2007 yılından beri beklenen ve çekimi yılan hikâyesine dönen ‘Interstellar’ filmi 7 Kasım 2014 günü Türkiye’de vizyona girdi. Filmin ilk başta Steven Spielberg tarafından çekilmesi beklenirken, daha sonraları Spielberg’in fikrini değiştirmesiyle, filmin yönetmenliğini son yılların fenomen senaryo yazarı ve film yönetmeni Christopher Nolan üstlendi. Yönetmenlik hayatına ‘Doodlebug’ isimli bir kısa filmle başlayan ve daha sonraları çektiği ‘Memento’, ‘Prestige’ ve ‘Inception’ gibi filmlerle adını tüm dünyaya duyuran Nolan, şüphesiz son yılların en gözde yönetmenleri arasında. Her ne kadar Batman serisinde çektiği filmler çok fazla eleştiri alsa da; bu seriye de farklı bir bakış açısı getirdiğini söylesek yanlış bir kanıda bulunmuş olmayız. Christopher Nolan’ı anlatıp, kardeşi Jonathan Nolan’dan bahsetmemenin her zaman haksızlık olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü Christopher Nolan’ın başyapıtlarının neredeyse hepsinde Jonathan Nolan’ın imzası bulunmaktadır. Senaryo yazarlığı konusundaki başarısını ‘Memento’, ‘Prestige’ ve ‘Batman:The Dark Knight’ filmlerinde gösteren Jonathan Nolan, bu alandaki sayılı insanlardan bir tanesi ve ‘Interstaller’ filminin senaristliğini kardeşiyle birlikte üstlenmiş.
Filmin temeli, dünyaca ünlü teorik fizikçi Kip Thorne’un yazmış olduğu; yer çekimiyle alakalı makalelere dayanmakta. Jonathan Nolan, filmin senaryosunu yazmaya bu makaleleri okuduktan sonra karar vermiş. Film senaryosu; solucan delikleri, kara delikler ve paralel evrenler gibi bilim-kurgu filmlerinde çok sık rastladığımız konulara dayanıyor olsa da, Nolan yine klasik konuları sıradanlıktan kurtarma başarısını gösteriyor ve izleyicinin karşısına sıra dışı bir film çıkarıyor. Bilimsel gerçeklikten uzaklaşmadan bunu yapıyor olması filmin en dikkat çekici yanı.
Filmin sıradanlıktan kurtulmasındaki en büyük katkıyı ise görsel efektler sağlıyor hiç şüphesiz. Christopher Nolan’ı günümüz yönetmenlerinden ayıran en önemli özelliklerinden bir tanesi filmlerinin az bir kısmını bilgisayarla yapıyor olması. Her ne kadar filmlerinin bu özelliği Nolan’a çok pahalıya patlasa da; yönetmen bu özelliğinden vazgeçmemekte kararlı gibi. Örneğin bu filminde Nolan, uzay sahnelerini çekmek için uzaya I-MAX kamerası göndermiş ve dünyada geçen sahnelerin her birini gerçek mekânlardan çektirmiş. Doğal olarak bütün bu özellikler filmin neden 126 milyona mal olduğuna açıklamaya yetiyor ve bütün bu özellikler izleyicinin filme bağlılığını artıyor.
Filmin konusu Christopher Nolan’ın ‘en çok etkilendiğim film’ olarak nitelendirdiği, Stanley Kubrick’in başyapıtı sayılan ‘2001:Space Odyssey’ ve 1997 yapımı ‘Contact’ filmlerinin konusuyla benzerlik taşıyor. Temel olarak, uzay ve yeni dünya arayışı endeksli bir film. Interstellar’ın başlangıcında bir Nolan klasiği olarak filmin sonundan bir kare görerek filme başlıyorsunuz. Daha sonra günümüze döndüğümüzde, felaketler içinde kalmış bir dünya karşımıza çıkıyor ve insanların doğa karşısındaki çaresizliği gözler önüne sergileniyor. Bu çaresizliğin ortasında ise; baş karakterimiz eski astronot ve mühendis Cooper karşımıza çıkıyor. Kızı Murph’ün odasındaki esrarengiz yer çekimi değişikliklerini fark eden Cooper, araştırmaları sonucu kendisini bir anda alternatif bir dünya arayan bilim adamlarının arasında buluyor ve asıl hikâye buradan sonra başlıyor. Filmin sonundaysa bir başka Nolan klasiği karşınıza çıkıyor; çünkü her zaman olduğu gibi yönetmen senaryoyu tam olarak sonlandırmıyor ve bundan sonrasını izleyicinin hayal dünyasına bırakıyor. Süresi bazı izleyiciler tarafından eleştirilse de, bana göre tam kıvamında ve izlerken hiç sıkılmadığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim; ancak uzay teorileri hakkında temel bir bilginiz yoksa filmi anlamakta zorluk çekebilirsiniz. Her ne kadar film içerisinde, böyle bir izleyici kitlesi için bazı bilgilendirmeler yapılsa da bunların yeterliliği sorgulanabilir. Film, konu olarak ‘Inception’a göre ayakları yere daha çok basan bir film. Zaten filmin fikir babası Kip Thorne, filmi seyrettikten sonra, tek bir yeri haricinde bilimsel olarak bir yanlışlık olmadığını belirtti.
Filmdeki oyunculara gelecek olursak, filmin başrolünü üstlenen Anne Hathaway ve Matthew McConaughey’in oyunculuğu tek kelimeyle muhteşem. Nolan her filminde olduğu gibi başrol seçiminde en doğru tercihi yapmış. Matthew McConaughey filmde astronot Cooper rolüne hayat verirken, Anne Hathaway ise Dr. Bran rolünü canlandırıyor. Nolan filmlerinin olmazsa olmaz oyuncusu Michael Caine, filmde Anne Hathaway’in babasını canlandırıyor. Genç Murph’ü canlandıran Jessica Chestain bazı sahnelerde rolünü tam kotaramasa da; yine de filmdeki diğer usta oyunculara ayak uydurabilmiş gibi.
Bu yılın en iddialı yapımlarından Interstellar, bana göre 2014’ün en iyi filmi. Zaten şu anda film çeşitli internet sitelerinde hakkettiği yeri kazanmış gibi. Özellikle 9.0 puanla, IMDB’de 11. sırada olması filmin halk tarafından ne kadar beğenildiğinin göstergesi. Ankara’daki IMAX salonu Şubat ayının başına kadar kapalı olduğu için biz Ankaralılar bu imkandan mahrum olsak da; imkanı olan her insan filmi IMAX’de seyretmeli ve bu görsel şölenin tadını doyasıya çıkarmalı.
Nolan’ın ilk kısa filmi:Doodlebug’ı şuradan izleyebilirsiniz:
http://www.youtube.com/watch?v=-WhKt_CkXD0