11 yıldır süren Efes Pilsen One Love Müzik Festivali’nde bu yıl beni çok heyecanlandıran isimler olduğu için, yaz okulunu, ödev ve sınav stresini bırakıp 2 günlük bir müzik kaçamağı için kendimi İstanbul’a attım. Festival, farklı tarzlarda müzik yapan onlarca sanatçı ve grubu bir araya getiren; hem ana akım hem alternatif müzik sevenlere, yeni müziklerle tanışma imkanı veren biz organizasyon. Ana sahnede büyük grup ve sanatçılar çıkarken, festival alanının diğer ucunda kurulan alternatif sahnede gün boyunca punktan Balkan müziğine uzanan, adeta “festival içinde festival” yaşanıyor. Festival atmosferi, herhangi bir müzik konserinden çok daha farklı ve zengin olduğu için, gelenleri doyurmayı başarıyor. Yani bir zamanlar öyleydi.
Bu yıl, 1 saat kapıda bekletildikten sonra içeri girebildikleri an, festivale yıllardır adını veren Efes Pilsen’in satış yapmayacağını öğrenen kalabalık, tabiî ki festival ruhunu o an kaybetti. Ana sahne ve alternatif sahnede gün boyu sahne alan gruplar ve şarkıcılar da, sahne önüne en fazla üç sıra izleyici toplayabildi. “Sırada kim var?” ya da “Şu grup çok iyi çalmadı mı?” yerine, “Böyle rezillik olur mu?” sorusu, festivalin ilk gününde en çok ses bulan soru oldu.
Ankara’dan kalkıp İstanbul’a gitmemin tek sebebi, Türkiye’de sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen müzik festivallerinden belki de en eğlencelisi olan Efes One Love’ın ruhunu yaşayabilme isteğimdi. Zaten bira sevmeyen biri olarak, bu yasağın eğlenmeme mani olmasına izin vermeme kararı alsam da; bu tarz festivallerde sahneye çıkan isimler kadar, onları dinleyen insanların coşkusunun da ne kadar önemli olduğunu, kötü bir deneyim sonunda anlamış oldum. Tüm gün, bulabildiğimiz bir ağaç gölgesi altında somurtarak oturduk ve sahneye çıkan müzisyenler için üzüldük.
Benim ve pek çok festival izleyicisi için, günün en önemli ve festival ruhunu yaşatan anı Damien Rice’ın bir kot bir tişörtle sahnede belirip enstrümanlarını kendi kendine akort ettiği andı. Sahne önündeki tenhalığın sayesinde, bu müthiş müzik adamını en önden izleyebilme fırsatı yakaladım. Gün boyunca gölgede uzanan insanlar, birer birer Damien Rice’ı görmek için sahne önüne geldi. Rice, provasını bitirdikten sonra içeri geçip sırasını bekledi. Şu ana kadar gördüğüm en içten, en mütevazı ve sahnesine ve şarkılarına en hâkim müzisyenlerden biriydi Rice. İzleyicisi ne istediyse çaldı, süresi bitene kadar şarkı söylemeye devam etti. Alkışlandıkça utandı, o da seyircisini alkışladı; belki de, üzerine ölü toprağı serpilen bu seyirci onu yüzüstü bırakmadığı için.
Günün ikinci müzik anı, alternatif sahnede izleme fırsatı bulduğumuz Korhan Futacı ve Kara Orkestra tarafından yaratılan kısa ama büyülü performanstı. Korhan Futacı ve Kara Orkestra, belki organizasyona tepkilerinden belki de onların baskıları yüzünden provayı performans sürelerinden bile uzun tuttular. Gecenin son performansının, bütün günün yaşadığımız can sıkıntısını unutturmak için Korhan Futacı ve ekibinden çok şey beklemiş olsak da, onlar altı şarkı çalıp –süreleri bitince-sahneyi terk etmek zorunda kaldı.
11 yıldır devam eden festivali bu yıl izlemeye gidenler, Birinci –coşkusuz, ruhsuz, hem isminde hem festival alanında Efessiz– One Love Müzik (?) Festivali’ni izleme şansı(!) ve yıllar boyunca homurdanabilecek bir konu buldu, ben de bu gecenin bana kazandırdıklarının yanında Damien Rice ve Korhan Futacı ve Kara Orkestra’yı canlı izleyebilme fırsatını kendime kâr bilerek, ikinci gün biletim olmasına rağmen, bir daha Eyüp’teki bu bir garip festival alanına adım atmama yemini ettim.