Misafir yazarımız Lale Şenkula’ya güzel yazısı için teşekkür ediyoruz.
Merhaba sevgili GazeteBilkent okurları! Uzun bir süredir üyesi olduğum ve editörlük görevimi mezuniyetim nedeniyle tamamladığım Kültür Sanat Birimi’nden ayrılmaktayım. GazeteBilkent platformu üyesi olduğum süre boyunca çok güzel işlerin parçası oldum. Özellikle bir editör olarak yenilikçi düşüncelere sahip, geniş vizyon sahibi ve iş birliklerine katılımcı tutumlarıyla gazetemizde etkin roller alan Kültür Sanat Birimi’ndeki yazar arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum, böyle güzel bir ekibin parçası olduğum için çok mutluyum. Gazetedeki görevimi ilk yazımda olduğu gibi bir Bilkent Senfoni Orkestrası konseri ile sonlandırmak istiyorum, hepinize keyifli okumalar dilerim.
Birkaç yıldır arkadaşlarımın paylaşımlarından görüp, bilet bulamadığım için hayal kırıklığına uğradığım “Film Müzikleri Konseri”ne bu yıl katılma imkânı buldum. GazeteBilkent kontenjanı sayesinde izlediğim konser biletlerinin her sene olduğu gibi çok önceki tarihlerde tükendiği haberini edindim. Ülkemizde klasik müzik kültürünün yeterince önemsenmediğini ya da ön yargılarla klasik müzik dinlemekten kaçınıldığını gözlemlediğimden, popüler müzik parçalarının senfoni konseptine uyarlanmasının film müzikleri konserinin en çekici özelliği olduğu kanısındayım. Sadece klasik müzik penceresinden değil, diğer müzik türleri açısından da klasik parçaların farklı türlerle birlikte yeniden yorumlanmasının ve parçaların ritim ile tonunda değişiklikler yapılmasının müzik sektörünü olumlu yönde etkilediğini düşünmekteyim.
Film müzikleri konseptinin, popüler sinema dünyasını klasik müzikle harmanlamasını farklı tatların sentezi olarak tanımlayabilirim. Bu tür konserlerde bir yandan teknoloji harikası efektlere sahip süper kahraman filmlerinin keskin ve coşkulu sahneleri seyircilerin zihinlerinde canlanırken, bir yandan da yumuşak klasik müzik tutumu enstrümanların gücüyle birleşerek seyirciler üzerinde lezzetli bir etki bırakıyor. Film ve dizi müzikleri konseptini birçok konser salonu farklı açılardan yorumluyor. Örneğin geçtiğimiz ay “Mozarthaus Sanat ve Konser Evi” aynı konsepte sahip bir piyano ve keman dinletisi düzenledi, oldukça kaliteli bir konser deneyimi yaşamınızı sağlayan Mozarthaus etkinliklerine bakmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Bilkent Üniversitesi kampüsünün oldukça fazla seyirciyi ağırlama potansiyeli olan açıkhava yerleşkesi Odeon’ da gerçekleştirilen “Film Müzikleri Konseri” şu ana kadar gördüğüm en kalabalık konserlerin başında yer alıyordu. Konser öncesi tam kapasite dolan alanda heyecanlı bir bekleyiş hissediliyordu. Önceki senelerde katılamadığım ve programında favorim olan filmleri gördükten sonraki dakikalarda ben de oldukça heyecanlandım. Bir haziran akşamına göre oldukça serin olan Odeon’daki etkinliklere katılacak seyircilerimize, alanın mevsim farkı gözetmeksizin ciddi şekilde serinleme ihtimali olduğu bilgisini vermek isterim.
Tüm seyircilerin yerlerini almaları beklendiği için konser biraz gecikmeli olarak başladı. Sahneye çıktığı an sempatik tavırlarıyla dikkat çeken şef Howard Griffiths mikrofonu eline alarak hafif aksanlı Türkçesi ile esprili bir dil kullanarak seyircilerin alkışlarını yetersiz bulduğunu belirtti. Dünyaca ünlü bir şef ve çok başarılı bir orkestranın bu yetersiz alkışları hak etmediğini belirten Griffiths, seyircileri içten şekilde gülümsetti. Birçok konserde aşina olduğumuz alkışlara eşlik eden sözsüz bağırışların başka müsabakalarda olması gerektiğini, klasik müzik konserlerinde “Bravo!” şeklinde bağırarak takdirin gösterilmesi gerektiğini hafif sitemkâr ama aynı zamanda sempatik bir tavırla seyircilere söyleyerek bizlere mini bir öğüt de vermiş oldu.
İlk kez katıldığım açıkhava klasik müzik konserinin, salon konserlerinden çok farklı bir deneyim olduğunu düşünmekteyim. Daha önceki Odeon konserleriyle ilgili bir deneyimim olmadığı için karşılaştırma imkânı bulamıyorum; fakat “Film Müzikleri Konseri” şef Griffiths ile interaktif ve yumuşak bir havada geçti. Şefin sempatik tutumu ve esprileri zaman zaman seyircileri kahkaya boğdu, koreograf Galip Emre önderliğindeki Bilkent Modern Dans Topluluğu’nun ışık oyunlarıyla zenginleştirdiği dans performansları seyircilerde hayranlık uyandırdı ve her zaman olduğu gibi Bilkent Senfoni Orkestrası’nın kusursuz müziği dinleyenlerin büyülü dünyalara gitmelerini sağladı. Tüm parçalar sonunda Odeon, seyircilerin çılgın alkışları ve bağırışları ile yankılandı. Programda; Jurassic Park, Superman, Man of Steel, The Dark Knight Rises, Pirates of the Caribbean, Harry Potter, Indiana Jones, Star Wars, Spiderman, Gladiator, Chicago, Schindler’s List, Memoirs of Geisha ve Lord of The Rings filmlerinin müzikleri yer alıyordu.
“Superman” performansıyla başlayan konser ilk anlardan itibaren seyircileri büyüledi. Benim için konserin en eğlenceli kısmı her parça başladığında o filmden sahneleri zihnimde canlandırmak oldu; ayrıca şef Griffiths sanki bu düşüncelerime eşlik edercesine filmlerden müzikleri çıkardığımızda elimizde bir hiç kalacağını belirterek eğlenceli bir örnek verdi: Spiderman parçası sonrasında film müziğini çıkardığımızda yalnızca binalardan binalara uçan bir adamın görüntüsünün kalacağını, müziğin filme derinlik kattığını söyleyerek seyircileri güldürdü. Açıkçası programda izlemediğim birkaç filmin müzikleri olsa da parçaların popülerliği sayesinde bu melodilere hiç yabancılık çekmedim; fakat favorim hem en sevdiğim süper kahraman olan hem de filmlerini tekrar tekrar izlediğim “Superman” performansı oldu. Gladiator, Dark Knight Rises ve Lord of The Rings parçalarına Bilkent Modern Dans Topluluğu görsel bir şölenle eşlik etti. Chicago parçasına ise solo trombon performansıyla Cem Güngör damga vurdu.
İlk yedi parça sonrasında verilen arada aşağıda kurulan alandaki içecek ve yiyecek standını ziyaret ettik. Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ne has çikolatalı ve çilekli pudinglerin tadını çıkardık. Fazlasıyla serinleyen hava dışında ortam tek kelimeyle mükemmeldi. Konser tamamlandıktan sonra hep birlikte ayağa kalkan seyirciler alkışlamaktan bir an bile yorulmadılar. Şef Griffiths sahneye geri döndüğünde orkestrayla birlikte fazladan üç parçaya daha hayat verdi. Çalınan ilk parça öncesinde telefonlarımızın fenerlerini açmamızı isteyen Griffiths, benim açımdan bir klasik müzik konseri için radikal bir istekte bulundu. Aynı anda açılan onlarca ışık, inanılmaz etkileyici bir görsellik yaşattı. O atmosferi doğrudan yaşamanızı istediğim için görsel medyayı eklemekteyim.
Finali Pirates of the Caribbean parçasıyla yapan Bilkent Senfoni Orkestrası yeniden dakikalarca ayakta alkışlandı. Orkestranın her bir bölümünü takdim eden şef Howard Griffiths de seyirciler tarafından unutulmayacak bu performansın en etkili ismi oldu. 22 Haziran 2019 tarihinde Odeon’da gerçekleştirilen “Film Müzikleri Konseri’nin baş kahramanı Bilkent Senfoni Orkestrası uzun süre belleklerden çıkmayacak bir başarıya imza attı. Biletleri bu kadar kısa sürede tükenen, izleyen herkes tarafından büyük bir övgüyle anlatıldığını duyduğum ve umarım önümüzdeki yıl yeniden düzenlenecek olan “Film Müzikleri Konseri” için yerinizi erkenden ayırtmanızı tavsiye ederim. Başka platformlarda, farklı etkinliklerde yeniden görüşünceye dek hoşçakalın sevgili GazeteBilkent okurları!