Terry Gilliam’ın Brazil’i, her şeyden önce yönetmenin “Distopya Üçlemesi”nin ilk halkasıydı. Brazil ile başlayan On iki Maymun (Twelve Monkeys) ile devam edip ülkemizde 2014’te vizyona giren Sıfır Teorisi (The Zero Theorem) ile son bulan bu üçlemede Gilliam’ın tedricen çıtayı alta çektiği eleştirmenler tarafından sık sık dillendirilmiş bir gerçek. Üçlemeyi ele alan ve Altyazı’nın Mayıs sayısında yer alan kapsamlı bir kritikte bu gerçek tekrarlanmış; Sıfır Teorisi’nin “zamanın ruhunu yakalayamadığı” öne sürülmüştü.
Peki Brazil’i üçlemede kendisini takip eden filmlerden ayıran şey neydi? Bana göre bunun altında yatan birincil sebep, senaryo. Yönetmen Terry Gilliam’ın Tom Stoppard ve Charles McKeown ile birlikte Brazil’e yazdığı senaryo 1986’da Akademi Ödülleri’nin “En İyi Özgün Senaryo” adaylığı getirmişti. Monthy Python ekibinin kadim bir üyesi olarak senaryo alanındaki rüştünü Monthy Python and Holy Grail, Life of Brian veyahut The Meaning of Life gibi yapıtlarla halihazırda ispatlamış olan Gilliam’ın üçlemede yalnızca Brazil’in senaryosunun altında imzasının bulunması, onun farklı bir yerde durduğunu gösteriyor. Brazil’i muadillerinden ayıran bir başka faktör, “kara mizah” idi. Distopik ve karanlık bir gelecek tasavvurunun ötesinde ince ve ironik bir mizah sosu Brazil’e ayrı bir tat katmıştır. Bütün dış faktörlerin olumsuzluğuna rağmen kimi zaman Sam Lowry’nin saflığından veya iyi niyetinden ötürü ortaya çıkan trajikomik durumlar filme hoş tezatlar kazandırmıştır. Bu “ironi”nin en belirgin temsilcisi bizzat filmin içinde de sık sık işitebileceğimiz jenerik müziğiydi. Böylesine karamsar bir içeriğe sahip olan bir film, “Aquarela de Brasil” adlı jenerik müziği ile neşeli bir ıslıkla başlıyor ve aynı ritimde devam ediyordu. Filmin içinde duyduğumuz bütün melodiler ise “Aquarela de Brasil”in bir başka varyasyonuydu. İlk bakışta filmin ruhuna taban tabana zıt gibi duran bu melodinin filme adını verecek derecede etki etmiş olması ise pek bilinmeyen bir gerçek. 1930’lu yıllara ait olan bu şarkıyı Gilliam İngiltere’nin meşhur kasvetli günlerinden birinde duyar. Müzik hırçın dalgaların vurduğu sahilde tek başına oturan bir adamın teybinden gelmektedir. Terry Gilliam adeta sıcak bir yaz gününde plajda güneşleniyormuş gibi bu neşeli şarkıyı dinleyen adamın mutluluğundan çok etkilenir ve bu çapraşıklığı filmin adına yansıtır.
Filmin en etkileyici özelliklerinden birisinin oyuncu kadrosu olduğunu söylemek yalan olmaz. Jonathan Pryce ve Robert De Niro gibi iki usta oyuncunun çekip çevirdiği filme, nispeten amatör kalan Kim Greist eşlik ediyordu. Her ne kadar birçok yerde yönetmen Gilliam’ın Kim Greist’in performansından memnun kalmadığından dolayı onun rol aldığı sahneleri filmin kurgusu sırasında bir hayli kırptırdığı söylense de Greist’in yıldızının bu filmdeki rolünden sonra parladığı biliniyor. Filmdeki oyuncuların bazı profesyonel kaprisleri de bazen set ekibinin canını çıkarıyordu. Çekimlerin başında sette büyük bir ilgi gören Robert De Niro’nun aşırı detaycılığı, rolüyle ilgili yaptığı derin araştırmaları ve bazı sahnelerin tekrar tekrar kayda alınmasını istemesiyle çekimleri zaman zaman aksattığı için “istenmeyen adam” ilan edilmiş olması da enteresan ve manidar bir ayrıntı… Şüphesiz Distopya Üçlemesi’nde Brazil’i öne çıkaran birçok detay var. Fakat Brazil’in “üçlemenin en iyisi” olmasında onu takip eden diğer iki filmin de bazı kabahatleri mevcut. Bunu daha derinlemesine incelemeyi arzu eden birisi ise Tyler Easterday’in culturemass.com’da yayımlanan “On Terry Gilliam’s Dystopian Triology and Zero Theorem” adlı makalesine başvurabilir. Sonuç olarak Brazil, yalnızca Distopya Üçlemesi’ne dahil olan filmler içinde değil; Terry Gilliam’ın tüm eserleri arasında en öne çıkan film olma özelliğini koruyor. Bunu mümkün kılan bütün sebepleri ise 5-6 paragraflık bir yazıda yorumlamak pek mümkün görünmüyor.
Yazı dizisinin diğer yazıları:
Brazil – I: Bir “Totaliter Bürokrasi” Örneği
Brazil – II: Filmi “Distopya” Yapan Ne?
Filmin jenerik müziği, “Aquarela de Brasil”: