Farklı ve özgün bir oyuna ne dersiniz? Bir iş görüşmesine gelen dört farklı adayın aynı oda içinde elenmelerine tanık olmak istemez misiniz? Ki bu dört kişi çok da uygulanmayan bir metotla birbirlerini elemek durumunda kalırlarsa sonuç ne olur? İspanyol yazar Jordi Galceran’ın kaleme aldığı, çevirisini Zerrin Yanıkkaya’nın yaptığı “Metot” bu soruları yanıtlama peşinde. Semaver Kumpanya’nın sahneye koyduğu oyunda Serkan Keskin, Sarp Aydınoğlu, Sezin Bozacı ve Mustafa Kırantepe rol alıyorlar. Birbirleri hakkında bilgileri olmayan, ya da sınırlı bilgiye sahip bu dört insanın hırsları, öfkeleri ve arzuları iki buçuk saatlik bir oyunla gözler önüne seriliyor. İş hayatının dayatmalarıyla birlikte kızışan rekabet insan üstü boyutlara çıkarken kimin bu savaşı kazanacağından çok, neler yapabileceği önemli bir soru olarak karşımızda çıkıyor.
Uzun yıllardır televizyona aşina bir isim olmasına rağmen Leyla ile Mecnun’un İsmail abisi olarak hayatlarımıza giren ve orada sağlam bir yer edinen Serkan Keskin Metot’ta oldukça farklı bir karaktere bürünüyor. Sahnede parlayan ışığı ekibe yansıyor ve ışık seli halinde seyirciye geçiyor enerji. Temponun hiç düşmediği bu psikolojik gerilimde çok fazla güldüğünüz, çok fazla düşündüğünüz ve çok fazla “yok artık” dediğiniz şeyler yaşanıyor. Bir masa, birkaç sandalye, her yeni görevde açılan çekmece, içinden çıkan renkli zarflar, kimi isimsiz kimiyse direk adlı gelen mektuplar ve komutlar… Görüşmenin en önemli maddesiyse odadan her nolursa olsun çıkmamak, çıkan olursa elendiğini kabul ediyor. Bu da zaman zaman sözsel şiddetin artmasına, insanın zayıf yanlarının ortaya çıkmasına ve fiziksel şiddete sebep oluyor.
Tek perdelik oyun iki buçuk saat boyunca seyirciyi avucuna alıyor ve hikayenin içine hapsediyor. Oyunun sürprizlerle dolu olması ise bir başka heyecan yaratıyor. Tam bir yargıya varıldığında farklı bir durum ortaya çıkıyor ve düşündükleriniz tersine işliyor. “Aranızdan birisi bu firmada çalışıyor, insan kaynakları psikoloğu olarak ve sizin göreviniz o kişiyi bulmak.” olarak belirlenen ilk görevle başlayan yarış, panoya yansıyan kronometreyle ilk ivmesini yapıyor. Metot oyunculukların çok uyumlu olduğu, konunun günümüzü yansıttığı, iş hayatının zalim yanını gösteren, izlerken zamanı durdurmak istediğiniz bir oyun. Güldüğünüz şeyi düşündüğünüz, düşündüğünüz şeye güldüğünüz bir gerçeklik dönüyor sahnede bu dörtlü arasında. Birbirleri hakkında açık bulmaya uğraşan dört yabancı, sona yaklaştıkça farklı şeyler vaat eden oyun, ışıklar yandığında bile sonucun bilmecesine ulaşmaya çabaladığınızı hissettiriyorlar size. Bu Metot’u yaşamak isterseniz ya İstanbul’a yolunuzu düşürmeniz ya da Semaver Kumpanya’nın bir daha ki Ankara çıkartmasını takip etmeniz gerek.
Bu hafta sonu Ankara’ya konuk olan Metot, Ertan Gösteri Merkez’inde sahnelendi. Yaklaşık 240 kişilik salonda boş koltuk yoktu Cumartesi akşamı. Bu oyunla birlikte Ertan Gösteri Merkez’ini tanımış oldum. Tiyatro eğitimden, müzik kurslarına, dans derslerine ve güzel konuşma (diksiyon) eğitimine uzanan geniş bir yelpazesi var Ertan Gösteri Merkez’inin. Beştepe’de olan sanat evine metroyla ulaşım sağlanabiliyor. Detaylı olarak programlara bakmak isterseniz işte Ertan Gösteri Merkezi.. http://www.sahnesanat.com/iletisim.html
Tiyatroyla kalın, iyi seyirler!!!