“1492: Conquest of Paradise”, “Gladiator”, “Kingdom of Heaven” ve son olarak “Robin Hood”. Tarihi epiklerle adı özdeşleşen Ridley Scott, 90 sonrası nesil için de çoğunlukla bu isimlerle anılmıştır. Üstün sinematografisi ile detay takıntısı bir araya gelince ortaya çıkan görsel ziyafetlerin de ona yüksek gişe başarısı olarak geri döndüğü bir gerçek. Tabii bunlardan ibaret değil İngiliz asıllı yönetmenin filmografisi; “Hannibal”, “Black Hawk Down” ve “Matchstick Men” gibi nispeten daha ana akım üretilerinin dışında aynı zamanda kült filmler “Legend”, “American Gangster” ve daha birçoğu da onun elinde çıkma. Peki bu listelemenin amacı ne? Bir anomaliye dikkat çekmek elbette, zira bunca bol yıldızlı prodüksiyona rağmen kendisi halen pek de ana akıma dahil edilemeyen iki efsanenin yönetmeni olarak zihinlere kazınmış durumda; sözü edilen elbette “Alien” ve “Blade Runner”.
1979’da “Alien” beyaz perdedeki metamorfozuyla bilim-kurgu külliyatına kopkoyu bir dehşet olarak girmişti. Eksantrik çizer H. R. Giger’ın biyo-mekanik kaotizmini kendine atmosfer olarak seçen öyküde, Londra Sanatlar Akademisinden çıkma olan Scott da doğrudan her bir sahneyi tek tek taslak defterine çizerek önceden oluşturmuştu. Uzayın mutlak boşluğuna tezat olarak mekiğin yarattığı klostrofobi ile birleşen yabancının korkusu alışılmadık bir kurgu-gerilimle sonuçlanmıştı. İki görsel dehanın ortak yaratıcılıklarının sonucu ortaya çıkan bu şey, bu türde yeni karşılaşılan güçlü kadın (Ripley) protagonisti ve o zaman kadar görülmemiş özel efektlerle de desteklenince Alien sinemada –tüm eleştirmenlerin olumsuzlamasına karşın- bir kült olarak patladı.
’79 çıkışlı Alien fragmanı:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=bEVY_lonKf4&w=420&h=315]
Öte yandan Scott hızını alamamıştı ki üç yıl sonra 1982’de sinema tarihinin klasikleri arasına girecek olan Blade Runner’ı çekti. Philip K. Dick’in sarsıcı anlatısı “Do Androids Dream of Electric Sheep?” (Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?) üzerine konuşlanan filmde Scott yanına bu sefer bir başka dehayı, ünlü yunan “new-age” besteci Vangelis’i almıştı. İnsanı insan yapan şeyin ne olduğunu soran öykünün felsefi yoğunluğu, ışık ve renk oyunlarının mükemmel olarak kullanıldığı melankolik sahneleri, film-noir üslubu ve muhtemelen Vangelis diskografisindeki en özgün çalışma olan filmin soundtracki ile birleşince bir başyapıt kaçınılmaz hale gelmişti. Ancak bu sefer filmi olumsuzlayan sadece eleştirmenler de değildi, gişede de büyük hezimete uğradı Blade Runner. Ne enteresandır ki bugün aynı eleştirmenler tarafından bir klasik olarak anılmakta, bilim-kurgu ve film-noir severler tarafından da adeta tapılmakta.
2007 çıkışlı Final Cut versiyonunun fragmanı:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=s9F0bwZXdeY&w=560&h=315]
İşte Ridley Scott, başarılı tarihi epikleriyle değil zamanının çok ötesindeki bu iki özgün yaratısıyla yönetmenliğini kültleştirmişti.
Şimdiyse –artık eskiyi unutmuş görünen ve dönmesi de beklenmeyen- Scott, kısa bir süre önce herkesi şaşırtarak yeni projesini duyurdu: “Prometheus”. Ve evet, yeni bir Alien filmi. İlk filmdeki olayların öncesini anlatacak olan ve hikayeyenin doğuşuna denk düşen Prometheus için şu anda, (Promethues mitini bilenler için de anlaşılabileceği gibi) insanoğlunun kökenini arayan bir araştırma ekibini canlandıracak olan Charlize Theron, Michael Fassbander, Patrick Wilson ve Guy Pierce gibi önemli isimlerin rol alacağı bilgisi ve kısa bir fragmandan başka çok da bir şey yok. Ancak bu bile fanları çıldırtmaya ve hikayede değinilecek olası mevzuların speküle edilmesine yetmekte. Filmin Haziran 2012’de gösterime girmesi büyük bir olasılık.
İşte internete düşen ilk görüntüler:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=sftuxbvGwiU&w=560&h=315]
Diğer bir –belki de daha- önemli söylenti ise Scott’ın Blade Runner’ın devamı üzerine çalışmaya başladığı. Bu gelişme hayranları şaşırtsa da Prometheus ile yaşanan sevinç dalgasının bir benzerini bu durumda görebilmek mümkün değil. Blade Runner sevenlerinde çok daha yoğun duygusal yeri olan bir yapıt. Dolayısıyla çekinceler adının vasat bir devam filmiyle kirletilmemesi yönünde birleşiyor. Ancak zaten şu an için, Harrison Ford’un (filmin ana karakteriyle özdeşleşen başrolü, öyle ki afişinde bile “Harrison Ford is the Balde Runner” diye geçmektedir) rol almayacağı dışında ortada hiçbir bilgi yok. Bu sebeple bekleyişin daha da sıkıntılı hale geldiği söylenebilir.
Peki ya bunların üstüne daha ne eklenebilir? Şimdi sakin olun, ama Ridley Scott’ın üzerine eğilmeyi planladığı bir diğer proje ise 20. yüzyılın en önde gelen vizyonerlerinden Aldous Huxley‘in distopik başyapıtı “Brave New World” (Cesur Yeni Dünya). Evet, düşüncesi bile heyecan verici, ancak yönetmenin birkaç değindirmesinin dışında maalesef -bu çalışma için de- başka hiçbir bilgi yok.
Benim de aralarında bulunduğum bir kesim için tüm bu gelişmeler Ridley Scott’ın “özüne” döndüğü şeklinde yorumlanmak isteniyor. Yine de bunun için henüz çok erken. Önümüzdeki bir kaç yılı ise kendi adıma merakla beklemekteyim.