Size birkaç cinperi yalanı fısıldamadan önce, bana bu yalanları anlatan Mine Söğüt’ü takdim etmek isterim. Yalan dedim diye hemen kötü gözle bakılmasını istemem kendilerine, aksine daha önce el sürmeyip, göz gezdirmediğim bir üsluba, diyarlara taşıdı beni.
‘Beş Sevim Apartmanı: Rüya Tabirli Cinperi Yalanları’nı alır almaz, yazarı Mine Söğüt’ü çok merak edip; internetten hemen resimlerine baktım. Kara kalem çekilmiş iri, kara gözleri, rastalı saçları ve keskin yüz hatlarıyla bu masalsı romanın yazarı değil de sanki bir karakteri sanırsınız onu. Beş Sevim Apartmanı dışında; ‘Adalet Cimcoz – Bir Yaşamöyküsü Denemesi’, ‘Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey’ ve ‘Deli Kadın Hikâyeleri’ isimli kitapları da bulunan yazarın Deli Kadın Hikâyeleri kitabından yazıp yönettiği ‘Sinekler Sevişirken’ isimli bir de oyunu var.
“Bazı kullarına rüyalar aracılığıyla birtakım sırlar ilham eden yaratıcıya şükürler olsun…” diye başlıyor roman ve Beş Sevim Apartmanı’nın beşi beşinden cinli perili beş hikâyesi, beş pencerenin ardına uzanarak anlatılmaya başlanıyor. Bir de Doktor Samimi var onu unutmak olmaz, bir de Pürtelaş Sokağının kedileri…
Şizofreniyi alışılmadık bir üslupla, masalsı diyarlara taşıyan roman, olayları şizofrenlerin gözünden ve gerçek olarak iki yönüyle anlatıp her şekilde sizi ters düz ediyor. 127 sayfacık kitabın sonunu deli açlığıyla merak etsem de bir korkak tavuk olarak o kadar hızlı okuyamadım. Her bölümün sonunda hayretler, şaşkınlıklar geçirirken biraz korku, biraz üzüntü de taşıdım (bolca korku, çokça korku). Yine de kitabı bitirdiğimde en son sayfasında bile beni en ters köşeye fırlatıverdi Beş Sevim Apartmanı.
Yüksek tavsiyelerimle, iyi okumalar dilerim…
Şeytanın en büyük silahı neydi?
İnsanları olmadığına inandırmak.
İnsanların en güçlü kalkanı neydi?
Şeytanın olmadığına inanmak.
Bu paradoksun içinde kaybolmamak mümkün müydü? (sayfa 124)