Her türlü trendin çok çabuk değiştiği günümüzde, sinemada da değişiklik yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmakta. Konusu sıradan olsun, olmasın; filmlere ulaşılabilirliğin artmasıyla her tarzdan film her tarzda izleyici kitlesine bir şekilde ulaşmaya başladı. Bununla birlikte; modern sinemada en geçerli eğilim eski sinema konularının günümüz dünyasına uyarlanmasıyla çekilen filmler. Twilight (Alacakaranlık) ve Expendables (Cehennem Melekleri) serileri bu eğilimin önemli örneklerinden. Ve öyle bir tür var ki, sinema tarihi boyunca popülaritesini kaybetmemiş aksine her dönem kendine en tepelerde yer bulmuş. Başlığı okumadığınızı varsayıp, sizi merakta bırakmak istemiyorum. Tahmin ettiğiniz gibi; Eyvah! Zombi filmleri.
Zombiler, teknolojik desteğin artması, film efektlerinin gelişimi, internet yoluyla geniş bir izleyici kitlesine ulaşılabilmesi gibi unsurların desteğiyle çağımız korku sinemasında yerini zirvede koruyor. Hatta zombilere ilgi o kadar arttı ki, bununla ilgili diziler, kitaplar, çizgi romanlar çıktı; ayrıca azımsanmayacak derecede de bir zombi forumu listesi karşımızda durmakta ve bu mecralarda dünyanın dört bir yanından gelen zombi severler, filmlerden dizilere, makyajdan zombi kıyafetlerine kadar birçok konuda görüşlerini paylaşmaktalar. Zombilerin önlenemez yükselişini, bu türe hayran biri olarak tüm kalbimle destekliyorum. Peki ya bugün milyon dolarlık bütçeler harcanarak çekilen zombi filmlerinin bugünlere gelmesinde önemli rol oynayan filmler ve kişiler?
Zombi kavramının çok geniş bir hayal gücünün eseri olduğu aşikâr. Bu kavram, 1920 yapımı Robert Wiene ‘in “das cabinet des dr.caligari” (Dr.Caligari’nin muayenesi) adlı gerilim ve korku tarzında bir ilk ve başyapıt olan bu filmde karşımıza çıkmakta ilk kez. Bir akıl hastasının gözünden olayların anlatıldığı film’de zombi öğesi fiziken değil ama ideolojik açıdan karşımıza çıkmakta. Bununla birlikte ilk zombi filminin tarihi de şaşırtıcı bir şekilde eski: 1932 yapımı “White House (Beyaz Ev)” filmiyle bugün alıştığımız tarzda olmasa da karşımıza çıkıyor. Bir çok kaynakta belirtilen farklı tarihlerde ,farklı zombi filmlerinin de çekildiği söylense de, “White House” günümüz zombi kavramına yaklaşabilmiş en eski zombi filmimiz. 1930‘lu yıllarda sinemada zombi filmleri doğal olarak yadırgansa da çekilmeye devam edilmiş birkaç idealist yönetmen tarafından. Seneler sonra, takvimler 1968 yılını gösterdiğinde zombi filmleri tarihinin en önemli ismi olan “George Andrew Romero” ve yine ilklerin filmi olarak göstermekten çekinmeyeceğim “Night of the Living Dead” (Yaşayan Ölülerin Gecesi) ile izleyici karşısında çıkınca hiç kimse bu adamın zombi temalı bu sıradışı türün ,sinema tarihini bu denli etkileyeceğini,milyon dolarlık endüstriler oluşturacağını tahmin edememişti.”Night of the Living Dead” filmi sadece bu türü seven insanlar tarafından değil, sinemayla ilgilenen her kişi tarafından alınıp, arşivlenecek filmler kategorisine en üstten girmiştir. Zaten bu filmde sadece etrafa kan saçan, insanların beyin suyunu emmeye çalışan zombiler görmeyeceksiniz, film aynı zamanda çekildiği zamana, özellikle Vietnam Savaşı’na ciddi göndermelerde bulunmakta, bu nedenledir ki film birçok tepki almasına rağmen, büyük sükse yapabilmiş. Filmin beklenmedik başarısı şu rakamlar tarafından gayet güzel açıklanıyor sanırım: 114 bin dolarlık bir bütçeyle çekilen film, gösterime girdiği Amerika ve diğer dünya ülkelerinde 45 Milyona yakın hâsılat elde etmiştir ki bu rakama günümüzde birçok film ulaşamamakta. Daha önce de belirttiğim gibi George A.Romero , zombi filmlerinin bir tür haline gelmesinde başaktördür. 20’nin üzerinde filmi olan 73 yaşındaki Romero, en son filmini (Survival Of Dead ) 2009 yılında çekmiştir. Amerikalı Romero’nun çektiği filmler, Avrupalı çağdaş meslektaşlarını da etkiler ve zombiler 1972 yılında ortaçağ temalı “la noche del terror ciego” ile Avrupa’da sahne almaya başlar. Şaşılacak bir şekilde, Avrupa teknoloji ve meblağ bakımından çok önde olan Amerika’yı bu türde yakalayacak duruma gelmişken, George A.Romero tekrardan sahneye çıkar ve birçoklarına göre çekilmiş en iyi zombi filmi olan “Dawn of the Dead” (Ölülerin Şafağı ) filmini çeker. Filmlerde yine dönemsel olaylara göndermeler vardır; özellikle Amerika’da görülen siyah ırk-beyaz ırk çatışmalarına yoğun eleştiriler vardır, tabii ki de bu karakterler yoluyla yapılmaktadır. Film, bir alışveriş merkezinde kapana kısılan bir medya ekibinin mücadelesini anlatmakta olup, Empire Magazine dergisi tarafından yayınlanmış prestijli bir makalede, çekilmiş en iyi 500 film arasında göstermektedir. 500 bin dolar bütçeli filmin, 60 milyon dolar hâsılat yapması da bunun en büyük kanıtıdır. Hatta, bu filmle birlikte kendini başlıca bir film türü olarak kabul ettiren zombilerin popülaritesine, edebiyat da kayıtsız kalamamış ve zombi roman ve çizgi dizileri yazılmıştır.80’ler ve 90’larda, zombi filmlerinde yeni arayışlara girilmiştir bugün de devam eden parodi filmler o yıllarda geçerlilik kazanmıştır ve genellikle o dönemler önceden çekilmiş kült korku ve zombi filmlerini alaycı bir dille ele alan bu tarz tutmuş, günümüze kadar gelmiştir. Usta yönetmen Sam Raimi’den “Evil Dead” (Şeytan Ölüsü,1982), “Army Of Darkness” (Karanlığın Ordusu,1992), “Dead Alive ya da Braindead (1982)” (Bu film, Yüzüklerin Efendisinin yönetmeni Peter Jackson tarafından gençliğinde çekilmiş ve filmde Romero filmlerine dair birçok atıf vardır). Bununla birlikte “Shaun of the Dead” ( Zombilerin Şafağı,2004), “Zombieland” (2009) gibi filmler de günümüz sinemasında güncel zombi parodilerindendir.
80’ler ve 90’ların parodilerle geçtiğini söylemiştik. Peki ya 2000’ler, yani günümüz? Esasen 80’lerde daha çok kamera oyunlarıyla yakalanılmaya çalışılan görsellik, 90’lı yıllarda yerini yavaş yavaş teknolojinin kullanıldığını yöntemlere bıraktı en azından Korku ve zombi türleri için. Zaten o yılların kült filmlerine bakarsanız efektlerden çok içeriğin öne çıktığı filmler görürüz ; Se7en,GodFellas, The Usual Suspects, The Shawshank Redemption… 2000’lerde takip edemediğimiz bir hızla hayatımızın her alanına teknoloji nüfus etti, internetin gelişmesi insanlara devasa bir film arşivine erişme şansı verdi, işte böyle bir durumda zombi filmleri kendine tekrardan yer edinme şansı buldu. Eski kült filmlerden ilham alınarak ve modern teknolojinin de yardımıyla birçok film çekildi bununla birlikte diziler, romanlar ve video oyunları, filmleri takip etti. 2000’lerin zombi filmlerine bakınca, göze ilk çarpan film yönetmen Danny Boyle’un “28 Days Later” (28 Gün Sonra,2002) filmi. Bol efekt ve bir zombi filminden beklenmeyecek şekilde duygusal yönü ağır olmasıyla kendine bir yer edinmekte, yalnız kötü oyunculuk ve mekan seçimi nedeniyle de ağır eleştirilere maruz kaldığını söylemek isterim. Bu filmi 2004 yapımı “Shaun Of the Dead” daha önce de değindiğim gibi, son 20-30 yıllık zombi filmlerini tiye almakta olan bir parodi film. Yeni filmler ne kadar teknoloji, mekânların düzelmiş olması, oyunculuğun daha iyi olması gibi önemli etkenlere sahip olsa da eski filmlerin yerini tutmaz diye düşünmekte bu türü seven çoğu insan, hatta sinemaseverlerin büyük çoğunluğu. Fakat öyle bir film var ki, yakın tarih zombi filmleriyle ilgili tüm önyargıları yıkmakta. Bu film daha doğrusu seri ne Britanya’dan ne de Amerikan; filmimiz İspanya çıkışlı bir film. Merakınızı giderip, söylüyorum. Filmin adı: REC. Konusu, bir acil durum için bir apartmana giden itfaiye ekibini takip eden kameraman ve muhabirin o apartmanda yaşanan esrarengiz durumla mücadelesini anlatmakta. Kameramanın gözünden izlediğimiz bu filmde, kamera çekimlerinde kullanılan teknikle daha 5.dakikada kendinizi filmin içinde, o apartmanda buluyorsunuz. Filmin ne derece gerçekçi olduğunu görmek isteyenler, filmi sinemada izleyenlerin kameraya alındığı video kaydını Youtube’dan izleyebilirler. Alışılmışın dışına çıkıp, böylesine güzel bir iş yapmak filmin yönetmenleri olan Jaume Balagueró ve Paco Plazayı kutlamak gerek gerçekten. Filmi izledikten sonra filmin devamı sayılacak olan REC 2, 2009 ve REC 3:Genesis, 2012‘yi izleyebilirsiniz. REC serisinin tutmasından sonra Hollywood da benzer bir proje olan “Quarantine” (Karantina,2008) yayınlamıştır. Ona da bir göz atmanızı tavsiye ederim. Konu dışı olabilir fakat zombi filmleri tarihinin anlatıldığı bir yazıda, zombileri yakın çağda asıl popüler yapan yapıma değinmesek ayıp olurdu sanırım. Hepimizin bildiği gibi dizimizin adı: The Walking Dead, 2010. Halen sürmekte olan ve yeni sezon onayı da alan dizi zombi salgınından şans eseri kurtulan bir polis memurunun (şerif) ailesini bulma hikâyesini ve sonrasında yaşadıklarını anlatıyor. Dizinin fikir babası hiç de yabancı bir isim değil sinemaya. The Shawshank Redemtion (Esaretin Bedeli) ve Green Mile (Yeşil Yol) filmlerini yöneten, ünlü akademi ödüllü yönetmen Frank Darabont, ulusal AMC kanalında bu diziye yapımcılık yapmakta. Dizinin başarısı, diğer kanallar için bir teşvik gibi geldi adeta, birçok Amerikan kanalı ellerinde zombi temalı proje olduğunu ve bu projeleri çok ciddiye aldıklarını belirten açıklamalar yapmaktalar.
Zombi film endüstrisi, altın çağlarından birini yaşamakta şu sıralar. Gelişmeleri ve yeni projeleri heyecanla beklemekteyiz.