GazeteBilkent Kampüs Birimi olarak bir süredir gerçekleştirdiğimiz “Değişim Öğrencileri ile Röportajlar” haberlerimizin bu bölümünde, Erasmus başvurularının bitmesine 1 haftadan az zaman kalmışken bizzat gitmiş birisinden tavsiye almak istemez miydiniz?
GB: Merhabalar. Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Merhabalar, ben Doğukan Taylan Erdoğan. Uluslararası İlişkiler son sınıf öğrencisiyim. Ayrıca eski bir GazeteBilkent Politika birimi yazarıyım da. Türkiye’nin iç siyaseti ve uluslararası diplomasi bölümümün de getirdiği bir ilgi alanı olsa da, bu konularda okumayı ve kendi çapımda araştırma yapıp not tutmayı severim. Seyahat etmek, hatta gerekirse kendi başıma uzaklara gidip yeni yerler keşfetmek de en hoşuma giden şeylerden biri bu hayatta. Ayrıca liseden beri dövüş sporları yapmak ve bu konuda kendimi geliştirmek benim için bir tutku niteliğinde adeta.
GB: Değişim Programı ile hangi ülkeye gittiniz? Bu ülkeyi tercih etmenizin özel bir sebebi var mıydı?
Fransa’nın Lille şehrine gittim. Gideceğim üniversitenin internet sitesine ve şehrin coğrafi konumuna baktığımda aslında Lille’nin Batı Avrupa’da pek çok şehrin geçiş noktasında olan bir öğrenci şehri olduğunu gördüm. Elbette ki Fransızcamı geliştirip ikinci ve iyi bildiğim bir dile sahip olmak da ana motivasyonlarımdan biriydi.
GB: Seçtiğiniz bu ülkenin beklentilerinizi karşıladığını söyleyebilir miyiz?
Yeni bir dil olarak Fransızcamı geliştirmeye çalıştım. Benden farklı düşünen, farklı geçmişlere ve hayat tarzlarına sahip pek çok insan tanıdım ve onlardan pek çok şey öğrendim. Gezdiğim ülkeler sayesinde öncelikle kendime, daha sonra dünyaya bakış açımın bile yavaş yavaş değişmeye başladığını söyleyebilirim. Uzun lafın kısası, diyebilirim ki evet bu kadarını ben bile beklemiyordum.
GB: Gittiğiniz ülkede herhangi bir uyum sorunu yaşadınız mı?
İlk gittiğim zamanlarda dil konusunda ve insanlarla anlaşma konusunda sıkıntılar yaşadım. Fransa’da İngilizce ile ilgili problemlerin bir efsane olmadığını bizzat gördüm. Zamanla ve Fransızcamı ilerletmemle bunu aşmaya çalıştım elbette. Bazen de Türk-Arap-Berberi farkını bilmeyip beni orada yaşayan bir Cezayirli gibi gören insanlara da bu durumu yanlış anlaşılmalara sebep olmaması için açıklamak durumunda kaldım. Bu küçük şeylerin dışında bir sorunum olmadı.
GB: Program süresince ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Okulumdan kabul mektubum gelmesi uzun zaman aldı ve can sıkan bir süreçti. Farklı bir dil, farklı bir kültür ve farklı bir ülke elbette ki küçük sıkıntılar getirse de, çok büyük bir zorlukla karşılaşmadım.
GB: Bu süreç içinde yaşadığınız en ilginç anı neydi?
Haziran ayının sonunda okulum ve ders yüküm bitmişti. Harita ve internetin yardımıyla kendime bir rota çizip tek başıma İnterrail ile Avrupa’yı gezmeye karar vermiştim. Lille’den başlayıp Brüksel Berlin hattını takip ederek Orta Avrupa’yı ve İtalya’yı gezdim. Yaklaşık iki hafta içerisinde yorucu da olsa pek çok yer gördüm. Şunu da fark ettim ki aslında yalnız çıksam da yolculuğum boyunca tanıştığım pek çok insan sayesinde pek de yalnız kalmadım. En son tekrar Fransa’ya dönerek yolculuğumu tamamladım. Benim için hem ilginç, hem öğretici hem de harika bir anıydı.
GB: Gittiğiniz ülkedeki eğitimi Türkiye’deki eğitim ile karşılaştıracak olursanız, neler söyleyebilirsiniz?
Elbette ki iki ülkenin de eğitim tarzlarında, geleneklerinde ve düzeylerinde farklılıklar olması doğal. Ülke eğitiminden daha çok gittiğim okulun eğitimi ile ilgili bilgi verip karşılaştırmayı bunun üzerinden yapsam daha doğru olur sanırım. Université Catholique de Lille yani gittiğim okulda Uluslararası İlişkiler bölümü yeni kurulmuştu ve tecrübesizliğin getirdiği aksaklıklar yaşanıyordu. Eğitim olarak ise öğrenci odaklı olmaktan çok öğretmen odaklı oldukları ve derste fikir paylaşıp tartışmak yerine hoca tarafından verilenlerle yetinildiğini gördüğümde kendi okulumun eğitimini daha yerinde buldum.
GB: Yaşadığınız bu tecrübe hayatınıza ne kattı?
İnsan kendini insanda tanıyor gerçekten. Kendimi de dünyayı da daha iyi tanıyıp anladığımı gördüm bu tecrübe ile. Bu kadar uzun bir zaman diliminde ailemden, sevdiklerimden ve ülkemden ayrı kalmamıştım. Bunun getirdiği sorumlulukları, zorlukları, deneyimleri ve özgürlüğü daha iyi görüp yaşadım. Gerçekten biraz daha büyüdüğümü hissettim bu dönem içinde.
GB: Eğer tekrar bu programa katılacak olsaydınız, yine aynı ülkeyi tercih eder miydiniz?
Aslında tercihlerim arasında Madrid-İspanya da vardı ancak Lille yerine Paris’te bu süreyi geçirmeyi tercih edebilirdim.
GB: Son olarak, gittiğiniz ülkeyi tercih etmeyi düşünenlere ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Fransa öncelikle diğer Avrupa ülkelerinden de değişik bir ülke; dil, kültür, hayatın yaşanışı ve insanların hayata bakışı açısından. Fransızca az buçuk da olsa bilmeleri güzel olur en azından hayatları kolaylaşır buraya giden insanların. Fransızlar rahat bir millet, eğer kendinizi kolay adapte edebileceğinizi düşünüyor ve yeniliklerden zevk alırım diyorsanız tavsiye ederim. Son olarak Paris’i yaşamadan ve özellikle gece büyük bir tepe üstünden şehri izlemeden Türkiye’ye dönmeyin derim.
GB: Deneyimlerini bizimle paylaştığın bu değerli röportaj için çok teşekkür ederiz. Umarım Erasmus’a gidecek arkadaşların aklındaki bir çok soruya cevap verebilmişizdir.
Ben teşekkür ederim. Umarım yardımcı olabilmişimdir.