Meteoroloji, Ankara’ya kar ha yağdı ha yağacak diye dursun, Ankara yağmurların işgali altında. Yağmur, gün oluyor çiseliyor, gün oluyor ki insana kaçacak yer aratan bir sağanağa dönüşüyor. 29 Aralık akşamı, işte böyle bir sağanak yağmur altında Bilkent Konser Salonu’ndaydık. Bu seferki misafirimiz değerli sanatçı Fazıl Say’dı.
Türk Dünyası’nın içinden çıkan deha sanatçı Fazıl Say; yirmi beş yılı aşkın bir süredir, gün geçtikçe materyalistleşen ve karmaşıklaşan klasik müzik dünyasında, eşine nadir rastlanan bir şekilde insanların ruhlarına dokunmaktadır. Fazıl Say’ın hem kendi performansları, hem de besteleri doğrudan insanların kalbine ulaşır.
İlk eserini daha 14 yaşındayken besteleyen Fazıl Say’ın müzik dünyası, daha çok Türkiye ve komşularının halk müziklerine dayanan melodik fikir zenginliğinden oluşur. Onun müziği; “Opus 1” olarak isimlendirdiği, ilk eserlerinden olan ‘Nasreddin Hoca’nın Dört Dansı’nda ileride nasıl şekil alacağını göstermiştir: fantezivari bir yapı, rapsodik ve değişken ritim, dinamik bir nabız.
Fazıl Say, Nazım Oratoryosu‘nda da olduğu üzere; Avrupaî enstrümanların yanında, Türkiye’den de kudüm, darbuka ve ney gibi çalgı aletlerini sıklıkla kullanmaktadır.
Biletleri daha Eylül’ün ortası olamadan tükenen konser, üç bölümden ibaretti.
İlk bölümde Bilkent Senfoni Orkestrası’na Şef Stefan Sanderling eşlik etti. Claude Debussy’nin ‘Küçük Suit’ eserinin (Petite Suite) çalındığı bölüm kısa sürdü.
Debussy’nin etkisinde olduğu sembolizm akımı, bu orkestra eserinde de görülür. Sembolizmin temel dayanağı olan insan bilincinin derinlikleri, imgelerle anlatılır. Tıpkı bu orkestranın parçalarının isimlendirilmesinde gördüğümüz üzere, her parça bir şeyi imgelediği gibi insan bilincine de gönderme yapar: Tekne, Alay, Minüet (yavaş bir dans tipi) ve Bale.
İkinci kısımda ise, Fazıl Say’ın yazdığı Klarnet Konçertosu, Opus 36 ‘Hayyam’ icra edildi. Klarnette kendi kuşağının en önemli müzisyenlerinden sayılan Nusret İspir’i gördüğümüz bu kısım, üç parçadan oluşuyordu:
- İran, 11.yüzyıl; Hayyam’ın çocukluğu, gençliği ve dünya üzerine
- Karısı, şarap, rubaileri ve felsefesi üzerine
- Son yılları, ölümü ve uhrevi boyutu üzerine
Fazıl Say, bu klarnet konçertosunun oldukça farklı bir eser olduğunu ifade ediyor ve eserle ilgili şunları söylüyor: “Ömer Hayyam, gerek felsefesi, gerekse dörtlükleriyle hayatım boyunca beni etkilemiştir. Bu eserde Hayyam’ın dörtlükleri bestelenmedi. Eserde söz yok. Bu eserde klarnet, orkestra eşliğinde Hayyam’ı anlatıyor.”
3 bölüm ve 30 dakikadan oluşan bu bölüm, bence konserin ağızda tat bırakan kısmıydı. Bizi İran’ın uzak ve gizemli tarihinde gezintiye çıkaran klarnet, aynı zamanda Hayyam’ın aşklarından bahsediyor. Klarnete eşlik eden viyolonsel, Hayyam’ın karısını temsil ediyor. Eserin son kısmı ise, Hayyam’ın en erdemli ve bilge zamanlarını müzik eşliğinde anlatıyor:
[box_light]
“Ben olmayınca bu güller, serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.”
Ömer Hayyam
[/box_light]
Son bölümde, Ravel’in ‘Piyano Konçertosu, Sol majör’ünü Fazıl Say’dan dinledik. Ayakta alkışlanan değerli sanatçı, dört solo ile konseri kapattı. Konserin damakta bıraktığı tat ayrı olmakla birlikte, Fazıl Say’ın bestelerini ve Fazıl Say’ı dinlemek mükemmel bir tecrübeydi.