmesine ( Ambulans, Bilintur gibi) müsaade edilirken, MSSF öğrencisi olmayan ancak o binada ders alan öğrenciler geri çevrildi. Bu şekilde MSSF’de dersi olan bir öğrenci dersin akademisyeni ile telefonda bağlantı kurarak güvenlik görevlisini ikna etmeye uğraşırken, güvenlik görevlisinin yaptığı ise akademisyeni dersin iptali için ikna etmeye çabalamaktı.
Peki bu söz konusu liste nasıl oluştu?
Listenin bir kısmını Ak Parti gençlik kolları öğrencilerinin oluşturduğunu biliyoruz. Parti teşkilatındaki öğrenciler, “Böyle bir program var, isterseniz TC kimlik numaranızla isminizi yazdırabilirsiniz” diye arkadaşlarını haberdar ettiler. Konser salonuna girdiğimizde öğrendik ki bazı öğrenci kulüpleri de ayrı bir başvuru yaparak davetli listesine etkinliğe katılmayı arzu eden üyelerinin isimlerini yazdırmışlar. Bu durumdan bihaber birçok öğrenci, etkinliğe öğrenciler giremiyor mu, ben bu üniversitenin öğrencisiyim diyerek öğrenci kimliklerini güvenliğe gösterdiler ancak davetli listesinde olmadıkları gerekçesi ile içeri alınmadılar.
Salonda kimler vardı?
Cumhurbaşkanlığı personeli önlerde yerini almıştı. Ardından Başbakanlık personelleri için ayrılmış sıralar gelmekte idi. Bu iki kurumun personellerinin isimleri ve unvanları (Başbakanlık Personeli gibi) koltuklara yapıştırılmıştı. Ancak avukat olduğunu sonradan öğrendiğimiz birkaç sıra davetlinin koltuklarında yalnızca isimleri yazmakta idi, yani avukat unvanları yazılmamıştı yahut yazılmaya gerek duyulmamıştı. Bunun haricinde salonda Ak Parti gençlik teşkilatı üyesi öğrenciler, isimlerini yazdırmış öğrenciler, kendisine davetiye gönderilmiş akademisyenler (ki gönderilmeyenler talep etmiş olmalarına rağmen içeri alınmadılar) ve ASEM görevlileri vardı. ASEM görevlilerine de ev sahibi olmalarına rağmen özel bir alan ayrılmamış olması dikkatlerden kaçmadı. Tabiri caizse boş buldukları yerlere oturdular.
Açılış Konuşması Rektörden
Herkes az çok yerini bulup da salon dolunca çok erkenden salona gelmiş olan ve her şeyin yolunda gittiğinden emin olmuş olan Rektörümüz Sayın Abdullah Atalar açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet edildi. Times Higher Education (THE) haftalık dergisinin her yıl çıkardığı en iyi 50 yaşından küçük üniversiteler listesinde bu sene 31. sıradan 28’e yükseldiğimizden bahsetti. Bunun gibi bir kaç istatistik daha vererek üniversitemizin geliştiğini ve aynı zamanda Türkiye’deki birçok üniversitenin bu yönde geliştiğini çünkü üniversiteler arası rekabetin artması ile yapılan araştırma sayısının da arttığını ifade etti. Saygılarını sundu ve tüm katılımcılara “Hoş geldiniz” dedi.
Ardından Ankara Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (ASEM) Başkanı olan ve üniversitemizde öğretim görevlisi olan Mehmet Akif Kireççi kısa bir konuşma yaptı. Öncelikle bu sempozyumu neden düzenlediklerini açıkladı. Basında devam eden tartışmaların konuyu hukuki ve politik açılardan ele aldığının kendilerinin ise parlamenter sistem pratikleri ve yaşanan siyasi krizler üzerinden konuyu akademik açıdan ele almak istediklerinin ve bu amaçla bir sempozyum düzenlediklerinin altını çizdi. Tüm oturumların içerikleri ve konuşmacıları uzun bir program listesi şeklinde davetlilere dağıtılmıştı.
Kireççi sempozyumda şu sorunun yanıtının aranacağını söyledi: Parlamenter modelimiz ne ölçüde parlamenterdir ve kurumsal ve kuramsal mantığına bu sistemin ne kadar uygundur? Kireççi süreci tarihsel açıdan ele aldı ve şunları söyledi: “1924 Anayasası devlet başkanına büyük yetkiler veriyordu, parlamenter sistemdeki bağımsız Cumhurbaşkanı yoktu, kurucu rejim vardı… 1961, 1982 Anayasaları vesayet sistemini genişlettiler. Cumhurbaşkanlığı makamı vesayet mekanizmalarının en önemli unsurlarından biri haline getirildi ve burada bir sivilin olacağı hiç düşünülmedi muhtemelen. Güçlü bir demokrasi olsun diye yazılmadı bu Anayasalar… Halkımızın seçtiği bir cumhurbaşkanımız var ama sistemimiz hala parlamenter sistem mi? Sorgulanabilir.” Kireççiye göre çok büyük bir sistem sorunu ile karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanına güçlü yetkiler tanıyan vesayet Anayasası, iki seçilmiş taraf içermeye yani hem Cumhurbaşkanı hem meclisin seçilmiş olmasına uygun değil.
Kireççi son olarak şöyle konuştu: “Eğer Türkiye bir model üretecekse bundan korkmamalı. Bu model alaturka bir model olacak değil. Raporumuzdaki en ileri demokratik ülkelerdeki standartlarda olacak, insan odaklı olacak, dışarıdan ve içeriden vesayete izin vermeyecek, milli irade filtrelenmeyecek.” ASEM başkanı özgürlükçü ancak güvenlik ve kontrolü güçlü olacak bir sistemin ideal olacağını da belirtti ve sözlerini noktaladı.
Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kürsüye davet edildi. Böyle bir sempozyum hazırlandığı için teşekkür eden Erdoğan yaklaşık yarım saatlik bir konuşma yaptı. Konuşmanın ayrıntılarını eleştirel bir bakış açısı ile politika birimi yazarlarımız muhakkak sizlere sunacaktır. Bu nedenle bu yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını ayrıntılara inmeden, göze çarpan başlıklar şeklinde ele alacağım. Ayrıca konuşmanın tamamını bu linkten de dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=PrWqZzJdJgE&feature=share
Cumhurbaşkanı konuşmasını yaptıktan sonra ilk oturum son buldu. Öğrenciler ve onların arkasında yer bulan basın mensupları MSSF çıkışı ile kapıda bekleyen Cumhurbaşkanlığı makam arabası arasındaki kaldırımda bir süre Erdoğan’ı bekledi. Yaklaşık yarım saat sonra binadan çıkan Cumhurbaşkanı öğrencilerin talebi üzerine onlarla fotoğraf çektirdi ve Üniversiteden ayrıldı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması esnasında aldığım kısa notlar şu şekilde olup, birebir kendisinin cümlelerinin alınması değil farklı ve benzer sözcüklerle ifade edilişidir:
İki kavram önemlidir: Siyasal meşruiyet ve siyasal istikrar. Siyasal meşruiyet düzenlemelerle siyasal istikrar ise güçler ayrılığı ile günümüzdeki durumunu aldı. Meşruiyet ve istikrar bağlantısının kopması diktatörlüklere neden oldu.
Başkanlık sistemi ve parlamenter sistem toplumun refahı için önemli olan demokrasi uygulamalarının tezahürüdür. Hiçbir ülkede isimleri aynı olsa da bu sistemler aynı değildir. Siyasal sistem tercihi ve uygulamaları, ülkelerin kendine özgü tarihsel sosyal geçmişleri, güncel ihtiyaçları, çevresel faktörlere bağlı olarak değişmekte.
Bu sistemler nasıl çalışıyor ve getirisi, götürüsü nedir? Ülkemiz için geleceğe yönelik ideal sistem nedir? ABD, İngiltere ve Fransa’dan çıkmış modeller bu ülkelerin kendi şartlarının ürünüdür. Bunlar üzerinden yapılan modellendirmeler birebir her ülkeye uymaz. Her ülke kendi durumuna uygun özgün bir sistem oluşturmalı. Dünyada kaç başkanlık sistemi uygulayan ülke varsa o kadar başkanlık sistemi, ne kadar parlamenter sistemi uygulayan devlet var ise o kadar parlamenter sistem vardır. Tüm bu sistemler krize girmiş, mali sıkıntılar yaşamışlardır. Kendini gelişen şartlara göre değiştirmeyen, güncellenmeyen sistemler bu krizi yaşamaya mahkumdur. Yaşanan her kriz bir yeniden yapılanmanın ve reformun da kapısını açar.
Ülkemizin geleceği için ideal olan ne ise onu yapabilmek ve uygulayabilmek siyasetçilerin görevidir. Türkiye’de uzun zamandır parlamenter sistem var ama bu süreçteki krizler istikrarın sorgulanmasına, sistemin sorgulanmasına ve alternatif arayışlara neden oldu. Ülkemiz çok partili sisteme geçildiğinden beri sık sık istikrar sorunları yaşandı. İstikrar ve Güven bizim sihirli sözcüklerimizdir. Bugünkü gücü bu ikisine borçluyuz.
Biz başkanlık sitemini kaybedenin mecburen gittiği sistemden çıkış yolu olarak sunuyoruz. Devlet işleyişinin her anında yapısal değişikliklere ihtiyaç var reforma ihtiyaç var. Her parti bundan yakınıyor. Seçimler yolu ile ülkeyi yönetme yetkisini devralan siyasal sistem bu değişimi yapmalı. Ama değişim de buradan başlamalı. Kendi sorunlarını çözemeyen siyasal sistem değişmelidir ki devlet yapılanması köklü olarak değişebilsin. Değişim karşısında olan bir organ ile kurumları nasıl değiştireceğiz?!
Türkiye Cumhuriyeti arkasında %52’lik halk desteğini almış bir CB ile sistem değişikliğine en uygun zamandadır… Bu sistem ABD kopyası olmayacak, Afrika ve Asya’daki diktatörlükler gibi de olmayacak. Bu sistem Türkiye’ye özgü olacak. Arının balı her çiçekten alması gibi olacak ve bize çok farklı bir balı tattıracak. Bunu yapabilecek beyin gücüne sahibiz. Türkiye’nin tarihi, sosyal ve kültürel geçmişine ve ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş bir sistem oluşturulacak.
Bülent Hide
Tebrik ediyorum. Okurken büyük zevk aldım. Çok lezzetli idi tabiri caiz ise. Bu yazı bir çok gazetede yazarım diye geçinenlere örnek olacak bir yazı. Bir haber. Bir aktarma. Hiç katkı yok. Doğal.
İrem Abul
Teşekkür ederim. Yorumunuzu beni çok mutlu etti. Kampüs birimi olarak bu tür “haber” yazılarını objektif bir şekilde okuyucuya sunmak için elimizden geldiğince çaba sarf ediyoruz.