18. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali perdelerini 25 Kasım Pazartesi günü kapattı. Ben Taksim Meydanı Müzikali’yle kapatmış oldum bu festivali.
Prömiyeri ağustos ayında Berlin’de Neukölner Oper’de yapılmış olan müzikal, aslında çok yakından tanık olduğumuz, güncel bir konuyu işliyor: Gezi olayları. Talimhane Tiyatrosu kapsamında sahnelenen oyunun, metin ve şarkı sözlerini yazan Mehmet Ergen, aynı zamanda oyunu yönetiyor. Oyunun belki de en göze çarpan noktası, temelini güncel metinlerin, sosyal medya paylaşımlarının oluşturuyor olması. Nazım Hikmet şiirleri, Boğaziçi Caz Korosu ve Çarşı grubunun da müzik ve diğer ek sözlerde katkısı var.
Bu kadar güncel bir konuyu, hem de müzikal olarak izleyecek olmak beni heyecanlandırmıştı. TOG (Toplum Gönüllüleri Vakfı) Ankara Kültür-Sanat Ekibi’nin gençleri sanat etkinlikleriyle buluşturması sayesinde tiyatroyu izleme fırsatı buldum. Kalabalık bir salon, zaman zaman alkışlarla bölünse de bir saati aşkın sürede hem sosyal bir eleştiriyi hem de bir müzikali aynı anda izleyebilmiş oldu.
Tiyatro bir seks işçisinin seslendirdiği bir şarkıyla başlıyor. Farklı kesimleri temsil eden, farklı tipler oluşturulmuş bu değişik “tip”lerin karakolda kesişen hayatlarından bir kesit izliyoruz adeta. İmam, akademisyen, doktor, editör, ressam, müzisyen, seks işçisi, solcu orta yaşlı bir sendikacı, iki polis memuru ve sonradan aralarına katılan bir direnişçi genci izliyoruz. Aslında kendi çıkarları uğruna, değerlerini hiçe sayan insan manzaraları gördüğümüz. Mesela, şiddet görmüş bir gence sağlıklı olduğuna dair bir rapor vermesi için, polisler tarafından doğu göreviyle tehdit edilen bir doktor… Doğu görevi yapmamak için sağlıklı diye raporu imzalayan doktorun ardından, şiddet gören gencin annesini görüyoruz sahnede. Ressam ise günümüzde çağdaş sanatın değerinin bilinmediği için ebru ve minyatür kursları verdiğini söylüyor.
Politika ve sanat arasındaki ilişkiyi rahatça değerlendirebileceğimiz bir oyun olmuş aslında. Toplumsal eleştirilerin bir kısmı ince ince dokunmuşken, bazıları tabiri caizse gözümüze sokulmuştu. Belki tek eleştirim bu toplumsal eleştirilerin biraz daha derinlikli olmasını dilemek olabilir. Çoğu sahne seyircilerin kahkahaları ve alkışlarıyla bölünse de, bazı esprilere çok da gülemediğimi itiraf etmeliyim.
Çok fazla müzikal tiyatro izleme fırsatım olmadı ama oyuncuların sesleri ve performansları muhteşemdi. Sürekli bir piyanist eşlik ediyor zaten oyuna. Oyuncuların da her biri ayrı ayrı enstrümanlar çalıyor. Gitar, bağlama, darbuka, kaşık… Bize güzel bir müzik ziyafeti verdiler doğrusu.
Basın özgürlüğü konusunu da eleştiren oyun, “Yazmak bize yasak, düşünmek nerede? Zaten kim kaldı ki, herkes içeride. Herkes içerideyse, özgürlük nerede?” diye soruyor bizlere.
Oyun bittikten sonra defalarca alkışlanıyor. O gün orada onur konuğu olarak bulunan Sevda Şener de sahneye çıkıyor oyuncuları tebrik etmek için. Modern tiyatro ve çağdaş sanat konusunda eğitmenlik yapmış olan Sevda Şener, Bilkent Üniversitesi’nde de ders vermiş bir dönem.
Oyunculardan Orhan Aydın, oyun sonrasında kısa bir konuşma yapıyor. Oyunu Gezi Parkı olaylarında hayatını kaybeden, yaralanan herkese ve o gün serbest bırakılan Barış Atay’a ithaf ediyor.
Eğer sizler de Taksim Meydanı’nı izlemek isterseniz, İstanbul Talimhane Tiyatrosu’nda 6, 13, 27 Aralık tarihlerinde sahnelenecek oyun.
Gerçi Orhan Aydın bu oyunu bir daha ne zaman, nerede oynarız bilmiyoruz diyor, ama…