Lost Christmas adı verilen felakette Japonya’da sayısız insan tanımlanamayan bir virüse yakalanarak ölür. Japonya hükümeti, bütün güvenirliğini kaybeder ve bu salgını kontrol altına almak için Birleşmiş Milletler, Japonya’ya el koyar. Bu sırada bir isyan organizasyonunun üyesi pembe saçlı Inori, çok önemli bir gizli görev üzerindedir. Bir kapsülü liderlerine götürmek için hükümet laboratuarından kaçarken yaralanır ve bütün bu kargaşanın içinde bir liseli genç(Shu) kazayla kapsüldeki Void Genome adı verilen yeteneğe sahip olur. Bu özellik Shu’nun diğer insanların içinden Void’lerini çekebilmesidir. Void, tanım itibariyle kişinin ruhunun fiziksel bir biçim verilmiş halidir. Bazı Void’ler gayet bariz olmakla birlikte mesela Hare’nin Void ’inin her şeyi onarabilen bir bandaj olması gibi ki kendisi birçok defa Shu’nun ruhunun aldığı yaraları onarmıştır, bazen de hiç beklenmedik bir şey olabilmektedir. Buna örnek olarak Argo’nun kararlı, adanmış kişiliğine karşın Void ‘inin bütün ışığı boğan bir karanlık küresi olması verilebilir. Void’ler animenin bel kemiğini oluşturan en önemli öğe olarak göze çarparken, izleyiciyi “Acaba benim Void’im nasıl bir biçim alırdı?” düşüncesiyle cezbetmektedir.
Gai Tsutsugami, isyancı Funeral Parlor -organizasyonun karizmatik lideri-, Shu’nun bu özelliğini kendi amaçları doğrultusunda kullanmak ister ve bunu sağlamak için kelimenin tam manasıyla her şeyi yapar. Shu, Funeral Parlor’la zaman geçirdikçe Gai’nin olağanüstü stratejik dehasını, üstün liderlik yeteneklerini ve Inori’ye yakınlığını kıskanmaya başlar. Tabii organizasyondakilerin liderlerine sarsılmaz güveni, Shu’nun aşağılık kompleksinin son düğümlerini atar. Shu’nun Gai ile arasındaki ilişki animenin başka bir ilgi çekici yanı olarak göze çarpar.
Animedeki devamlı esen kıyamet sonrası hava Neon Genesis Evangelion’u hiç andırmamakla birlikte, Gai ve Funeral Parlor; Lelouch of the Rebellion’dan Zero ve Black Knights’a hiç benzememektedir(!). Her ne kadar bu iki kendini kanıtlamış animenin konseptleri, Void etrafına inşa ederek ilgi çekici bir sinopsis kurulmuş olsa da kanımca anime potansiyelini yeterli olarak kullanmamıştır. Aslında animenin özellikle 2.kısmında (13-22) N.G.E.’nin tersine kişisel analizlerden çok totaliter analizlere gitmesi, müthiş bir potansiyel vaat etmiş olmasına rağmen bu konseptin talihsiz bir biçimde yüzeysel geçilmesi animeyi olabileceğinin çok aşağısında bir konuma çekmiştir. Yine de göze hoş gelen aksiyon sahneleri ve harika müziği, sinopsis’deki “daha fazlası yapılabilirdi” hayalkırıklığını bir nebze olsun telafi ediyor.
7.5/10
Guilty Crown Açılış
http://www.youtube.com/watch?v=DjUtmbZt8zc&list=PL820384061C9E7B47&index=178&feature=plpp_video