Şşşş! Sessiz ol Lili’yi uyandıracaksın. Çabuk saçla o elbiseyi, çorapları da al Lili görebilir. Sus şimdi sırası değil, hayır Lili, uyanmamalısın.
Einar, yıllarca bu cümleler içinde yaşadı. İçinde uyuyan, bedeninde gizlenen kendini, Lili’yi, belki de bu sözlerle sakladı, yok etmeye çalıştı, acı çektirdi. Konuya gökyüzünden düşer gibi girdim değil mi? Danimarkalı Kız’dan bahsetmeye çalışıyorum size. Gerçek bir hikayeyi ve gerçek bir sevgiyi anlatmak istiyorum. Cinsiyetlerin ötesine geçen, sonsuzlukla buluşan bir sevgiyi…
Beyaz bilekli, zarif bir ressam olan Einar, yıllardır içinde uyuttuğu gerçek kimliğini ortaya çıkarmaya karar verir ya da artık saklanmaya dayanamaz. Karısı Gerda’nın, onun kadın halini resmetmeye başlamasıyla Einar, içinde uyuyan ve büyüyen Lili’yi gün yüzüne çıkarır ve Lili olarak balolara gider, yürüyüşlere çıkar ve karısına modellik yapmaya devam eder. Einar, Lili olarak resmedildikçe gerçeğe dönüşür sanki. Bir kadın olmadan, kadın olarak resmedilmek, gerçek kimliğini resim bile olsa görebilmek Einar’ı bu yanlış bedenden kurtulması için cesaretlendirmiştir belki. Sevgi dolu eşi Gerda’nın sonsuz şefkati ve korumacılığı da eklenince Einar, gerçekliğinin peşine düşer. Doktorlar bulur Gerda, önce bunun bir akıl hastalığı ve sapkınlık olduğu düşünülür. Daha eşcinselliğin bile algılanamadığı bir zamanda yanlış cinsiyette doğduğunu söylemek, delirmektir.
Einar da, Gerda da bunun delilik olmadığının farkındaydı. Tek bir doktor onlara hak vermişti ve Dresden’deki kliniğinde cinsiyet değiştirme operasyonu yapabileceğini söylemişti. Lili, bunu deneyimleyen ilk kadın olacaktı ve operasyon çok riskliydi ama var olmak için göze almaya değerdi. Filmde içimi acıtan ve beni en çok duygulandıran Gerda’nın tüm samimiyetiyle eşini sevmesi ve ona birey olarak değer vermesiydi. Artık Einar onun kocası olmayacaktı. Bu durum aralarındaki sevgiyi ve ilişkiyi bitirmedi. Gerda’nın Einar’a duyduğu derin sevgi ve bağ farklı bir boyut kazandı. Gerda, Lili’nin en büyük destekçisi oldu. Yeri geldiğinde bu durumu kabul etmekte zorlandı fakat kendi hırsında boğulmadı. Film bu sürece ve bu iki yetenekli ve naif insan arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Lili’nin operasyonu başarılı olmuyor. Başarılı bir cinsiyet değiştirme operasyonu ancak Lili’den yaklaşık 20 yıl sonra gerçekleştirilmiştir.
Film, konusunun yanı sıra başarılı kadrosuyla da seyircileri etkiliyor. Geçen yıl, Her Şeyin Teorisi’yle Oscar kazanan oyuncu, Eddie Redmayne, bu filmde de Oscar’a layık bir performans sergiliyor. Einar’ın erkek bedenine ait olmadığını Raymayne oyunculuğuyla da vurguluyor. Einar’ın feminenliği, beyaz ellerini kullanışı ve hatta duruşu bize Lili’nin orada bir yerde olduğunu hissettiriyor. Bu yıl yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar kazanan Alicia Vikander’in de performansı bir o kadar göz kamaştırıcı. Lili’ye ve Eniar’a aşkla bakması, bazen çaresizlikten ve yalnızlıktan çırpınması kendini kaybedecek durumlara gelmesi ama her şeye rağmen tüm benliğiyle bir insana yardım etmenin ve sevmenin verdiği yorgun ve hüzünlü bakışlarıyla gözlerimizin içine bakması filme aklıma kazınan sahneler arasında. Transseksüelliğe sonunda farklı bir açı kazandıran film, bu konunun algılanmasında ve gündeme getirilmesinde faydalı olacağa benziyor.