Bir ülkenin sınırları ne kadar küçük ya da ne kadar büyük olursa olsun; kesin olan tek bir şeyi vardır: Geçmişi. Bizim de sınırları içerisinde yaşadığımız ülkemizin bu bilinen gerçeği, aslında masalımsı bir cesaret örneğidir. İşte Sinan Çetin gibi usta bir yönetmenin eseri olan, yine en usta oyuncularımızdan biri olan Haluk Bilginer’e, Oktay Kaynarca ve Rebekka Haas gibi yetenekli oyuncuların eşlik ettiği “Çanakkale Çocukları” filmi, ülkemizin şanlı fakat acılı geçmişinin bir kısmını; Çanakkale Savaşı’nı, daha önce incelenmemiş bir tarafından seyircinin gözleri önüne seriyor. Her gün haberlerde izlediğimiz şehit annelerinin hissettiklerini, kültürel karmaşayla harmanlayarak beyaz perdeye aktarıyor.
Film, savaş döneminde, yani 1915’te, bir Osmanlı mebusu olan Kasım Bey ile evli olan Avusturalyalı Katherine’in iki oğluyla ilgili olan rüyasıyla başlar. Katherine, aynı anne babadan olmalarına rağmen iki farklı kültürde yetişmiş olan oğulları James ve Osman’ın, eşinin söylediklerine karşın savaşa gittiğini ve Osman’ın Türk cephesinde; James’in ise Anzak cephesinde birbirleriyle çatıştığını bir rüyasında açık bir şekilde görür. Oysaki Kasım Bey, eşi Katherine’e büyük oğulları James’i İngiltere’de üniversiteye; küçük oğulları Osman’ı ise madenleri tanımaya yolladığını söylemiştir. Kasım Bey, küçük oğullarının aslında cephede olduğunu biliyordur ve bundan her şekilde gurur duyuyordur. Fakat James’in İngiltere’de olduğunu düşünüyordur. Kasım Bey, Katherine’in kâbusları ve ısrarları üzerine Osman’ın cephede olduğunu Katherine’e itiraf etmek zorunda kalır ve birlikte onu almaya, cepheye giderler. Fakat cepheye gittiklerinde, hem vatan hakkında ölmek hakkında nutuklar atan Kasım Bey, hem de oğlunu bulma aşkıyla orada olan Katherine, gözlerine inanamayacakları manzaralarla ve kötü haberlerle karşılaşırlar. Söylenilene göre oğulları Osman ölmüştür. Fakat Katherine, rüyasında gördüğü bir rahibenin, oğullarının cephede Tanrı tarafından bir şansının daha olacağı sözüne olan inancıyla orada kalmakta ısrar eder. Nitekim oğulları filmde Tanrı tarafından tanınan şans olarak değerlendirilen yağmur damlalarıyla uyandırılarak, ölü bedenlerin atıldığı çukurda uyanıp, James’in ısrarlarıyla Anzak cephesine kaçar. Burada esir olarak tutulan Osman, bir Türk komutanının yardımıyla oradan kurtulup annesi ve babasına kavuşsa da, cepheyi terk etmeyi reddeder. James’in de Anzak tarafında olduğunu öğrenmesiyle Kasım Bey, oğlu James’i kurtarmak için kendi hayatını feda eder. Filmin sonunda Osman’ı İstanbul’a yollamayı başaran Katherine, ailesini kurtarmak için Anzak cephesine dönmek zorunda kalan büyük oğlu James’i almadan dönmeyeceğini tekrar eder.
Film sırasında özellikle annelerin, hangi milletten ya da dinden olursa olsun; müthiş duygusal gücü ve dirayeti, çok güzel sahnelerle ortaya konulmuş. Arka planda kulaklarımızı dolduran müzikler cidden çok kaliteli ve uyumlu bir şekilde filme yerleştirilmiş. Filmde tek eleştirebileceğim nokta, filmin başında belli bir sahneye kadar rüyanın mı devam ettiğini yoksa gerçekliğe mi dönüldüğünü kavramakta zorluk çektirdiği. Bunun dışında cephe ortamını işleyiş biçimiyle, duyguların ve savaş vahşetinin ustaca birbirine kenetlendiği çok keyifli bir film “Çanakkale Çocukları”.