Sizin için İstanbul’un belki de en gözde sayılabilecek mekanlarından Chilai’nin DJ’yi Mahmut Orhan ile röportaj yaptık.
Her katta ayrı şarkı çalan ve ağırlıklı olarak müziğinde house’a yer veren mekanın genç ismi Mahmut Orhan, alanında çok hızlı ve emin adımlarla daha da yükseğe çıkmaya devam ediyor. Birden fazla kere Buddha Bar albümlerinde ve uluslararası listelerde yer alan DJ’in kafasında daha çok fazla hedef var.
Bursa doğumlusunuz. İstanbul’a nasıl geldiniz? Chilai’da nasıl buldunuz kendinizi?
11 Ocak 1993 yılında Bursa’da dünyaya geldim. 2009 yılında, 3-Adam ses-ışık-görüntü firması ile bu işe başladım. Uludağ’da bir yılbaşı gecesiydi ve ilk işim olarak o gece ses sistemi kurmaya gittiğim mekana, 2010 yılı yılbaşı gecesi DJ olarak performans sergilemeye gittim. 2012 senesinde yapmış olduğum parçalardan biri olan Ceiron Buddha Bar serilerinin birinde yer aldı. Bu benim İstanbul’a gitmemde etkili bir rol oynadı. Chilai’nin müzik direktörlüğünü yöneten Gökhan Aydoğmuş benim de Bursa’da bulunduğum ve yetiştiğim dönemde yardımları hatrı sayılır derecede olan bir büyüğümdü. 2012 senesinde bana İstanbul kapılarını sonuna kadar açıp Chilai’de müzik direktörlüğü ünvanını veren kişi de odur. 19 yaşında bu işi üstlendim ve İstanbul maceram da böylelikle başlamış oldu.
Peki, müzik ile alakanız ne zaman başladı?
Çocukluğumda müzik ile alakam pek yoktu fakat on beş yaşından sonra 3-Adam seslendirme firmasıyla bu işe başladıktan sonra fikrim çok değişti. Üç dört ay boyunca çok performans gözlemledim ve müzik yapmak istediğime o yaşımda karar verdim. 2010 yılında prodüksiyon yapmaya başladığım dönemde müziğe olan aşkım kat kat arttı; o yaşlarda ruhen bana iyi gelen müziği, kendi tarzıma yansıtmaya başladım ve bunun daha kaliteli bir hal alması için elimden geleni yaptım.
Ama bu olacağım demekle olacak bir şey değil sanki? Yanılıyor muyum?
Evet yanılmıyorsun, bu işe gerçekten inanıp olması için elinden gelenin fazlasını yapmak gerek. Prodüksiyon anlamında Boral Kibil’le gece gündüz demeden her detayı öğrenmeye çalıştık. Zamanla birbirimize bir şeyler kattığımızı gördük ve bu bizi işe daha çok inandırdı. 2010 yılında başladığım prodüksiyon işinde 2012 senesinde daha güzel tepkiler almaya başladım. İstanbul’a yerleştikten sonra tam olarak ne yapmak istediğime karar verdim; nu disco ve deep house tarzlarında bir şeyler üretmeye başladım. Chilai’de DJ ve canlı performanslar (violin vb.) yapmaya başladım. Aslıhan Batur’un benim müziğim ile olan uyumu çok güzel tepkiler aldı ve Aslıhan ile olan müzik birlikteliğimizi prodüksiyona da taşıdık.
Without You’nun Violin Mix’inde de mi Aslıhan vardı?
Evet. Benim ilk albümümde olduğu için önemliydi. Without You parçasını insanlara daha farklı bir versiyonla dinletmek istedim ve bu projede Aslıhan ile birlikte çalıştık.
Geceleri nasıl bir tempoda çalışıyorsunuz? Ya da çalma listesi yapıyor musunuz önceden?
Saat 22’de performansa başlıyorum. Hafta içi daha sakin ve insanları dinlerken yormayacak tarzda müzikler çalıyorum. Hafta sonları daha yüksek tempoda müziklere yöneliyorum. Çalma listesi konusuna gelince, öyle bir alışkanlığım olmadığı için hayır, hazırlamıyorum.
O zaman müzik tarzlarını sürekli takip ediyorsunuz, öyle değil mi?
Global olmak isteyen her DJ’in yapması gerektiği gibi ben de takip ediyorum.
Son zamanlarda deep house’a karşı ilgi artmış gibi. Daha çok 80’lere dönüldü ve daha romantik olduğunu düşünüyorum. Sizce de böyle mi?
Evet ilgi fazlasıyla arttı. 80’li ve 90’lı yıllarda yapılan o muhteşem parçalara yeni bir sesle derlendi ve bu tür insanların çok hoşuna gitti.
Kimleri yakından takip ediyorsunuz?
Kendi müziğime yakın gördüğüm ve dinlemekten keyif aldığım birçok kişiyi takip ediyorum. Luis Leon ve Robin Schulz’u yıllarca keyif alarak takip ettim. Türkiye’de de bu işe gönül vermiş ve bu işi çok iyi yapan arkadaşlar var; Sezer Uysal, Aytaç Kart ve Boral Kibil bunlardan bazıları.
Üzerine remix yapacağınız şarkıyı nasıl seçiyorsunuz?
Bana ruhen en yakın gelen parçaları seçmeye çalışıyorum.
Elektronik müzik alanında kalmayı planlıyor musunuz yoksa başka bir yere geçme fikriniz var mı?
Birçok fikrim var ama elektronik müzik ben yaşadığım sürece bende hiç bitmeyecek fakat şartlar 10 yıl sonra neyi gösterir tabi ki bilemeyiz.
Peki korkularınız var mı? Bir gün ünümü kaybederim diye?
Bu konuyu hiç düşünmemiştim çünkü daha çok gencim ve yolun başında olduğumu düşünüyorum. İnsanların keyif aldığı bir müzik yaptığımı düşünüyorum ve bu yüzden herhangi bir korkum yok.
İleride gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı? Şurada çalmak isterim veya şu festivalde olmak isterim gibi?
Evet var. İnsanlara biraz tuhaf gelebilir ama benim için önemi çok büyük olan; büyüdüğüm şehrin ruhunu içimde taşıdığım için bir gün Bursaspor forması ile yurt dışında, müziğim ile alakalı organizasyonda performans sergilemek çok isterim. Yıllar sonra geriye baktığımda benim başladığım yaşlardaki insanlara, iyi bir örnek olabilmek, en büyük temennim budur.
Son olarak, Ceiron sizin şanslı parçanız. Hikayesi var mı?
Evet buna ben de çok inanıyorum. Her şeyin başladığı ve benim için hikayesi muhteşem olan parçamdır. Ben kendimi daha farklı konularda da çok şanslı görüyorum. Başta Umut Tonga abimin bana kattığı müzik bilgisi ile başlayan ve hayatımın her anında yanımda olan birçok güzel insan tanıdım. Bunlar arasında benim en çok dikkatimi çeken ve hala çalışmaya devam ettiğim Sena Şener’dir. Henüz 17 yaşında olmasına rağmen sesiyle bir çok insanı büyülüyor. Yaptığı müziğin bir gün dünya çapında büyük tepkiler alacağına inanıyorum. Her şeyin başında çıkardığım bir ders var ki kendi özünüzdeki insanı kaybetmemek en büyük şansınızdır.
Dilerim ileride de hep böyle insanlarla çalışmaya devam edersiniz. Röportaj için çok teşekkür ederim.
Umarım. Ben de çok teşekkür ederim.
Neslihan
Mahmut Orhan’ı sayenizde daha yakından tanıdık teşekkür ederiz. Çok başarılı bir röportaj olmuş.