Geçtiğimiz günlerde, MEC’in düzenlemiş olduğu güncel ve hassas bir konuyu tartışan panele katılma şansı buldum. 10 Aralık Pazartesi günü Bilkentliler, Beste Uyar, Bülent Peker, Halime Güner ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Resmi Başkanı Canan Güllü ile beraber kadın haklarını tartıştı. Dikkatimi çeken ilk şey, tüm salonun kadınlı erkekli dolu oluşuydu. Aslında gün, konuşulan tarihle çok bağlantılıydı. O gün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yıldönümüydü ve konu “Kadının İnsan Hakları” ydı.
İlk olarak kadınların çalışma hayatındaki yeri tartışıldı. Bu konu yüzdeliğe vurulduğunda, günümüzde bu oranın yüzde yirmi bire düştüğü belirtildi. Avrupa’nın bu konuda geldiği nokta ile Türkiye’nin durumu karşılaştırıldı. Ayrıca, tarih içinde kadınların yaptığı mücadelenin önemi üzerinde duruldu.
İkinci olarak, hizmet sektöründe çalışan kadınların yüzleştikleri zor koşullar gözler önüne serildi. Kadınların çoğunlukla tekstil gibi vasıf gerektirmeyen sektörlerde çalıştığı; önleri kesildikleri için her yerde çalışamadıkları ve bu kesilmelerin yasalarla çözülmesi gerektiği vurgulandı. Türkiye’de yargıç ve kaymakam olmak isteyen kadınların, birtakım engellerle karşılaşarak yıldırıldıkları ifade edildi. Bu noktada Türkiye’de tek kadın kaymakam olan Yalova kaymakamı örnek gösterildi. Türkiye’de her on kadından sadece ikisinin çalıştığı belirtildi.
Kadınların siyasetteki yeri de tartışılan konular arasındaydı. Bu konunun geçmişinin yedinci yüzyıla dayanmakta olduğu ve Osmanlı’da neredeyse tüm dernekleri kadınların yönettiği ifade edildi. Günümüzde kadınların neden daha çok mecliste yer almadığı sorgulandı.
Son olarak kadına yapılan şiddet, kadınların iş yerlerinde yaşadıkları istismarlar; konuşmacıların kendi hayatlarında yaşadıkları veya tanık oldukları tecrübeler üzerinden konuşuldu. Bir kadın olarak, yapılan tüm bu tartışmalar sonunda; Türkiye’de kadınların uğradıkları haksızlıkları engellemek için harcanan çabanın, haksızlıkların üzerinin kapatılma çabasından çok daha az olduğunu gördüm. Dinleyicilerin sorularından, kadınların maruz kaldığı haksızlıkları sadece kadınların değil; azınlıkta da olsa erkeklerin de fark etmesi beni mutlu etti. Kadınların doğaları gereği çok iyi örgütlenebilmeleri nedeniyle, yaşadıkları ağır tecrübeler karşısında dik durmaları, seslerini çıkarmaktan korkmamaları; hatta tüm haksızlıkları bas bas bağırıp bunlar için çözüm yolları bulmaları gerektiğini anladım.